Vakit sonbahardır! Güz; güneşin hakim olduğu yaz mevsimine nazire yaparcasına zafer, ay ışığınındır dedi. Bulutların masmavi gökyüzünü bizden saklama vakti geldi artık. Şairler davul zurna eşliğinde karşılarken bu şöleni; kuşların, böceklerin, ağaçların, okul çocuklarının, evi olmayanların sitemlerini duyar gibi oluyorum. Şair nasıl sevinmesin ki rüzgardan, yağmurdan, bulutlardan alacağı ilham için? Peki, kuşlar nasıl üzülmesin ki kaç kanat çırparımda göç ederim sıcaklara kaygısıyla? Yaz sıcaklarını fırsat bilip, sık sık insan içine karışan böcekler nasıl üzülmesin? Ya ağaçlar! Hani şu doğa dediğimiz portreyi hiçbir ressam kullanmadan, bize yeşil bir görsel şölen tadında hazırlayan oksijen kaynaklarımız; sararıp solacaklar! Okulların açılmasına ramak kalan bugünlerde ailesinden ayrılacağını endişe eden bebelerinde kabusu güz! Yaz boyu kafasını koyduğu yerde uyuyakalan bir evsizin daha bulutları gördüğü anda “nerede yatarım ben” kaygısını yaşadığı güz! Cami cemaatinin ezanı beklerken; “havalarda serinledi mübarek” demelerinde ki ilahi serzeniş ya da odaların penceresini ısrarla yoklayan yağmur tanelerinin hırslanışlarıdır güz. Küresel kuraklığa yağmurlarıyla nokta koyacağını sandığımız; aslında iklimlerin değişti gerçeğine inanmak istemediğimiz güz. Mübarek Ramazan ayının bereketine nail olacağımız, bayram sevincini amatör duygularımızla çocukluğumuza çevireceğimiz güz. Hani şu yaz ayının arkasında ki kışın önündeki güz! Evlerde yazlık kışlık takası; sabah trafiğine yağmur eklendiğinde işe geç kalmanın telaşı. Bunca telaşın arasında mutlulukta ver bari “GÜZ”…