bu şarkıyı dinlerken, “gülen şen sevdalılar vardı” kısmını garip bir şekilde hep “güreşen sevdalılar vardı” diye anlıyorum. o dakikadan sonra da tadı kalmıyor zaten şarkının.o vakit günlük, buyur sana kısa haftalık özet:- geçen hafta eski şirketimden ayrıldım sonunda. garip bir duygu olduğunu hatırladım tekrar istifa edip ayrılmanın.- biraz duygusal anlar yaşadım ayrılırken.- pazartesi yeni işe başladım. bir garip burası. niye demeden söyleyeyim, evden çalışabiliyorum. evde oturup para kazanmak garip geliyor bana. ofise gittim tabi 2. günün ortasında can sıkıntısından. işe aldıkları kızın, eski bir manken olduğunu öğrendim. aradım google’da; gerçekten de öyle. eski bir mankenin “kahveye kaç şeker atayım?” diye sorması daha da garip bir duyguymuş evden çalışmaktan. o yüzden dün yine evde çalıştım. not: yalan, çalışmadım.- dün akşam, eski şirketin proje kutlaması yemeği varmış. o zamanlar orda çalıştığım için beni de çağırdılar. nakkaştepe’de rakkas adında bir mekan. gitmez olaydım dedim. bu kadar mı gürültülü olur bir mekan! kulaklarım uğuldadı saatlerce. editör arkadaşın sarhoş taklidiyle birlikte kadehi uzatıp, “impalaaaaaaaa! gitmicektin! bize bu yanlışı yapmıcaktın!” deyip kahkahalar atması komikti. ama sonrasında bunu 18 kişi birden yapınca tuhaf duygular güreş tuttu içimde. (bkz: utanma, üzüntü, pişmanlık, şımarma, neymişim lan ben şeysi…)- yemekten sonra eve bırakacak olan şoför arkadaşın da dağıstan kökenli olduğunu farkettim dinlediği müzikten. biraz detaya girince, hemşehri de çıktık. iyiymiş dedim. evin sokağının başında durduk, arka kapıdan adımı attım ki; bir çıtırtı duydum. yere baktığımda bir güneş gözlüğüne basıyorum. kendi kendime dedim ki; “aaaaaa, benim gözlüğe ne kadar da benziyor. bunun tek camı kalmış sadece.” sonra gözlüğümü koyduğum ceket cebime baktım; doğal olarak boş. 1-2 saniye sürdü ama anladım nihayetinde durumu. o sırada havlamaya başlayan köpekler yüzünden topuklamaya başladım yarım gözlüğümle… ne de güzel gözlüğüm, pek de güzel gözlüğüm… çok da güzel gözlüğüm…- bugün evde çalışmanın güzelliklerini kullanmaya başladım. kız arkadaşımın çalıştığı iş yerine gittim öğle arasında. ağaçların yanından yürüyüp yemek yemeye gittik. üstelik 7 sene okuyup da yemek yiyemedeğim, okulun içindeki o erişilmez mekana. meğer erişilmez değilmiş, sadece öğretim görevlileri ve dışarıdan kişiler girebiliyormuş. yine de güzeldi, o ayrı.- banka havalesi vs ile uğraşırken başıma bir ağrı saplandığını farkettim. anladım ki güneşten. epey güçlü bir alerjim var doğrudan güneş ışığına karşı. kaç saattir evde kapalı perdelerin ardındayım, azalmadı bile meret. yar bana bir gözlük; medet hey…- eve telefon bağlattım adsl için. numaram da şu:şaka tabi, numarayı yazmıcam da (“aman yaz, nolur” dediğinizi duymaz gibiyim.) yine bahtsız bir şey oldu. telefonu bağlattım elektrikçiye. adam gittikten 30 saniye sonra biri arayıp “yılmaz bey?” diye açtı telefonu. iyiymiş diyerek, “tebrikler, ilk yanlış numarasınız” dedim adama. pek anlamadı olayın hepsini; ama yanlış numara olduğunu anladı sanırım.- adsl yardım hattındaki insanlar, epey sıcakkanlı konuşuyorlar telefonda. anlamadım neden?işte böyle günlükçan. garip bir hayat benimkisi şu sıralar. aklıma “mukayyet” ol yarabbim. amin…