değerini kaybetmeye başlamış bir sıfat (gazeteci diyorlar onlara) arkasına sığınıp köşesinde “bugün kime sataşsam” modeli dolanan tiplerden birisi ortadünya’ya da bulaştı.
yeniasir gazetesi yazarlarından (adını bir sonraki paragrafta muhtemelen unutacağımız) Öncel Düzdemir isimli gazeteci(!) sıfatına yakışır televole modeli kişiliğini ortaya koyarak J.R.R Tolkien’in “Yüzüklerin Efendisi” kitabı ve kitaptan uyarlanan film hakkında müthiş yorumlarını ortaya koyup, okuyan herkesin vücudunun belirli bölgeleriyle gülmelerine yol açtı. Tolkien’in(sağır duymaz uydurur atasözümüze son derece uygun bir davranış ortaya koyarak) kafası dumanlı bir haldeyken bu kitapları yazdığını iddia edecek kadar absürdleşebilen bu kişi (hani kişiye uygun bir sıfat da aradım ama hepsi yetersiz kalacak), yaptığı salaklıkların farkına -kendisine atılan onlarca mailden sonra bile- varamamış olsa gerek hala aynı seviyesizliğini sürdürmeye devam etmekte. Daha fazlasına midem dayanmıyor. (gazetecilik mesleği bu hallere düşecek miydi?)Sözkonusu yazılar için :
Yüzüklerin Efendisi’ni çözdüm!
Ne yüzükmüş ama?
Ne yüzükmüş ama 2 ve son!
yorumlar
Yahu kadincagaz belli ki idealist, hayatta her birseyi kendi idea kavrami ile bagdastirmis. E ortaya fantastik bir yapit cikinca da idealistligine yakisir bir tavir takinmis. Bunda garipsenecek, yadirganacak taraf neresidir? Yaptiginin salaklik oldugu kanaatine nerden variyosunuz? Kendi gorusunuzde olmayan kisi salak mi oluyor?
“Efendim, film büyüklere aslında bir boy küçük gelecek bir mevzuya sahip…Yani çocuk filmi diyebilirsiniz…Ama diyemiyorsunuz…Çocuklara da bir beden büyük kalıyor…Çünkü fazla gerilim ve korku ögesi var…Ne büyük, ne çocuk filmi…İkisinin arası…Yani tıpkı erkekler gibi..Ne büyük, ne çocuk…İkisinin arası…”
bu gerçekten gelmiş geçmiş en güzel film yorumu:)
pis ayşe arman özentisi diyebilir miyiz?
Kimse bu filmi beğenmek zorunda değil ayrıca herkez bunu açık bir şekilde söyleyip eleştirisini yapabilir ama olayın arka planını araştırmadan hiç bir bilgisi olmadan bir konuda yazı yazan bir kişi için hiç bir bahane sözkonusu değildir. kitabını okumadığı filmin üzerinden !kitabın! hayran kitlesini eleştirmek ise mallıktır. Hayatının son 15 yılını bu projeye adamış bir dil profesörü (J.R.R’nin ne anlama geldiğini biliosa ne oliyim…) "dumanlı kafa", "çocukluğunda okuduğu La Fontaien’den etkilenmiş", "gördüğü halüsinasyonlar" gibi seviyesiz ve dayanaksız bir şekilde eleştirilmeyi haketmemiştir. Kendisine yazılan eleştirileri özetlenmiş(sansürlenmiş) bir şekilde köşesine koyup içeriğine aldırmaksızın onlarla saygısız bir şekilde kendi çapında dalga geçen, hem daha çok rezil olan hemde kendisine yapılan eleştirilere önem vermeyen bir gazeteci olmaz olsun. Böyle insanlar kendilerini fasulye gibi nimetten saymak için o anda gündemde olan şeylere saldıran insanlardır. "İnsanlar anlamadıkları şeyden korkar, korktukları şeye ise saldırırlar…"
Ayşe Arman ile Fatih Altaylı gibi zeka seviyeleri ile kültür birikimlerinin çarpımı 1’in altında kalan yazarlar ülkenin en büyük tirajlı ve en köklü gazetelerinde köşe kapmaca oynadıkları, TV’lerde katılımcıları azarlamaya yönelik tartışma programlarıyla ceplerini doldurdukları ve ünlerine ün kattıkları sürece bu zavallı hanım kızımız benzeri yüzlerce yazar kendi yerel / küçük gazetelerinde, TVlerde, radyolarda onları taklit edecektir. İngiliz gitar dergilerinde bir takım aletlerin reviewlarını yapan ve tek özelliği yıllardır gitar çalmak ve aletleri iyi tanımak olan insanların yazıları bile bana bu (afedersiniz)dallamalardan daha fazla keyif veriyor. Yazık bize, çok yazık.
Bence de insanlarin yaptiklari yorumlarin üzerine bu kadar gitmemek gerekir. Dogru ya da yanlis.