“Bana gerçekten saygı duyuyor sanırım; demek ki artık onu aşağılayabilirim”
Özellikle “aydın ve feminist” kadınlarda gözlenen bir durum gibi sanki, çünkü o an çok belirgin oluyor ve diğer olasılıklardan keskin çizgilerle ayrılabiliyor.
Saygı duyulduğunun çok net hissedilmesi; garip bir dönüşüme uğratıyor ilgili “kadın”daki algıyı ve tüm kadın neslinin yaşadığı kötülüklerin intikamını, senin temsil ettiğin “erkek” neslinden alabileceği bir kurban olarak, sen garip bir huşu içinde aşağılanmayı sineye çekmek zorunda kalıyorsun…
Karşı çıkamazsın…
Neden mi? Karşı çıkarsan, hissettiğin saygının sahiciliği bozulacak ve sen de, bayağı ve boktan erkekler dizgesine şutlanacaksın, üstelik bir ikiyüzlü olduğun kanıtlandığı için, sonradan, gerçekten boktan erkeklere “takıldıklarını” gördüğünde soracağın hesap; sırtına yepyeni bir aşağılama olarak saplanacak:
“Hiç olmazsa o senin gibi yalancı değil; saygı duyuyormuş gibi yapmıyor”…
Bir çok kez, karşılıklı geçirilen samimiyet krizlerinde itiraf edildiği gibi, adamlar aslında “kaltak”, kadınlar da “çatır çatır becerilmek” istemekte.
/Genel görgü kuralları nedeniyle, betimlemelerde, ima ve yumuşatmalar kullanılacaktır; ama gerçek diyaloglarda genel geçer ve gerçek sözcükler kullanılmaktadır. /
Ve aslında bu isteklerin, özünde doğal olduğunu herkes bilir de…
Pek çok kez gözlendiği ve tanıtlandığı üzere; eğer, ilgili arzu nesnesinin “öteki”ne ait olduğu önkoşulu yerine gelmişse; babasının karşısında sigara bile içemeyen, bir çok “dallamanın”, Anadolu’nun küçük bir kent/ kasabasından, canını dişine takarak ders çalışmış ve üniversiteyi kazandığında, şehre gelebilmek için, ailesini, belki de, “intihar etmekle” tehdit edip ikna edebilerek büyük kente gelmiş, 18 yaşındaki genç kızlara, “özgür aşk” mavalı okuduğu, çok sık müşahede edilmekte.
Ancak aynı ‘zırtapoz’; kendi anası, kızkardeşi ya da sevgilisi ya da yakını varsaydığı kişi ya da kişilere, bir başka “cinsdaş ve fikirdaşı” aynı mavalları okuduğunda “Mavalların Cayırtısı” adlı filmin kan içici esas oğlanı haline gelebilmektedir.
Gerçekte, bir avuç kan görse, baygınlık geçirecek kadar hassas olan bu kardeşlerimiz, nasıl olup da Karın Deşen Jack’ın Bölge Müdürü’ne dönüşüyorlar, bunu idrak edip, tarif edebilecek yetenek, derinlik ve belâgat, ne yazık ki bende mevcut bulunmamaktadır ve elbette derin bir yeis kaplamaktadır içimi…
Son paragrafları yazma nedenim; erkek yaratıkların “hıyarlıklarının”, kız/ kadın yaratıkların ontolojik arızaları için neden gösterilmesine karşı olduğumun altını çizmek içindir; ama bu komik yazıda, esasen “ben” ve “düşündüklerim” birbirimizin fotokopyası da olamayacağız yine de.
Aslında “çok ciddi” bir sorunu “farketmiş”tim ve bunun üzerine yazacaktım.
Gelgelelim, insanlığın içinden geçmekte ateş çemberi ufukta giderek daralırken, belki de artan ısının kavurucu etkisiyle güçlenen, açık geleceksizlik duygusu içinde bulunduğunu şaşkınlıkla izlediğim “beşeriyet” beni yavaşlatmakta, “fuzulî” bulunabilecek bu ciddî tespitimi çözümlemek için gereken enerjimi de soğurmakta…
Ortamımızın, “çet” mi, “forum” mu, “dergi” mi, yoksa ne mi? olduğunun hâlen bir adı olmaması da bendeki soğurulmayı hızlandırıyor…
Yine de bir “isim” aradığımı ya da bir adı olsa mutlu olacağımı sanmıyorum… Olanı gözlemenin verdiği garip ve buruk tadın tarifi bu belki…
İyi ya da kötü değil yani… Sadece öyle…
En kötü olasılıkta dahi, varolmasının, olmamasından daha iyi olduğuna eminim: Bu bile yeter aslında…
…
Rica: “Günlük olmuş” biçiminde oy vermeye niyetlenecek arkadaşların ( -1 ) vermesini tercih ederim; zira öyle düşünseydim, o kadarını yapabilecek (Günlük olarak “submit” edebilecek) kadar deneyimli sayılırım sitede.
Teşekkürler.
yorumlar
cinsiyetten çok iktidar meselesi gibi geliyo bana.. bir taraf güçlü olduğunu anladığı anda, diğer tarafı kaydadeğer rakip olarak görmeyi bırakıyor.. sıkılıyor.
Bir çok kez, karşılıklı geçirilen samimiyet krizlerinde itiraf edildiği gibi, adamlar aslında “kaltak”, kadınlar da “çatır çatır becerilmek” istemekte.
kesssinnnliikkkleeee katılıyorum…bir ara bir “Med Cezir Manzaraları” diye bir film vardı..aynen orada da oldugu gibi..
demek ki neymiş eğer kaltak isteyen tiplerdensen feministlerle uğraşacakmışsın; yok adam gibi bir ilişki istiyorsan böyle ben üstünüm sen üstünsün değil de ne güsel eğleniyoruz işte diyen kızlara yaklaşacakmışsın …ben bunu şiar edindim artık…
“Aslında “çok ciddi” bir sorunu “farketmiş”tim ve bunun üzerine yazacaktım.
Gelgelelim, insanlığın içinden geçmekte ateş çemberi ufukta giderek daralırken, belki de artan ısının kavurucu etkisiyle güçlenen, açık geleceksizlik duygusu içinde bulunduğunu şaşkınlıkla izlediğim “beşeriyet” beni yavaşlatmakta, “fuzulî” bulunabilecek bu ciddî tespitimi çözümlemek için gereken enerjimi de soğurmakta…”
Üstteki satırları yazmadan hemen önce, evet; ‘tam da bir iktidar sorunu bu’ kısmına geçecektim, ki; içimdeki soğurulma, klavyenin üzerinde debelenen parmaklarımı ele geçirerek, metni tamamladı.
/Parmaklarımın üzerindeki iktidarım, geçici hükümete devredildi./
Mikro iktidar alanlarının, ilişkilerin akıbetini belirlediği her trajedi, bize dışarıdan, acı içinde yaşanan mutlu bir aşk gibi görünebilir…
Aşklarının stratejisini, aynalarda, manyetik kartlarda ve etiketlerde yaratan bir güruhun varlığı, insanlığın geleceği için hissedebileceğimiz umutsuzluğu kanıtlamaya yeterli değilse de, yıpratıcı olduğu aşikâr…
İlişkilerin “yanaşılacak” bir bölge gibi algılanması da, bir parça sorun içeriyor; yanaşılma gerekçelerininin içeriği, karşımızdakinin, benzer ve özünde bencilce, gerekçelerinin meşruiyetini sağlayan hukukun zeminini hazırlamakta.
Bir yandan iktidarı tespit edebilmeliyiz [tanımlayabilmek adına dahi], ama diğer yandan bir hukukun da gerektiğini belirtmeliyiz…
İnsan ilişkisi diye tanımladığımız durumun her türlüsünün, “hayvanî” olmasının önüne bir biçimde geçebilmek için, yalnızca insan ilişkilerinin, bir hukuk üzerinden biçimlenebildiğini ayırdedebilmeliyiz.
Bir anektod belki biraz açıklayıcı olabilir:
* Aktarım; anlamsal olarak yapılmıştır: Hegel.
istemek ne kadar insanî ne kadar hayvanîdir? her isteğin temelinde hayavnîlik yok mudur? yoksa istenmesine rağmen, istenenin alınması için harekete geçilmemesi midir insanî olan? veya elde edebilmek için yapılanların hayvanîlik sınırını aşmayışında mıdır insanlık?