Eşelon, (bilerek ch yerine ş ile yazıldı) nedir biliyosunuz, di mi? Hani dünyadaki tüm komünikasyonu dinleyen dev oluşum.
TBTF‘nin enfes bir blog’u, eşelon hakkında bir nebze daha bilgi sahibi olmamızı sağlıyor: bu günlerde Washington Post’da çıkan NSA [Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı] hakkında bir makaleden damlayan minik bir bilgi damlası: “NSA’nın veri toplama sistemi, her üç saatte bir meclis kütüphanesini dolduracak kadar bilgi topluyor”. TBTF’ci abi, oturmuş hesaplamış. birisi 3 sene önce, bu meclis kütüphanesinin (filmler hariç) yaklaşık 20 terrabyte bilgi içerdiğini tahmin etmiş. Temmuz 1998 Scientific American dergisi ise insan bilgisinin toplamının araştırıldığı bir makalede, dünyanın yıllık telefon görüşmelerinin tutacağı yerin bir kaç exabyte (bir kaç milyon terabyte) olduğunu tahmin etmiş. demek ki: eğer NSA saatte 6.3 terabyte bilgi depolayabiliyorsa, bu dünyanın ne kadarının canlı telefon konuşmalarını kapsamaktadır? Cevap: neredeyse 1/5’i.
yorumlar
Teorik olarak bilgi üreticilerinin kontrolü aynı sayıda bilgi kontrolcüsüyle sağlanabilir.
Ama işi gücü bu olan bir kurum için pratikte sadece önemli geçitler dinlenir. Müdahale etmek ise ayrı bir problem.
aynı sayıda adam falan gerekmez. insanlar dinlemiordur onu , bazı kelimelere duyarlı robotlar vardır. mesela bi konuşmanın içinde george bush lafı geçerse robot o konuşmayı yetkili amcalara yolluyordur falan.
biraz paranoyakça oldu bu yazılar. benim eşelonum yapmaz öle.
Bir taraftan da, geliştirilen sistem ne olursa olsun, (dinlemekten vazgeçmeyeceklerine göre) ne kadar çok kişiyi dinlerlerse, (edindikleri bilgiyi değerlendirmeleri o oranda anlamsızlaşacağı için) o kadar “iyi” bence… Amaç Çakal Karlos ya da Usame Bin Laden’i yakalamak olduğunda bu kadar büyük miktarda veriyi takip ediyor olmak işlerine yarayabilir ama, emperyalist ülkeler ve çokuluslu şirketler hakkında nefretini dile getiren (hatta dile getirmekle kalmayan, eyleme geçen), (ya da eşcinsel haklarını savunan, ya da hayvanlar için endişe eden, ya da çevre konusunda duyarlı olan, ya da özgür seks isteyen, ya da anarşizmi savunan, ya da ücretsiz yazılım isteyen, ya da derisinin renginden dolayı ezilen…) insanların “daha fazla” korkmasını gerektirdiğini düşünmüyorum, “daha fazla” izleniyor olmamızın… Zira dediğim gibi, (örneğin küreselleşme karşıtları gibi binlerce insanı harekete geçiren örgütsüz bir hareket sözkonusu olduğunda) (artık “tek adam liderliği”nin geçerli olmadığı, hareketin bir anda binlerce noktada aynı anda aktive edilebildiği günümüzde) FBI’nın “en çok aranan 10” listesinde değilseniz, Eşelondan korkmayın, eşelon (“vay bee, ne kadar çoklar!” diye) sizden korksun, diyorum ben…
Bir anlık bir beyin jimnastiği oldu, tartışılabilir yine de… (Blogu yaptığım saate bakın bi! Höh!)
ama değilsin. ve bu ülkede geriye dönülüp bakılıyor, suç unsuru var mı diye, yoksa da icad ediliyor. peşinde temiz bir iz bırakmış olmak zorunda kalıyorsun. neyse burası hafif.org, agir.org alınmış mı?
Beynimi okudun, benim gözümün önünde hep Amerika vardı o blogu yaparken… Evet burası Türkiye, sanırım "Eşelon nere Türkiye nere" diye düşündüğüm için amerikanvari içerikliydi blogum. Ama tabi Türkiye’de ortadan kaybedilmen için bir sebebe gerek yok, kaybolduktan sonra kaybedeni bulmaya çalışmanın anlamı da yok… Sam Amca’nın işine yarayacaksa kaybedilmemiz, eşelondaki bilgi Türk makamlarına da ulaştırılıverir elbet…
Sessizce dağılalım arkadaşlar, hapazanallah eşelon abinin sinirini bozmayalım. Benim bildiğim eşelon kendisi hakkında bu kadar laf edilmesinden kıllanıp hafif.org’u izlenenler listesine alıverir. Durup duruken telefonlarımızı dinletmenin, emaillarımızı okutmanın ne alemi var şimdi?
ş harfi numarasını da yediğini sanmıyorum ayrıcana koskoca terrabytelık sistemin. Aman diyorum.
rumuz: tedirgin
ş harfi numarasını da yediğini sanmıyorum ayrıcana koskoca terrabytelık sistemin
aylar sonra gördüm, çok güldüm gece gece… ilahi!