Yeteneğimi fark ettiğimde daha ilkokul üçüncü sınıftaydım. Bu bir mucizemi yoksa bir felaketin başlangıcımı tam bilemiyorum ama bunu birileriyle paylaşmazsam beynim patlayacak.

Evet düşünce okuyabiliyorum. Hem de her ayrıntısına kadar. İlk başlarda bunu yorumlayabilmek çok güçtü. Çünkü karşımdaki konuşurken beyin sesiyle birlikte iki ayrı sesi anlamak gerekiyordu. Mesela öğretmenimiz “karşıdan karşıya geçerken dikkat edin çocuklarım” derken aynı anda“ hepiniz kurbağa gibi ezilirsiniz inşallah orospu çocukları” da diyordu.

Ama yeter artık. Her şeyi anlatma zamanı geldi. İşte simdi ne berbat yaratıklar olduğumuzu görün.

Müzik Okulu Müzik Toplulukları Yönetimi Dersi



Hoca : Bu besteni notaya aldın mı? (Yirmi yıllık kariyerim var şöyle beste yapamadım)

Ben : Yok henüz almadım. İhtiyaç olmadı. (Kariyerle olmaz bu işler yavru kuş!)

Arkadaş : Hocam ben armonik hatalar duydum, sizce yok mu? (Pislik herif kafadan sallama beste yapıyor)

Hoca : Evet bir iki yerde var, o yüzden sordum notalarını. (Ezmek lazım bu veledi böyle)

Ben : Hatamı? Onları kasıtlı yapmadığımı nerden biliyorsunuz. Müzik duygu işi bence, kuralla olmaz. (Kuralları alın sokun bir tarafınıza)

Arkadaş : Güzel duyuluyor ama, senin yaptığının, nota, armoni, kural bilmeyen herhangi bir alaylının yaptığından bir farkı yok bence. (Böcek gibi ezeceğim seni yavşak)

Ben : Vallaha burada yirmi yıllık müzik kariyeri sahibi insanların veya tüm kuralları duyup bildiğini sananların iyi beste yaptığını savunuyorsan bir örnek göster. (Bir taşla iki salak)

Hoca : Eeee.. tabi alaylı okullu diye ayırmamak lazım aslında işi. Çaykoski’de bu hataları yapmış zamanında. (Ne zaman bitecek lan bu ders)

Arkadaş : (Ne zaman bitecek lan bu ders)

Sokak

Ben : Pardon! bir şey söylemek istiyorum, çok güzelsiniz. (Aşık oldum lan)

Kız : Salak! (Yakışıklı çocuk aslında. Ne dedim ben?)

Ben : Çok mu belli oluyor? (Demek öyle biraz üstüne gidelim bakalım)

Kız : Ne, çok mu belli oluyor? (Ne, çok mu belli oluyor?)

Ben : Salak olduğum. (Biraz espri bu işi bitirir)

Kız : Evet. (Ne demek şimdi bu? Neyse biraz gülümseyeyim yüz verdiğimi anlasın.)

Ben : Gizlemeye çalışmıyorum. (Pek salakmış, ne de güzel halbuki)

Kız : Neyi? (Neyi?)

Ben : İyi Günleeerrr!

Bir iş toplantısı;

Genel Müdür : Arkadaşlar bu sene çok başarılı bir yıl olmadı (daha zam bekleyin siz, babayı alırsınız) Kotayı dolduramadık ve mali kriz bizi de etkiledi (Şu kar payları dağıtılsa da arabayı yenilesem artık) Ama her şeye rağmen azimli çalışmalarınızı göz ardı etmemek gerek (bu çay soğumuş lan) Çalışma planımızı ve bütçe uygulamamızı aynen uygulayıp bu sene toparlanmayı planlıyoruz (geçen sene de aynı şeyi söyledim mi ben yahu) Kota dolunca primlerinizi ve artışlarınızı tekrar konuşup daha iyi bir düzeye getireceğiz (Gülmemem lazım ayıp olacak şimdi)

Satış Müdürü : Geçen sefer aldığımız üç büyük ihalenin bakiyeleri bugün muhasebeye çek olarak gelmiş (Nasıl mali kriz lan bu götveren!) İthalat borçlarımızın üçte ikisini kapatmış durumdayız (artık primimi versen diyorum hani) Kalanı finans müdürümüz bazı büro makineleri için ayırmış (müdür diye aldınız bir boktan anladığı yok. Zam isterim, prim isterim)

Finans Müdürü : Kritik birimlerin bilgisayarları değişmek zorundaymış, sistem analistimiz rapor vermişti size (işi gücü rapor vermek başka boktan anlamaz), onunla ilgili ufak bir bütçe bu. Geri kalanı direk kasamıza giriyor (zam isterim, prim isterim)

Genel Müdür : Ne kadar geldi (Aha! Arabayı aldım gitti)

Muhasebe Müdürü : Üç yüz yetmiş beş milyar (kasayı boşaltıp uçmak var ama!)

Satış Müdürü : Öhhö! (üffff)

Personel : Hmmmss… (zam isterim, prim isterim)

Çaycı : Pardon çay isteyen? (Zam işini mi konuşuyorlardı acaba?)

Ben : Zam isterim (!!?! Ben isterim!?!)

Bir Satış Ziyareti

Kız : Bu poliçe hayat ve sağlık sigortalarını kapsar ve ödemeleri çok uygundur. Bence en uygunu bu. (Al işte şu poliçeyi çişim var zaten)

Ben : Ben bu poliçeleri takip edemiyorum yahu. Primleri yatırmayı unuttuğumdan daha önce üç tanesi iptal edilmişti. (Seni şuracığa işetmeyen adidir)

Kız : Siz alın, ben sizi her ay arayıp poliçenizi yatırmayı hatırlatırım. (Çattık be! Yuh diyor peygamber demiyor lavuk)

Ben : Nuh denir ona.

Kız : Efendim (Kasıklarım zonkluyor lan)

Ben : Yok bir şey. (Hahaha)

Kız : Siz bir düşünün bana haber verin tekrar görüşelim. (Hemen tuvalete girmeliyim)

Ben : Diğer seçeneklere bir daha baksak (Az kaldı güzelim, birazdan işeticem seni)

Çaycı : Pardon çay alırmısınız? (Kahve isteyen orospu çocuğudur)

Kız : Kahve varsa kahve alabilirim, bir de lavabo ne tarafta acaba? (Bir işiyim sıçacam senin çarkına)

Ben : Sağdan ilk kapı (Vay uyanık!). Ben ÇAY alayım.

Kız : Mersi (Ahhh! ölmek üzereyim)

Çaycı : Süt alırmısınız? (Orospu çocuğu)

Hafif.org

Ben : İşte böyle, bu durum şu sıralar biraz daha azdı. Benle ilgili her türlü düşünce beynimin içinde. Artık dayanamıyorum.

Sen : Hahaha (lan bu herif harbiden beyin okuyomu acaba?)

Ben : Sen bu satırları okurken ben aklındakileri okuyorum. Bir de hepiniz aynı anda okumasanız daha net olacak.

Sen : Hssktr salak dalga geçiyor yaa… (olamaz canım saçmalamış, sersem dümbük. Yeter artık okumucam)

Ben : Tamam artık, benle uğraşmayı bırak hadi uzaklaş buradan. Bundan sonra okunacak birşey yok. Beni düşünmeyi de bırak artık.

Sen : Üfff bayarsın (tabi buraları okuduğumu bildiğin için böyle yazabiliyorsun)

Ben : Bak hala okuyorsun ama, yeter dedik dimi..

Sen : Aman bee!.. okumuyorum işte. (Lan ne yazdı acaba devamında)

Ben : Tamam hadi ben kesiyorum, sende okuma artık. Benim hakkımda düşünmeyi de bırak. Hadi…

Sen : Bak ya!.. buraya kadar okuttu ibne. (evet buraya kadar okuttu ibne diye düşündüm walla!.. bu kadar olur yani. Yuh!)

Ben : Heheheh. Devam etmeyi düşünüyormusun?

Sen : Hahaha (“buraya ne düşündüğünü yazamıcam çok ayıp!!”)

Ben : Yukarıya ne düşündüğünü yazamadım. Ama çok ayıp ediyosun, terbiyeni takın…

Sen : Şimdi ben bi yazarım buraya düşündüğümü görürsün ebenin … (yok bunu ben düşünmüyom, herif yazdığı için bana öyle geliyo..)

Ben : Hahahahah

Saygılarımla…