bildirgec.org

Yorum yapabilmek için giriş yapmış olmalısınız.

Dürbün

| 08 February 2007 23:59

AKP’nin mevcut durumu yeniden kendi lehine çevirme olasılığı artık çok sınırlı gibi görünüyor. Yaşanan Danıştay ‘provokasyon’undan tutun Dink cinayetine kadar dengeler ciddi bir anlamda değişti. Bundan sonra -muhtemelen- AKP daha sert ve agresif davranıp erken bir genel seçim için en uygun zamanı bulmaya çalışacaktır. Belki de AKP kendi iktidarı ile oluşan siyasi ‘istikrar’ı yine kendi çıkarları için en kısa sürede ortadan kaldıran iktidar olarak anılacaktır. Bu hükümetin orta-uzun vadeli dönemde hayata geçirmeye çalıştığı uygulamalar için elverişli koşulları oluşturan unsurlarda önemli değişiklikler ve bozulmalar yaşanmaya başlandı.Ekonomik programda yapılmayan değişiklikler ve siyasi yozlaşma en belirgin yansımayı oluşturuyor. Değişimin en önemli kaynağı da yine iktidarın kendisidir. Zaten tam da bu yüzden hükümet seçimlerde uyguladığı IMF programları ve sonuçları nedeni ile muhtemelen oy kaybına uğrayacağını düşünmektedir ve bu nedenle -ince ayarların ötesinde- seçimler öncesinde IMF programını erken ödeme ile sona erdirmeyi planlamaktadır. Planlamaktadır da, Türkiye’den geçen süreçte ayrılan heyete ‘iyi niyet mektubu’na riayet etmeye devam edeceğini de söylemeden duramadı! Şüphesiz ki, düne değin ‘ötele’nenler, bugün için ‘yitele’nenler olacaktır. Kasım seçimlerinden bu yana AB sürecini tamamen bir meşruiyet kaynağı olarak görmekten kurtulamamış ve bu nedenle tam üyelik müzakerelerine ilişkin belgelerde özellikle Kıbrıs konusunda önemli açıklar veren ampüller odağının ‘kaynak’ olarak gördüğü AB, bu kez de siyasi iktidarı tehdit eden bir noktaya oluşturuyor. Müzakereleri askıya alacağı görülen bir AB’ye (ki bu görülebilir bir şey), tam üyelik sürecine sıcak görünmek AKP için önemli bir siyasi hata olacaktır. Siyasetin cilvesi olarak da iktidar, Ankara-Brüksel arasında sessiz bir diplomasi yürütüp, kamuoyunda ise Brüksel’i eleştirecektir. İktidarı birlik konusunda rahatlatacak tek açılım belki de ABD ve İngilizler’in Kıbrıs’a yönelik izolasyonları kaldırmasıdır. Fakat bu olasılık da ABD yönetimi ile AKP ilişkilerinin giderek bozulması nedeni ile biraz mümkün görünmüyor.Malum, mevcut yapı, 1983 seçimlerinden bu yana -1983’te % 45,14 ve 1987’de 36,31 ile Özal’lı ANAP’ın oy oranlarından- sonra en yüksek oy oranını (% 34,43) alarak 2002’de iktidara geldi. Ancak bu seçim yine 1983’ten beri en düşük katılım oranının (% 79,1) kaydedildiği ve en yüksek oran (% 45,2) ve mutlak adette (nerdeyse 15,5 milyon) vatandaşın oyunun parlamento dışında kaldığı seçimdi. Not etmekte fayda var; 12 Eylül sonrasında katılım ilk defa % 80’lerin altına düştü. Rakamların dili olsa da Meclis kürsüsünden atıp tutabilsek?Şunu demeye getiriyorum; belli ki bunun adı bir temsil krizi. Ehil bir iktidar toplumu kavrayıcı ve kapsayıcı bir tavır, anlayış, iletişim stratejisi ve hazmetmişlikle bu süreci yönetebilirdi. İktidar bunu yapamadı. Tam tersine yorumlara çanak tuttu. Uygulamalara payanda oluyor ‘görüntüsü’ verdi. Parlamentodaki çoğunluğunu doğal, normal ve hatta ‘hak’ bildi. Bu ‘hak’ bilmişliği pekiştiren bir başka noktada ise yerel seçimlerde elde edilen % 41,68’lik oyun gelişiyle taçlandırdı. Dikkatten kaçan, katılım oranının daha da düşmesiydi (% 74). Abov Kerhanacı Praxisçiler elde edilen 1700’ye yakın belediye başkanlığının sevincini yaşarken bu zaferin laneti de üstlerine fark ettirmeden çöktü. Bu zafer güç simsarlarını, her devrin üçkağıtçılarını bir anda anadan üryan ‘AK’ yapıverdi. Bunların eylemleri partinin ‘pir-ü pak’ konumlamasını yerel ve genel düzeyde oldukça yaraladı. Kalkanlar kalktı, şadavanlar foraydı. İlginçtir iktidar, bu süreci de yönetemedi.“Tüm iktidarlar yozlaşır, mutlak iktidar mutlaka yozlaşır” diyor İngiliz tarihçi Lord Acton. Evet kulağa ilginç geliyor çünkü; Ali Dibo şirketleri, kulisleri zorlayan yolsuzluk haberleri, bakanların gönül ilişkileri, milletvekillerinin eş dövmeleri vs. İktidar tüm bunlara çözüm değil, sadece mazeret üretti. Bunu da yeter sandı. Yozlaşmaya daha beter kandı. Irak, Suriye, İran, Hamas derken Zapsu’nun “bu adamı kullanın” konuşması, “Ananı da al, git burdan” şiarı iflasın ilanıydı. İç ve dış politikadaki bu acemilikler, birikim yetersizliğinden gelen hataları ard arda tetikledi.Geçen aylarda dövizde meydana gelen hareketi devalüasyon olarak niteleyenleri ‘cahil’ olarak adlandırmak da dahil, ekonomi yönetiminde sergilenen acemilikler ve kendilerinden önceki koalisyon hükümetinin iktisadi progamına, hiç de haksız olmayan biçimde ‘Derwish Programme’ denmesine bozulmak, bir çoğu yargıdan dönen özelleştirmeler ve bürokrat atamalarında olmadık sıkıntının doğmasına zemin hazırlamak dışında kendine özgü bir ekonomi programını ortaya koymakta yetersiz kaldı. Ve yine nasıl hesaplandığına çoğu iktisatçının, ekonomistin akıl sır erdiremediği milli gelir ve büyüme rakamlarını gerçek kerametler saydı.

yorumlar

sister blister | 09 February 2007 16:56

Ben neden memleket meselelerinden bu kadar uzağım diye düşündüm yazınızı okurken. Offf off…

ipimlekusagim[pilli_silinen_hesap] | 09 February 2007 17:03

bu aslında istediğiniz bir ‘eytişim’ modeli değil. sistem yönetişim anlamındaki basiretsizliğini halka da aynı duyarsızlık modeliyle aşılıyor. dolayısıyla çok bilinçli bir yöneliş, empoze var diyebilirim. bir bakıma üzülmelisiniz evet, ama ‘offf’larınız ‘yuh’ statüsüne geçtiğinde daha manidar olur sanırım.

Yorum yapabilmek için giriş yapmış olmalısınız.