her dem yağmur yağar sanar..gözlerinin oyununa dalar..rivayete göre melekler bile sarhoş olmadan konmazmış omuzlarına. hüznü mey gibiymiş, yıllarını meze etmiş.güzeller güzeli Ruba, incileriyle anlatır durur; aklını cinler yemiş, aklını arar, boyuna gezermiş. arada bir kendi kendine dillenirmiş Deli Lerzende;‘anasız-babasız-yarsız-kansız Lerzende..yüreğini taşıyacak beden kalmamış ellerde..verme kimselere.’derken, kulaklarını kapatır, yürür imiş yeniden, dağlar üzerinden göklere..siz birbirinize benziyorsunuz deyip incilerini parlatır Ruba. beni, dağlara toprak taşır iken görmüş çok defa.Envar geçer yoldan o sırada, göz göze gelirken nefesi hızlanır birden, yanakları allanır, dünyanın topacı kıskanır, dağlar kararır, çağrılır ve yol alır..Varlığım yeniden çıkar ortalığa, ah Ruba, yolunu şaşırdın geldin diyarıma, krem renkli, siyah benekli kelebek misali.duruyordu pencere önünde. tutuverdim kanatlarından, kaçmayı denemedi bile. canı mı acıdı ki çırpınır gibi yaptı bir saniye..iki tel saçları, ne de incecik..tozlu kanatları parmak uçlarımı belirsizce boyadı, koydum elimin üstüne.‘hadi git artık, sen uçabilirsin.’ Kımıldamadı, rüzgar kanatlarını titretirken.‘korkma.’ gezindi elimin üstünde bütün zarafetiyle..uçuverdi..dağlara ay vurdu ardından bakarken.sarhoş melekleriyle iyileşip güzelleşmekten dönmedi Lerzende gittiği yerden..kollarımdan tutan adam misali…koydu canının üstüne canımı, gitme dedi, gitti..rüzgarın sürüklediklerini koyarım geri, yol kaybolmasın diye,bir tabak yemek masanın üzerinde hazır işte..