İki şaplak. Tamam rahatladınız.
“Dayak cennetten çıkma” derler. Bu ne kadar doğru bilemeyiz tabii. Yalnız “Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” diye de bir laf var. Tabii insanlar buna da ne kadar katılırlar bilemeyiz.Şimdi Rus bilimadamları usanmamışlar sıkılmamışlar bir araştırma yapmışlar. Araştırmaya göre çıplak kalçaya sopayla vurmak sağlığa yararlıymış. Nasıl mı oluyormuş? Şöyle ki dayak yediğinizde mutluluk kimyasalı olan endorfin hormonu salgılanıyormuş ve böylelikle seks hormonu salgılanması da artıyormuş. Dr. Sergei Speranski, “Ben sadist değilim, ancak sopayla dövmeyi savunuyorum” diyerek olayı daha başka bir boyuta da taşımayı başarmış. Ama işin en ilginç tarafı dayak seansları için para vermek. Yani hem dayak yiyeceksiniz hem para vereceksiniz. Haberi okuduğumda meşhur Kirli Harry filmi aklıma geldi. Hatırlarsınız Müfettiş Harry Callahan, Akrep Katil diye bir adamı enselemek isterdi. Adam da Harry’den kurtulmak için parayla adam tutar ve kendini dövdürürdü. Böylelikle de suçu Harry’e atardı. Düşünsenize paranızı verdiniz. Dayağınızı yediniz. Şirket çalışanı en son “Bu da şirketten!” deyip bir tane daha patlattı. Siz de mutlu mutlu dışarı çıktınız. Adamlar da arkanızdan dalgasını geçtiler. Tabii bu kadar para vermek istemiyorsanız sokakta birine gidip sataşın. O da size sağlı sollu girişsin, böylelikle hem deşarj olun hem mutlu olun. Hadi kolay gelsin.
yorumlar
insanların bdsm’ye ilgilerinin açıklamalarından biri endorfindir. adrenalin bağımlılığının açıklamalarından biri de adrenalin süreci bitince salgılanan endorfine bağımlılıktır. kanaatimce türkiye’de dayağın bu kadar yaygın olmasının tek nedeni yalnızca kadına uygulanan şiddet olamaz. bu tür uygulamalar ne olursa olsun kişilerin rızası olmadan yapılmamalı. hatta uzmanı olmayan kişiler tarafından yapılmamalı. acı eşiğinin ileri gitmesi, çok yükselmesi geri dönüşsüz psikolojik ve fiziksel etkileri olabilir.
bende diyorum neden o kötü kadınların oynadığı filmlerde erkekler icraat üzerinde iken popolarına tokat atıyorlar… içgüdü desene 🙂
güzel popo
bir de bu “şaplaklama” esnasında “who’s your daddy?!” (baban kim) diye yinelenir. hadi popoya şaplak tahrik edici diyelim, ama işin içine babayı karıştırınca etkisi daha mı fazla oluyor ki?
@EUQON, olabilir. şahsen bir kadına en son babasıyla alakalı detayları sormayı tercih ederdim galiba… 🙂 baba olayı ilginç ve bir o kadarda tiksindirici….birde şöyle birşey var, kız çocuk ilerde seçeceği erkeği babasının profiline uygun bir şekilde seçermiş diye bir fikir var. belki popo şaplaklama ve babasının hatırlatılması etkiyi gerçekten artırıyor olabilir :S
Onu bunu bilmem ben. Benim kızımın poposuna şaplak atacak adamın kalbini kaşıkla oyarım!
Dr.speranski’ye katılıyorum…
ne vuruyon lan, tarihe karıştı.
Biz arada sırada ev arkadaşımla sınav zamanı deşarj olmak için birbirimize dalarız. Kıça şaplatma olayı ufkumuzu genişlettii sağol:) Bundan sonraki ilk vizede, vize sonucuna göre sonuçları aktarırım.
öyle bir kültür var bizim millette; bir haber okumuştum bayağı bir önce, eşleri yazlığa giden 4 akraba (bunlar bacanak, enişte falanlardı galiba) birinin evinde buluşup rakı-mangal alemi yapmışlar, sonra da “birbirine tokat atmaca” oynamışlar. Evden sadece bir tanesi sağ çıkabilmişti habere göre. Bizim elimizin ayarı yok ki kardeşim! umarım bu şaplak işini de abartmayız. “Hanfendüü, bi şaplakh atiim mi, iyi gelirr” e gelirse olay, işimiz var.
büyük bir olasılıkla olan tekrar eden davranış durumu. Tekrar eden hareketlerin insana huzur vermesi, hemen hemen tüm doğu tabanlı egzersizlerin temelini oluşturur, vakti zamanıyla chi-qoung diye bir şeyin workshopına katılmıştım, daha sonra elbette ki hareketlerin çoğunu unuttum, amma velakin hareketleri doğru yapmasam da, bazı belli kurallara uydukça aynı etkiyi sağladığını farkettim.1- hareket yavaş olacak2- kesintisiz olacak3- belli bir noktada durup geri gelmek yerine parabol çizip geri gelecek.denemesi bedava 🙂
Jazz dinle onun yerine aynı sıkıntıyı yaratıyor…;)
oldukça ilgi çekici bir öykü ama şu “sokakta birine sataşma” fikrine pek katılmıyorum doğrusu..herşeyin bi ölçüsü var, neme lazım adam hıncını alamaz hastanelik eder senide sonra deşarj olacam diye büsbütün sakat sakat kallırsın 🙂
euqon senin kızının poposuna tokat atacaklar ve senin haberin bile olmayacak veya kaşığı tutamayacak bir halde olacaksın sonra söylemedi demesonra bir de jargon söylemleri birebir kelimesi kelimesine türkçeye çevirerek anlayamazsın.
diyorum ben bdsm iyidir diye faydaları çıkıyor ortaya =)
yapma be_goodie kıllandırma beni şimdi giderayak :)Üniversite yıllarında bir kız arkadaşım vardı, ailecek uzun zaman önce hollandaya göçmüşler, unlarını eleyip eleklerini astıktan sonra TR ye gelip ege sahillerinde bir yerde yerleşmişler. Bunun etkisi midir bilinmez, biraz tuhaflardı, sağolsunlar.Vesselam, biz beraber olmaya başladığımızda, modern bir aile olarak hemen olaya el attılar, beni kızlarıyla birlikte bu güneydeki evlerine davet ettiler kalmak için. Her ne kadar ailemin işi gereği sıklıkla yurt dışında bulunmuş olsam ve bir türk gencine göre çok “ferah” ve “cömertce” yetiştirilmiş olsam da, bende (hatta hala diyebilirim) manasız bir “kız arkadaşın ailesi fobisi” vardır. Önce haliyle itiraz ettim tabii, ama sevgilim, sevgili babasının çok üzüleceği konusunda ısrar edince kıramadım, kelleyi aldım koltuğa, düştük yollara.Eve gelince çok sıcak karşılandık. Hiç beklediğim gibi değil. Annesinin dolunaya karşı arya söylemesi ve babasının ara-sıra, durduk yerde “HEEEYYT BRE” diye bağırması dışında (buna benzer şeyler, ama her ihtimale karşı kimliğini açık etmemek adına biraz değiştirdim) sevgilimin beni önceden uyardığı kadar anormal de değillerdi.Bir gece, hep beraber rakı içiliyor, şarkılar söyleniyor. Altımızda egenin yakamozları. Keyfin rehaveti anne-kıza erken çöktü, yatmaya gittiler. Tospağanın sevmediği ot burnunun dibinde bitermiş; ben kaldım babayla baş başa. İkimiz de çakırkeyifiz. Herhalde 2 ya da 3. gecemiz, muhabbeti de hayli ilerletmişiz. Hanımların ayrılmasına mukabil, konuşulacak bişi kalmadığına ya da önemli bir konuya giriş yapılacağına işaret “şu manzaranın güzelliğine bak” bölümünü geçtikten hemen sonra, baba rakısından bir yudum çekti, ve nispeten kısık sesle, bozuk türkçesiyle, o hep bir gün muhattap olabileceğim ihtimalinden korktuğum soruyu sordu:-“Euqon, siktin mi sen hiç kızımı?”Bunu çok doğal sordu. “Türkçesi bozuk ondan öyle dedi”, “Kesin kafayı buldu”, “Ahanda sıçtık” gibi ışıklardan oluşan bozuk bir trafik lambası gibi oldum. Dışardan görenler için eminim ki renklerim de tutuyordu.-“Aman efendim estağfurullah”diyebildim sadece, son derece anlamsız, bir yere varamayacak, soruya cevap asla olamayacak bir cümle kılığında. Hiç bir şey demeden önündeki karagözü didiklemeye devam etti. Herhalde bir yarım saat kadar hiç konuşmadık, ya da bana o kadar uzun geldi; ama hatırlıyorum; bu sessiz sürede ben rakımı bitirmiş, nezaketten onun da bitirmesini beklemem gerktiğini kendime telkin ederek rakı şişesini susuz kafaya dikmemi engellemeye çalışıyordum.Neden sonra çatalla bıçağı tabağa çapraz bıraktı, kendine rakı doldurdu (bana koymadı), ve sandalyesini biraz geri çekip az sonra kalkacağını belli ederek:-“Hayvan gibi adamsın da haa! Oğlum bak; ben bu yaşımda seni dövemem belki ama, kızımı üz, AHİRETTE İKİ ELİM YAKANDADIR”dedi ve rakısını da alıp yukarı çıktı. Cümleyi daha demin söylenmiş gibi net hatırlıyorum. Hayatım boyunca da unutmayacağım. Ne o adamın çaresizliğini, ne kafasından geçtiğini düşündüğüm binlerce fikri ve resmi. Şimdi senin yukarıda yazığını da okuyunca aklıma geldi. Kendime biraz rakı koydum, yazmaya koyuldum. Sana içiyorum HEEEYT BRE amca, her neredeysen yerin bol olsun 🙂
esaslı bi soruymuş, helal olsun!
Bilgi için teşekkürlerbitkiselbitkisel tedavibitkisel ilaçlarbitkisel ilaç