çocukluk uzaktan bakınca güzelleşen karanlık bir dünyadır. dünyaya gelmeden önce yaşanan bağımlı karanlığın devamı. son günlerde iyice artan taciz, şiddet vs haberlerine rağmen sanki bütün bunlar biz çocukken yokmuş gibi herkes çocukluğuna dönmek ister. en azından çocukluğun belirli bir kısmına.bazıları ise çocukluğa dönmekten öte, fiziksel olarak büyürler, zamanın geçmesiyle yaş alırlar ama 3 yaşında, 4 yaşında kalırlar. çevreyle kurdukları ilişkiler, insanlarla kurdukları ilişkiler hep 4 yaş aşamasındadır, yalnızca araçlar değişmiştir, oyuncaklar yerine “iş” geçmiştir örneğin.gerçekten 3 yaşında olan bir çocuğun içinde 3 yaşında bir çocuk olması doğal ve sevimli iken 40 yaşında birinin 37 yıldır 3 yaşında kalması rahatsız edicidir hatta bana göre tiksindiricidir. geçen yılların hepsi boşa gitmiştir.pedofililerin çocuk kalmış kişiler olduğu ile ilgili bir de teori var, en iyi kadın oyuncu (kate winslet) ve en iyi uyarlama senaryo da dahil olmak üzere 3 dalda oscar adayı little children/(“tutku suçları” olarak gösterimde halen) tom perrottanın aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan filmde sözü geçiyor. (roman türkçe’ye aşk bir varmış bir yokmuş adıyla çevrilmiş. romanı okumadığım için film üzerinden söz ediyorum yalnızca.) filmde pedofili suçu nedeniyle ceza almış bir karakter vardır, annesiyle birlikte yaşar, annesinin varlığı onu çocuk olma baskısı altında tutar. çocuklara olan ilgisi aslında kendisinin içindeki çocuğun büyümeyip çocuk kalmasındandır. kendisi de sonuçta 3-4 ya da 10 yaşındaki çocuklar gibi yaşamaktadır. yetişkinler hiç bir şekilde ilgisini çekmez.yetişkinler oyun arkadaşı olarak çocuklar için öncelikli tercih olmazlar. ne yetişkinin enerjisi ne de dünyayı algılama biçimi çocuğun oyun gereksinimlerini karşılayamaz. bu nedenle öncelikli tercih yaşıt çocuklardır. çocuk kalanlarda da patolojik durumlar yeteri kadar (filmdeki karakter örneğinde olduğu gibi) ilerlerse istenmeyen bir çok şey olur.kişisel bir başka gözlemim ise şiddet uygulayan kişilerin bir grubunun çocuk kalmasıdır. hayvanlara işkence eden çocukları hepimiz görmüşüzdür çevremizde, sado mazo yaşamlar sürenlerde de özellikle yalnızca acı vermekten hoşlanan tiplerde hayvanlara işkence eden çocukların durumlarına benzer haller gözlemlenebilir. temel fark hayvan yerine işkencenin bir insana uygulanması ve insanın buna gönüllü olmasıdır.acı çocuklarının algısı dışındadır, sinir sistemi yeteri kadar gelişmemiş olduğu için fiziksel acıyı hemen hissetmezler, örneğin yere düşer düşmez ağlamazlar, biraz zaman geçmesi gerekir.bu laf kalabalığının sonucu çarpık ilişkilerden en kötüsü çocuk doğuran kişilerin çocuk kalmış kişiler olması. beden çocuk doğurabilecek yaşta olsa bile gelişimini henüz tamamlanmamış çok kişi var. bu örneğin kadınların çocuk taklidi yapmalarında açığa çıkar, çok doğal bişeymiş gibi yaparlar ve hatta yadırganmasını yadırgarlar. kendilerine oyun arkadaşı, sevgili doğurmak üzere ilişkilere girerler. çocuk kendisine sevgilisiymiş gibi hitap eden anneyle, büyükanneyle karşılaşır. çocukluğunu yaşamayınca da belki bir tepki olarak hep çocuk kalma yoluna gider. böylece de çocuk kalmış toplumlar ürer gider.oyunu benim kurallarımla oynamazsan oyuncaklarını bombalarım.
yorumlar
çocuk veya hayvanla ilişkinin (eziyet olarak görülmeyen) doğallığını savunan bir oluşum da var. merak ve keşifle ilgili bu hollandalı partinin temeli. pek de benzeşiyoruz hafif sloganı çakışmasında :)masumiyet ve gizli kalmışlıklar en büyük düşmanımız ve fethedilmedik yer kalmamacasına kendimizi dürtülediğimiz taaruz sebebimiz.çoğu insan çocukluğunu, bihaberliği gereği bağışlanabilirliğine istinaden arzuluyor olsa gerek. pek azı da, bilmeyle taçlandırılmış masumiyet kılıfından demlenme derdinde.konu; büyüyüp de, gelişimin bir döneminde takılıp kalmaktan çok, gamsız yaşamakla ilintili geliyor kişiye hesabındayım.et nobiscum sit consilium et sapientia! (akıl ve hikmet bizimle olsun).
çocuklar bir döneme kadar hayvanların acı çektiğini farketmiyor çünkü kendisi acı çekmiyor. sonra da kendisi acı çekene kadar inanmıyor diğer canlıların acı çektiğine.
ben çok özel durumlar hariç, insanın çocuk kaldığı fikrine katılmıyorum. bu daha çok bir seçimmiş gibi geliyor. sorunlarla başetmek istemiyor insanlar. pedofiliye gelince de her zamanki tavrımın dışına çıkarak bunun neden olduğunu, bahanelerini asla merak ve kabul edemiyorum.
pedofili insanlığın ortak sorunudur. çözüm için ne gerekiyorsa yapmak zorundayız. suçlular kesinlike cezalandırılmalı, hastalar tedavi edilmeli. bunula birlikte pedofiliyi ortaya çıkaran nedenleri de ortadan kaldırmanın bir yolunu bulmalıyız.
çocuk değil, bebek dahi acı çekmenin ne demek olduğunu çok çabuk öğreniyor. aramızda çocuk sahibi olanlar daha iyi test etmiştir. doktora götürüp iğne yaptırmışsanız bebeğinizi, birdahaki ziyaretinizde doktor/hemşireyi görür görmez nasıl huzursuzlanıp, ağladığına şahit olmuşlardır. ya da yetiştirme yurtları ve benzerlerindeki bebeklerin (yaklaşık 0,6 – 1 yaş) başına elinizi götürdüğünüzde, ellerini kulağının arkasına korunma amaçlı gidişini gözlemleyebilirsiniz.pedofiliye karşıysanız, liberalizme de karşı olmak zorundasınız.öyle, bırakınız yapsınlar sloganına tepkisellik ve irrite olma gereği değil. insanın doğasında merak ve kurcalama var. her şeyi denemek ister. en cazip olanı ve heyecanını gidermeye başlama noktası da, savunmasız olanlar üzerindeki eylemleridir. mümkün olduğunca terbiye edilmeyi reddeder. haklıdır çoğunlukla. ama her insanın varoluşuyla deneyimler hep sil baştan yaşandığından olsa gerek ahlâk, din, örf ile sınırlama getirilmeye çalışılır. öyle zordur ki bu iş, liberal demokrasi ile de çözüm arar durur.tepedeki yazıda belirtilen durum da bunun tekrar tekrar masaya yatırılmasına engel olamamakta.çıkış yok. ırak’ın işgâli ve daha önceki benzerleri bile pedofili, zoofili, nekrofili vazgeçilmezliğimiz gibi 🙂suffer little children şarkısının hikâye kısmını daha önce de iletmiştim sanırım bir yazıda (7.sıra).
Aslinda merak ettigim bir sey var. Cocuk pornosuna cok karsi olan bayanlara, mustakbel sapik: ya cocuk ya sen, dese kendisini feda edebilir mi?Ureme icgudusu ezelimizden beri var oldugundan dolayi, sonucu saglikli dollenme olmayan iliskileri sapikca tabir ediyoruz. Escinsellik, ensest, masturbasyon, cocuk sevicilik, olu sevicilik felan. Fakat ayni icgudusel hislerimiz dogum kontrol yontemlerini hic yadirgamiyor nedense. Sapiklik nerede basliyor acaba.
bu yazının ana fikrini kaçırdım ben galiba. yanlış anlmış olmayı hiç istemem. biraz daha açık olabilir misiniz.
yetişkinliğin adımlarını atmaya doğumla başlar insanoğlu. sağlıklı insan olmak için fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan tam bir iyilik halinde olması gereklidir. fiziksel bozukluğu olan çocuğun psikolojisi bozulur zamanla ya da psikolojisi bozulanın sosyal çevresi ile ilişkileri bozulur.(yetişkin içinde geçerlidir bu durum.) ruhsal gelişimi sırasında oluşan ufacık bir çatlak sorunlara yok açar. o çatlak zamanla büyür, genişler ve daha büyük sorunu getirir yaşamın en verimli zamanında. biz halk dilinde çocukluğuna takılmış insan deriz, gerçekten çocukluğa takılmıştır belki ama takıldığı yerde çevresi bırakır onu. ailesinin tavrı, arkadaşları ya da çok sevdiği köpeğinin ölmesi neden olabilir çatlaklara… sonuç olarak bütün hayatı etkilenir ve yetişkinliği sağlıksızdır. çünkü temelde bir bozukluk vardır.temelin sağlam olması için, sağlıklı bireyler yetişmesi için en büyük pay aileye düşmektedir elbette… eğitim şart demek boş laf gibi gözükse de, şarttır! temellerin sağlam olması için temelden değişiklik yapılmalıdır ki, geç kalınmıştır. yetişkinliğin tek sorunuda pedofilia değildir ne yazıkki.unutmayalım ki; çocuklar gerçekten tertemiz meleklerdir. onları kirleten, kötüyü öğreten yalnızca insanlardır…
acı eşiği çok farklı çocuklarda, sinir sisteminin gelişimiyle ilgili bu. çocukların konuşmasındaki değişiklikler de benzerdir. örneğin “su” yerine “bu” demesi gerçekte biz su dediğimizde “bu” duymasından da kaynaklanır, sinir sistemi “s” sesini çözebilecek kadar gelişmemiştir çünkü. acıyla ilgili de benzer bir durum var, eşik bizimkinden çok farklı bir yerde. bebeğin doktoru görünce ağlaması acı nedeniyle değil de farklı bir korku nedeniyle de olabilir, aşı olduğu sıradaki acı değil de aşının daha sonrası buna neden olabilir. bununla ilgili deneylere bakmak lazım, kesin bir bilgim yok açıkcası.18 yaş sınırı ergenlikle ilgili bir sınır ve hafızam beni yanıltımıyorsa kuzey avrupa orjinli bir sınır. dünyada ekvatora yaklaştıkça, sıcak iklimlere gidildikçe ergenliğe girme yaşı düşer. son 100 yıldır beslenme değişikliği ve dünyadaki kültür değişikliğinin etkisiyle daha da düşmüştür. son yüz yılda protein tüketimi daha önceki zamanlara göre olağanüstü miktarlarda artış göstermiştir. diğer yandan da kadın erkek ilişkileri, kadın gövdesi bir uyaran olarak sokaklarda daha çok görülmektedir. 100 yıl önceki mayoları bile düşündüğümüzde şimdi onlar günlük kıyafet olarak bile kullanılabiliyor hatta kapalı kalıyor.son yüzyıldaki önemli değişikliklerden biri de insanların hareketsiz kalmaları; ev araçları, arabalar vs insan bedeninin hareketini hep azaltan şeyler. spor da yapmayan biri için kala kala bir fiziksel faaliyet kalıyor o da seks. her seks sonrası üremek de çok külfetli olduğundan doğum kontrolü yapılıyor ya da doğum kontrolünü gerektirmeuen yollara sapılıyor. belki üremekten ayırmak gerekir seksi. doğada üremek dışında çiftleşen hayvan var mıdır bilmiyorum ama seksten haz alan hayvan belki insandır. çiftleşen hayvanların yüzüne baktığınızda ifadelerinde değişiklik görmezsiniz.bu yazının herhangi bir anafikri yok. filmi gördüm, kitabı karıştırdım, ordan aklıma gelenleri serbest serbest yazdım hem film ve romandan sözetmek hem de film ve romanda anlatılanlardan sözetmek için. filmi görmemiş olanlara öneririm. romanından daha iyi olmuş bence.
eğitim şart ama eğitim de tam çözmüyor. örneğin türkiyede aile içi şiddet eğitimli ailelerde daha yaygın olduğuyla ilgili araştırmalar var. eğitirken nereyi bozuyoruz acaba?
hem romanın hem filmin orjinal adı “little children”, roman “aşk, bir varmış bir yokmuş” olarak film ise “tutku suçları” olarak çevrilmiş. orjinal adlarında ne aşk ne de tutku var yalnızca “çocuk” var. anlatılanları aşk ve tutku olarak yormuş çeviren ve pazarlayanlar; onlara göre çocukluk olan şey türkçe’ye çevrilirken aşk ve tutkuya dönüşmüş.
Çok acımasız bakmışsınız asy. Çocuk kalma inadı belki de hazzı korumakla ilgili olabilir ya da şaşırabilme isteğiyle. Büyümek diye bişey yok bi aşamadan sonra yaşlanırsınız. Duyguların tamamında yoğunluk kaybı başlar. Siz de tiksinti uyandıran bu durum bende ilişki kurabilmek için ön şart. Yetişkin olan yetişkin gibi davranabilen hiç dostum yok örneğin. Bu tip insanlar kaçma isteği uyandırıyor. Hiç ilginç bulmuyorum. Hala en çok güldüklerim çocukların yaptığı espiriler. Sizin yıllar önece öğrenip kabullendiğiniz bir gerçeği öyle doğallıkla ve farklı bir yerinden gösterebiliyorlar ki şaşırıyorsunuz. Erişkin bir insan 10 dakika sonra tahammül edilmez olabiliyor ama bir çocukla günlerce sıkılmadan yaşayabiliyorsunuz.
@ suziQo kadar da acımasız değilim, yalnızca netim. erişkin olmak eğlenmek olmadığı gibi eğlence yalnızca çocuklukla sınırlı da değildir. “yetişkin gibi davranan” problemlere işaret eden bir tamlama, doğal yetişkin davranışı değil; yetişkin gibi görünmeye çalışan çocuk; içindeki 4 yaşında ama 40 yaşındaymış gibi yapan çocuk, normal olarak çok sevimsiz.
“tutku oyunları” adıyla vizyonda film…bir yerlerde okumuştum şöyle bir şeydi ; “yoksa dünya da tatminsiz annelerin kurduğu bir komplodan mı ibaret?”filmde “balo kralı”nın oğlu annesi eve döndüğünde komik şapkasını ve eğlenceli dünyasını bırakıp ana kucağına yol alır..bazı inanışlara göre çocuk annenindir…kesilen göbek bağının yerini sürekli hissedilen,içten içe egemenliği kabul edilen hatta belki kabul edildiği bile fark edilmeyen bir bağ alır..bir tek annemizin bizi sevdiğini düşünürüz; gerçekten sevdiğini..ondan sebep modelimiz, istesek de istemesek de kabul etsek de etmesek de annelerimiz olur…zaman geçtikçe ona benzediğimizi fark etmemiz de zaman alır…çocuk olmak,makul görülebilmeyi beraberinde getirir.toleransı yüksek bir durumdur…filmin sonunda küçük kız annesinin başını okşar ve yok bir şey diyerek teselli eder…rollerimiz daima değişir aslında…seçilense rahat olandır çok zaman…
@raskan “tutku oyunları” doğru adı, ben yanlış yazmışım. düzeltme için teşekkürler.