Sabah acelen vardır, kahvaltı bile edemeden atarsın kendini sokaklara, işe yetişeceksindir. Basarsın gaza, haydaaaa, önündeki adam (aslında büyük ihtimalle, hatta yüzde yüz kadındır) sol şeritten milim şaşmamacasına durmakta! pardon gitmektedir. Selektör yaparsın olmaz, korna çalarsın ı-ıh… Sol şerit onun egemenlik alanıdır. (*) OLMAAAAZZZ , kat’iyen yol vermez…
Yaşam koşturmacasına erken düştüğün sabahlarda on metre önünden yürüyen adam (insan müsveddesi) genzinden dolu dolu, zorlayarak, kanırtarak çıkardığı balgamı ağzındaki birikmiş tükürükle iyice şişirip senin duyacağını bile bile asfalta fırlatır (**):
HAAAAK TUUUUU
Zor bela zaman ayırıp (müdürünün sirke satan suratını çekmeyi göze alarak) saat dörtte Milli Kütüphanedeki söyleşiye katılırsın. Mustafa Şerif Onaran sözü bırakır, Rüşdü Asyalı, Metin Altıok’un o muhteşem şiirini okumaya başlar, aynı anda da önündeki iki salak kadın yüksek sesle ağdalı bir sohbete girişirler.
Siz de mi tanırsınız Mustafa Beyi?-Üst komşumuz ayol, bak şu da hanımıdır.Doktordur hem kendisi hem hanımı.
Restorana girersin hiçbir işte dikiş tutturamamış cahil ama yakışıklı olduğu için oraya alınmış sırıtkan garson bir yandan yağlı saçlarını eliyle tarayıp bir yandan yer göstermeye kalkışır, üstelik menüyü de biraz önce saçlarını alıp attığı eliyle tutup sana verir.Apartman yöneticisi otomatik açılıp kapanan garaj kapısının bozulan kilidini yaptırmakta gecikir. En sıkışık akşamüstü saatlerinde garaja girmeye kalkıp da dakikalarca (sana saatler gibi gelir) giremediğinde arkanda biriken araba konvoyundan her defasında onlarca korna ve küfür yersin.
Sevgilin nedeni belirsiz kırgınlıklarını, alınganlıklarını, surat asmalarını, rövanş almalarını hep hafta sonuna denk getirir. Israrla “neden?” diye sorar, bir türlü cevap alamazsın ama Cumartesin mahvolur.
Mağazaya girer, aradığın t-shirt için rahat rahat etrafa bakınmak istersin, sinek avlayan mağazanın tüm tezgahtarları birden ensende biter, olur olmaz önerilerde bulunur, sevmediğin, sittin sene giymeyeceğin kılık kıyafeti denemen için ısrar eder de ederler.İçki duvarını aştığın gecenin sabahında lenslerini çıkarıp kaba koyduğunu ama üstüne sıvı eklemediğini fark edersin.Lensler kurumuştur. Üstüne üstlük gözlüğünü de el yordamıyla arar arar bir türlü bulamazsın.
Yolda hızlı yürümen gerekmiştir… Üç kadın tam önünde ağızlarını yaya yaya konuşurlar, (biri arada çikletini şişirip patlatmaktadır,) ama ille de kale duvarı gibi, anca beraber kanca beraber, yanyana ilerlerler. Senin “feshupanallah” deyişlerini, hatta ‘pardon’larını, ‘bir dakika’larını filan duymadıkları gibi yılışık yılışık gülüşüp, konuşarak, istiflerini bile bozmadan aynı hizada yürümeyi sürdürürler.

Doktorun bekleme salonundaki dergiler bin yıllıktır. “Olsun yine de birini alayım okuyayım da gerginliğimi üstümden biraz atayım” diye sayfalarda debelenirken tam yanındaki hasta lüzumsuz bir laf açar:
-Eeeee peki sizin tahlillerinizi zamanına verebildiler mi? Benim gittiğim gün sistem çökmüştü de.
Akşamüstü bir içki ya da kahve eşiğinde biraz keyif yapayım, “Hafif”i de açayım, hoş bir yazı yazılmışsa okuyayım dediğinde, en olmadık yazıların ön sayfaya alındığını (bunu asla yayınlamazlar şimdi !) görür, hele de, yazıları hiç okumayıp, cahil cesaretiyle kendilerini ahkama verip sayfa işgal edenlerin çoğunlukta olduğunu farkedersin…
Nedir bunun ilacı?Dizüstünü çaaaat diye kapatır, kendini ılık duşun altına mı atarsın? Sahanda ısıttığın bol soslu (tercihan üstüne bol sarımsaklı yoğurt eklediğin) makarnaya mı girişirsin? Yoksa kendine buzlu bir içki hazırlayıp, bardağı sallayıp şakırdatarak balkona mı çıkarsın?
Ne yaparsın ha? Söyle?

(*)Sol Şerit Fetişistleri- Asım Yıldırım (www.habername.com/yazi/asim-yildirim-sol-serit-fetisistleri–4037.htm)(**) Yerlere Tükürmek ve cezası