İlker benim iyi arkadaşlarımdan biriydi. Alt komşumuzdu. Kerizdi, her şeye inanır, saf biriydi ama temiz kalpli bi insandı. Bi dediğimi iki etmez, her arzumu yerine getirmeye çalışırdı. Hatta bazen durumu abartır, kapıma kadar gelir, bi isteğim olup olmadığını sorardı.O gün pazar günüydü ve ben bütün günü kendime ayırmak istiyordum. Gönlümce gezecek, eğlenecektim. Lakin sabahın bi saatinde, aniden kapım çaldı. Gittim açtım. İlker’di. “Abi bi isteğin, arzun vardır senin, söyle hadi söyle, çekinme” dedi. Ben de bi anda öfkelendim ve elimde neden durduğunu bilmediğim kornişle ağzına vurdum. “Kafamı buluyon lan sen benimle” dedim. Korktu, merdivenlerden yukarı doğru çıkarak iti gibi bakmaya başladı. Ben hızımı alamayarak “Yok ya yok. Bu insanlara değer veriyorsun, kıymet bilmiyolar. Nasıl insansınız lan siz” dedim. O ise şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Birden dile geldi ve “Abi naptık yaaa” diye ağlayarak, anırmaya başladı apartmanın içinde. Apartmanın biricik yöneticisi Fehmi Bey geldi, beni sakinleştirmeye çalıştı. Ben de “Bırakın beni Fehmi bey. Şunun ağzına iki tane daha vurayım kornişle.” dedim. Bırakmadı. Ben de “Bırksana lan skerim” diye bi anda bağırdım. İkisi de bu tavrımdan etkilendi. Fehmi Bey bıraktı ve ben de İlker’in üzerine doğru elimdeki kornişlr yürüdüm. Ortalık bi anda savaş alanına döndü ve bütün apartman sakinleri bi anda orada toplandı. Adeta tek vücut olmuş, bütünleşmiştik. İlker beni dövdü. Fehmi Bey’de bana nasihat ederek evine doğru gitti. Ben ise rezil olmanın getirdiği eziklikle birlikten kapının önüne oturdum ve ağlamaya başladım. Sağ olsun Sibel abla geldi, beni sakinleştirdi, başımı okşadı ve gitti.Ben de moral bozukluğuyla gittim bi ufak rakı açtım kendime. Alta da bi club müzik koydum ve adeta beach ortamlarına akmışçasına kendimden geçtim. Coştum. Bi anda neşelenmiş, dünyanın bütün hayhuyunu unutmuştum. Ben orda coşup durayım, aniden yine kapı çaldı. Bu sefer karşımda Fehmi Bey vardı ve bana “Evlat. Sabahın bu saatinde yakşıyo mu sana? İnsanları rahatsız ediyosun lan yavşak” dedi. Ben de kafamı öne doğru eğerek “Özür dilerim Fehmi Bey. Kendimi kaybettim nabayım. Teselliyi Dj Tiesto da bulabileceğimi düşünmüştüm” dedim. Dinlemedi ve ağza alınmayacak küfürler edip gitti. Ben altta kalır mıyım? Ben de arkasından saydırdım küfürleri. Yetmedi, “Kaçmasa lan. Gelsene erkeksen” dedim. Bu sefer dinledi, tam üzerime doğru yürümeye başlıyordu ki, kapıyı suratına kapadım. İçeri girdim. Bu sefer de huzuru türk sanat müziğinde aramayı istedim ama bulamadım. Zira tüm keyfim, neşem kaçmıştı. Ve 10 dk içerisinde darbe üstüne darbe almıştım. Moralim çok bozuktu. Mutfağa giderek daha açılmamış, orada öylece, yapayanlız duran Senso peçeteden bi tane alarak, göz yaşlarımı silemeye başladım. Lakin bi türlü yaşadığım bu olayların etkisinden kurtulamıyordum. Uyumaya karar verdim ve yatağıma doğru, bi sağa, bi sola, adeta sonbahar yaprakları gibi savrularak gittim. Uyudum.Kalktığımda saat 4 tü. Halbuki benim o gün için planlarım vardı ama tüm vaktim gitmişti. İki hıyar yüzünden bütün günün boşa gitmişti. Ben de zararın neresinden dönersen kardır düşüncesiyle hareket ederek dışarı çıktım. Yolda yürürken tek tek, bütün esnaflara selam verdim, yol üzerinde hoşbeş ettik, neşeli sohbetlerde bulunduk. Sonrasında nereye gideceğimi bilemeden yürümeye başladım. Bi belediye otobüsüne attım kendimi. Tüm bakışları bana odaklanmıştı. Cool tavırlarımdan dolayı etkilenmişlerdi benden. Yol boyunca bana baktılar, süzdüler. İncelediler. Yanımda sarı sakallı bi abi vardı. Çok içten, samimi birisi gibi gözüküyordu. Abiyle sohbete girdik, muhabbet etmeye başladık. Abi bana ev geçindirme derdinden, maaşının azlığından bahsetmeye başladı. Kesmedi dünyada olup bitenler, Kyoto protokolü, küresel ısınmadam bahsettik. Uzun uzun yorumlardan bulunduk. Akabinden bu konuyu enine boyuna tartışmak üzere bi cafeye gittik. Cafede bi karışık tost, yanında bi fanta söyledim. Abi bi şey yemedim. Ben yedim onu. Sonra yetmedi bi sucuklu simit söyledim. Onu da yedim.Biraz geçti ve abi “Evlat. Bak ben CİA ajanıyım. Seni sevdim, sır saklarsın. Çok önemli bilgileri saklıyorum ben. Dünyanın sayılı adamlarından biriyim” dedi. Abi adın nedir dedim, Şakir dedi. Ben de bunun üzerine “Abi bırak ya. Hadi Bruce, Tommi falan olsa neyse de, Şakir ne lan. Şakir adında CIA ajanı mı olurmuş” diye çıkıştım. Sinirlendi, beni yadırgadı. Şöyle küçümsermişçesine bi bakış attı ve dile geldi “Evlat, bakma kod adım Şakir benim. Yani açılımı ‘Şanlı Kirli Sakallı David” dedi. Etkilendim. Abinin anlattıklarını pür dikkat dinlemeye başladım. Bana bi görev üzerinde olduğunu, bu yüzden mahalle aralarında gezdiğini söyledi. Ve bi miktar borç para istedi. Verdim. Ertesi gün görüşmek üzere sözleştik.Saat 5 te yine aynı cafede görüştük. Yine uzun uzun konuştuk. Şakir abi bana görevinin hangi aşamasında olduğunu, neler yapması gerektiğini anlattı ve “Senin de yardımına ihtiyacım var evlat” dedi. “Ne o” dedim. O da “Bana bi miktar para vereceksin. Burdan da bi restaurtana gideceğiz. Orda çok önemli bilgiler var. Tüm işin sonu buna bağlı” dedi. “Hay hay” dedim ve restauranta gittik. Oturduk. Şakir abi ağzından tükürükler saçarak, tuhaf tuhaf sırıtarak anılarını anlatmaya başladı. Masaya gelen balıkların, rakıların haddi hesabı yoktu. Abi iyice sarhoş oldu ve ben hesabı ödedim. Çıktık orda. “Eee abi, naptın şimdi, elde ettin mi bilgileri” dedim. “Etmez olur muyum evlat. Yarın da başka bi restauranta gidecez, orda daha önemli sırlar” var dedi. Ve ben de bi anda sinirlendim ve “Bizi mi kekliyon lan sen. 2 gün boyunca ziyafet çektin, hala mı restaurtant, ya bırak Allah aşkına. Git vuraca ağzına” dedim. Duygulandı. Hüzünlendi. “Evlat, neden inanmıyorsun? İlla Newcastle daki elemanları çağırıp, dövdürteyim mi seni” dedi. Bu söylediklerinden de etkilendim. Ama bu etkilenmenin ardından bi korku yatıyordu. Duygularımın tam olarak ne olduğuna karar veremeyerek kaçtım ordan. Eve gittim. Haberli açtım, spiker şöyle diyordu:”İnsanlara CIA ajanı olduğunu söyleyen Şakir Hüzünlübakır, bugün yakalandı”Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü bi anda. Şok oldum. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Alta kata gidip, İlker le dertleşmeye karar verdim. İndim, kapının zilini çaldım. Açmadı, bi daha çaldım. En sonunda açtı ve “Ne işin var senin burda” dedi. Ben de “İlkerciğim, senden çok özür diliyorum. Yaptığım yanlışn farkına vardım, yine kanka olalım lan” dedim. Dinlemedi. Kapıyı suratıma kapadı. Ben de bunun üzerine, küfür ede ede yukarıya çıktım. Pencereyi açtım, dışarıyı izlemeye başladım. Dalgındım, yorgundum. Kafamı karşı taraftaki balkona çevirdim, bütün apartman sakinleri bir olmuşçasına bi pankar asmıştı:”CIA ajanıyız, bize de yemek ısmarlasana hehe” yazıyordu. Pencereyi kapadım ve bi club müzik açarak, gönlümce eğlenmeye başladım. Artık nereye baksam CIA yazısın görüyordum. Ben de bunun üzerine fazla discovery izlememeye ve kendimi bu kadar kurgu olaylarına vermeme konusunda ikna ettim.