Sanki hayvanlar bir şekilde konuşup kendilerine iyi davranan bu insanoğlunun adresini veriyorlardı birbirlerine. Kedisi, köpeği, hatta bir ara kargası, hiç eksik olmazdı. Bazısı gelir, kalıcı olurdu. Bazısı birkaç gün takılır, kendine geldikten sonra yoluna giderdi.Her katında bir dairenin olduğu dört katlı eski bir apartmanın altındaki iki dükkandan biriydi babamınki. Arka tarafta, birkaç ağaç ve yıkılmaya terk edilmiş kömürlükten ibaret, neredeyse hiç kullanılmayan bir bahçe vardı. Tam karşıda, yıllarca bilmemne kurumunun kullanılmayan arsası olarak kaldıktan sonra bir şekilde belediyeye geçerek düzenlemesi yapılmış bir park vardı. O zamanlar şu spor yapma aletlerinden yoktu henüz. Onun yerine, bir kaydırak, birkaç tane de salıncak vardı. Biraz çimen, birkaç tane de ağaç dikmişlerdi. Bu yüzden de eski apartman birden kıymete binmişti; o iç içe mahallede karşısında park var diye.

resimler alıntıdır
resimler alıntıdır

Küçük esnaftı babam. Ne alıp sattığı mühim değil; büyümüş de küçülmüş, küçüldükçe de küçülen bir esnaftı. Eskiden beri hayvanlara düşkünlüğü vardı; ama işler giderek küçülürken insanlardan daha fazla kopup hayvanlara daha fazla bağlandığını da fark etmiyor değildim. Arada sırada dükkanın önünde oturup bir çayını içen birkaç mahalleliden başka kimseyle görüştüğü yoktu.B. amca vardı mesela. Çocukları yoktu. Karısı Bulgar göçmeniydi. Orada taş ocağında çalışırken üşüttüğü için olmadığını duymuştum bir keresinde. A. amca vardı bir de. O da çoktan küçülmüş esnaftı. Şimdi bir yerlerde müdürlük yapıyordu. Maaşları doğru dürüst alamamaktan şikayetçiydi. Kimse alamıyordu zaten. İlkokul çağında iki kızı vardı. Bir de, yeni bebekleri olmuştu. Hatırlamıyorum, erkekti galiba.Bir gün babam arka taraftaki köpeği görüp görmediğimi sordu. Görmemiştim. Merak edip gittim. Orada, duvarın dibine kıvrılmış yatıyordu. Belliydi, kımıldamaya hali yoktu. Yaklaştığımı görünce, başını kaldırıp bakmış, kuyruğunu sallamaya çalışmıştı. Ona bile mecali yoktu.

resimler alıntıdır
resimler alıntıdır

Yanına çömelip birkaç güzel söz söyledim. Yavaşça elimi uzatıp başını sevdim. Önce korktu. Gücü olsa kaçacaktı hatta. Gözlerini yumup, elimden gelecek darbeyi bekledi. Sonra, baktı seviyorum, bıraktı kendini. Beyazdı. Gözlerinde, neredeyse bütün sokak köpeklerinde gördüğüm o hüzünlü bakış vardı.B. amca “Adını Cesur koyalım.” demişti. Herkes benimsedi bu adı. Kendisi bile. Çok korkaktı. Her şeyden korkuyor, kaçacak delik arıyordu.Babam severdi hayvanları. En çok da aciz hayvanları. Onları beslemeyi, tekrar eski hallerine döndürmeyi severdi. Tanıdık bir veteriner abla vardı. O da bazen ilaç falan getirirdi, bedavadan. Cesur’u da iyileştirdi babam. Kendine gelmeye, tüyleri parlamaya başladı Cesur’un. Cesareti artmaya başladı yavaş yavaş. Hatta bir gün, arabaların peşinden koşmaya bile başladı. Babam çok gülmüştü bu işe.Belki de hayatı boyunca itilip kakılan Cesur, kendisini besleyen bu insanları sevmişti. Mahalleyi, babamı ve kurallarını benimsemişti. Onun kedilerine dokunmak yok. Sokak kedileri serbest.Mutluydu. İyi bakılıyordu. Herkes seviyordu onu. Mahallenin çocuklarıyla arası iyiydi. Bir tek, üst kattaki kadın sevmezdi onu. Geceleri havlama sesinden uyuyamadığını söylerdi. Olsun, kimse de o kadını sevmezdi zaten.Ama hayat işte, işler küçüldükçe küçülmesine rağmen, mal sahibi, parkın karşısındaki bu küçücük dükkanın kirasını saçmalık derecesinde artırdı. Zaten ne kazanıyordu ki babam? Kapattı dükkanı. Kafası rahat etti hiç değilse.Atabildiğini attı, satabildiğini sattı, kalanları da eve getirdi; 4 tane de kediyle birlikte. Önce balkonda beslemeye çalıştı, ama içlerinden en hareketli olanı gece kendisini dördüncü kattan aşağıya salınca diğerlerini içeri almak zorunda kaldı. Ne ölüsünü, ne de dirisini bulamadık kedinin. Düşmenin yarattığı korkuyla bir yerlere kaçtığına kanaat ettik.Cesur, kaldı tabii mahallede. Normalde, Pazar günleri dükkanı açmadığınızdan arada sırada kimsenin ortalıkta olmayışına alışkındı. Herhalde önce normal karşılamıştır. Sonra, beklemiştir bizi kapının önünde. Üzülmüş, havlamıştır. Ya da en azından, ben öyle hayal ediyorum. Sonra da üst kattaki kadın kovmuştur onu. Babam da arayıp sormamıştı Cesur ne alemde diye.Bazen aklıma geldikçe, üzülürdüm Cesur’a.

resimler alıntıdır
resimler alıntıdır

Bir gün, en az bir yıl sonra, hatta belki iki, yolum düştü oraya. Evlenme hazırlıkları içindeydim. Bugün olmadığı gibi, o zaman da yoktu arabam. Gene kim bilir neyi yetiştirmek için koşturuyordum. Genelde, işim o taraflara düşse bile o sokaktan geçmekten özenle kaçınırdım. Babama çekmiştim biraz. İnsanları sevmezdim pek. Tanıdık biriyle karşılaşıp aptalca bir geyiğe başlamak istemiyordum hiç. Ama o gün acelem vardı herhalde. Yolu uzatmadım.Üst kattaki teyze incik boncuk satan bir dükkan açmıştı bizim yerimize. İçerideydi herhalde. Onu görmedim. Görsem bile görmezden gelirdim zaten. O da beni görmemişti; ya da bilmukabele, görmezden gelmişti.Yolun yarısında, bir koşturmaca sesi duydum arkamdan. Anlamıştım hemen kimin geldiğini. Bir baktım, Cesur. Neşeyle koşturup yanıma geldi. Dili bir karış dışarıdaydı. “Naber kızım?”Dedim ya, acelem vardı herhalde. Yürümeye devam ettim. Ne yapacağımı bilemedim belki de. Sevsem peşimden gelecek. Zaten geliyordu. Ne yani eve mi getireyim? Ben de en az onun beni gördüğüne sevindiği kadar sevinmiştim aslında. Belli etmedim sadece. Tesadüftü benim oradan geçişim. Bir daha görmeyecektim onu.Birkaç sokak takip etti beni. Hiç sesini çıkarmadan yanım sıra yürüdü. İyi görmüştüm onu. Mahalleli iyi bakmış demek. Dövmemişlerse o da yeter. Yiyecek bir şeyler illa ki bulur. Sonra baktı, benim yüz verdiğim yok, kendince sınır belirlediği yerden sonra geri döndü.Böyledir sokak köpekleri. Kendi bölgelerini pek geçmezler.