Fazlasıyla “CNN altı” olduğumuz ve “misinformation üstü az disonformation” menüsüne mahkum edildiğimiz, sevimsiz ve gri-siyah günlerde biraz temiz hava almak isteyenler olursa diye düşündüm de… Z-Mag ‘daki yazıları “fazla teorik” ve belki biraz “ağır” buluyorsanız, ABD’de gerçekten neler olup bittiğine dair “harbi bağımsız” medyacıların yazdıklarını okumak hoşunuza gidebilir belki.
İster istemez düşünüyorsunuz, daha doğrusu düşünmek zorunda hissediyorsunuz kendinizi: “Bütün Amerikan medyası, sıkı denetim ve sansür altındaymış. İyi de birader, iletişim denen zanaatın kitabını yazma iddiasındaki ABD’de yaşayan dürüst ve vicdan sahibi gazeteciler, yazarlar ne yapıyorlar, nerede yazıyorlar?” Hepsi bir yana, televizyonda şöyle birkaç saniye izlediğimiz protesto gösterisi klipleri dışında, büyük kentlerde “harbiden” neler oluyor? Direniş yalnızca kuru bir “savaşa hayır” mı, yoksa daha yoğun bir itaatsizlik durumu söz konusu olabilir mi?
Indymedia, gerçekten oksijen çadırı gibi arkadaşlar. Eğer bugüne dek uğramadıysanız gidin bir bakın ve çok hızlı güncellenen sayfalarda yalnızca ABD’de değil, tüm dünyada direnişin nasıl yürüdüğüne dair ayrıntılı bilgi alın.
Evet, Irak’ta tarih yazılıyor gerçekten ama ABD’de de hiç de azımsanmayacak sayıda bir kitle, çok daha başka bir tarih yazıyor. “Baba bunlar beni kesmedi, ben olaya biraz solcu takılma temayülündeyim” diyenler, Frontlines‘a bir bakarak en çarpıcı biçimiyle bir haftadır San Fransisco’da yazılan tarihi an be an izleyebilirler.
yorumlar
istanbul.indymedia.org
Zannımca Indymedia’nın artıları da var eksileri de. Bi kere hiç kimsenin tahmin edemediği bir hızla büyüdükleri, yaptıkları işin “kendi aralarında eğleniyorlar”dan çıkıp, ciddi ciddi global bir medya ağı halni almaya başladığı (Bir TV olayı da var sanırım gündemde), şaka gibi başlayan bu “kendi medyanı kendin yarat-mangal ve içerik yazılımı bizden-kendin pişir-kendin ye” olayının milyarlarca doların döndüğü medya endüstrisi için bir kakaya dönüşme temayülü barındırdığı kesinlikle doğru.
Ama diğer yandan, Indymedia’nın tabiatından gelen bazı ciddi sorunlar da sözkonusu. Savaştan önce bu meseleleri kendi aralarında tartışmaya başlamışlardı. Problem şu: Indymedia sonuçta bir blog siteleri ağı olduğu için, gevşek bir örgütlenmeye sahip. Yani muhabir-editör-servis şefi-genel yayın yönetmeni şeklinde, aşağıdan yukarıya bir emir komuta örgütlenmesi yok. Bir açıdan çok güzel bir durum. Ama diğer açıdan, “yazarın tam özgürlüğü” sözkonusu olduğu için, mesela son dönemde özellikle İsrail konulu haberleri, “İsrail düşmanı” bir şekilden çıkıp “Yahudi düşmanı” bir şekle dönüşmeye başlamıştı. Bu konuda Indymedia’da sert tartışmalar oldu izlediğim kadarıynan bir kaç ay önce; önümüzdeki dönemde Indymedia’yı en çok zorlayacak konuların başında da bu “yazı özgürlüğü” meselesi geliyor.
Indymedia’nın bi de muhabir ağı gibi bir sorunu var; Latin Amerika’da, Avrupa’da, Avustralya’da falan çok güçlüler, buralardaki haber ağları mesela CNN’e bin basar (Venezuella olayında bütün medya kartellerine habercilik farkı attılar mesela), ama Orta Doğu’da pek bi olayları yok. Böyle olunca da savaş patlayınca yine kaldık El Cezire’ye.
El Cezire’ye bir durumum sözkonusu değil ama insan diyor ki, bu olan bitenler tam Indymedia’nın özgür habercilik olayını konuşturacağı ortamı yaratıyor; ama nedir, Irak’ta İngilizce bilen+PC sahibi+Blog olayına girmiş+Mümkünse dijital foto makinesi sahibi kişi sayısı minumum ölçüde olduğu, olsa bile memleketteki enerji-elektrik tesisleri hakkın rahmetine kavuştuğu için, Indymedia’nın Irak nevi Orta Doğu bölgelerinden dünyaya haber geçmesi, Venezuella vs’de olduğu gibi CNN’den daha iyi haber vermesi, en azından bir süre için daha mümkün görünmüyor.
Bi de son bi not düşeyim, Indymedia’nın İstanbul ayağını yapan arkadaşlar olaya önce Indymedia/turkiye ‘yi yapalım diye başlamışlar ama akabinde o kadar da iddialı olmamak gerektiğini düşünmüşler. Diğer iller için, Indymedia gelecek tekliflere açıkmış yani, diye bir geyik var ortamlarda.
Saygılarımla,
…
(Tarih, imza)