Dünyanın en büyük makinesiz endüstrisi futbolda temel amacın eğlenmek olduğunu, rekabetin ve mücadele etmenin birlikte eğlenmeye engel olmadığını ara sıra birilerinin veya bir şeylerin bize hatırlatması gerekiyor galiba. Türkiye’de bu fikirden öylesine uzaklaştık ki, sokaktaki vatandaşa futbol nedir diye sorsak aklına gelecek en son sıfat “eğlenceli” olacak neredeyse. “Futbol dediğin rakip taraftarı pataklamak, oyuncunun kafasına ne bulursan atmak, hakeme totoş diye bağırıp rahatlamaktır!” diye tarif etseler hiçbirimiz şaşırmayacağız.Bu düşünceler, hayatında hiç maça gitmemiş benim, geçen Salı akşamı Dünya Kupası’nda Brezilya-Hırvatistan maçını izlemek üzere Berlin’de stattan içeri girdiğimde aklımdan geçti. Her iki takımın taraftarları tribünlerde iç içe oturuyordu.Dünya Kupası’nın yapıldığı Almanya’daki diğer şehirlerde durum benzer midir bilmiyorum, ama Berlin ilk maçında Brezilya’ya evsahipliği yaptığı için ambians konusunda diğer şehirlere nazaran açık ara avantajlı. Brezilyalılar zaten kapı gıcırtısı olsun oynasın, biraz güneş açsın soyunsun bir millet. Maçtan önceki 2 gün hava sıcaklığı da 30 derece olunca sokaklar plaj gibiydi. Brezilyalılar uzaktan geldikleri için maçtan birkaç gün önce Berlin’e varmışlar, sokaklarda rengarenk geziyorlardı. Asıl neşeli görüntüler, özellikle maç sabahı, Hırvat taraftarlar Berlin’e gelince ortaya çıktı. Bir kere bu Hırvatlar karakter itibariyle neşe, eğlence, coşku konusunda Brezilyalılar’dan aşağı kalmaz. İkincisi kırmızı-beyaz damalı formalarının oyuncakvari ve çocuksu görünümü nedeniyle zaten başka bir aksesuar ya da harekete ihtiyaç duymaksızın sempatik ve insanda gülümseme isteği uyandıran bir durumları var. Pazartesi, Salı günleri sokaklar panayır yeri gibi. Tüm cafeler, alışveriş merkezleri, dükkanlar, barlar, restoranlar birbirine takılan, şarkı söyleyen, hoplayan zıplayan her iki takım taraftarları ile tıklım tıklım. Gezerken sık sık kalabalık grupların yolda karşılaşmalarına şahit oluyoruz. Ne oluyor, nasıl oluyor, kim kime hangi dilde ne diyor bilemiyorum, bu gruplar 10 saniye içinde kaynaşıp kolkola fotoğraf çektirmeye başlıyor. Tabii bunu gören etraftaki diğer turistler “işte dostluk, kardeşlik; işte spor ruhu, kaçmaz bu poz” diyerek adamların üstüne atlayıp fotoğraf karelerine dahil oluyorlar. Böyle yedi milletten futbolsever sarılıp kucaklaşırken biz de fotoğraf çekiyoruz. Hakikaten çok şeker, çok şahane ve Türk futbol camiasının anlamasını beklemediğimiz bir enstantane. Tabii burada bir parantez de açmak lazım. Her ülke taraftarının birbirine karşı böyle toleranslı olmadığı aşikar. Bana göre Brezilya’nın özel bir durumu var. Birincisi, kuvvete değil kıvraklığa dayanan, karşı takım futbolcusuna bile isteye sertlik yapmayan, maçta kavga gürültü çıkarmayan, futbolun tadını çıkarmaya yönelik bir yaklaşımları var. İkincisi, politik olarak ülkenin kimseyle bir alıp veremediği, ciddi bir tarihsel problemi yok. Böyle olunca oyuncusu da, taraftarı da sempatik geliyor.Türkiye’nin Dünya Kupası’na katılamamış olmasına ne kadar hayıflansak yeridir. Hem Türkiye’ye bu kadar yakın, hem Türk nüfusun bu kadar yoğun olduğu bir yerde yapılan kupada olmamak hakikaten üzülünecek bir durum. Tribünde oturacağım yeri ararken bir bakıyorum önümde, sağımda ve solumda Hırvatlar oturuyor. Arkamda Türk Milli Takım forması giymiş 19 kişilik grubumuz ve ortada üzerinde Brezilya t-shirt’ü ve sarı-yeşil boyanmış suratıyla ben. Eh, bu kadarı bile size fikir verebilir aslında, ama yine de söyleyeyim: Kendi içinde belli bölgelerde yoğunlaşmış olsalar da, kırmızı-beyaz Hırvat ve sarı-yeşil Brezilyalı 72.000 kişi tribünleri karman-çorman doldurmuştu. Bir kişinin bir kişiye ters bir hareket yaptığını ne gördüm, ne duydum. Aksine gol oldu, millet birbirini tebrik etti. Hangi takım güzel bir hareket yaptıysa herkes alkışladı. Hatta maç ilerledikçe Türk dediğin mazlumun yanındadır hesabı Brezilya formasıyla Hırvat tezahüratları da yaptım icabında. Türkiye’de böyle bir maç hayal edebiliyor musunuz?Maçı Hırvat ve Alman başbakanları da birlikte izledi. Gazetede okuduğuma göre Angela Merkel Dünya Kupası bitene kadar tüm programını Almanya’nın bütün maçlarını izleyecek şekilde yapmış. Bravo doğrusu.Ben futboldan pek anlamam, fakat hayatta yapılması lazım gelen aktiviteler listenize “bir Dünya Kupası’nda maç seyretmek” maddesini eklemenizi tavsiye ederim. Hele seyredeceğiniz maçı da Brezilya’nınkilerden birine denk getirirseniz benim gibi 20 metre yakınından Ronaldinho’ya el sallar, “Roberto Carlos da amma kısaymış kardeşim” diye ataaar tutarsınız :)Eğlenceli maçlar hepinize…