Beni ne şehrin anladı..
Ne de sen…Çocuktum desem değildim. 24 yaşının olgunluğunda olduğuma inanırdım, peki ya neden çocuklaşmıştım. Neydi benim adrenalimin bu denli tavana vurmasına sebep.. özüme dönmeye çabaladıkça yok oluyordum.. insanın önce kendisini sevmesi gerekir, sevilmesi için derler. Ben kendimi sevmiyordum ki artık. Sen nasıl sevecektin.. kendimden nefret etmeme sebep öyle çok şey yaşamıştım ki belki kendimi seninle sevebileceğimi düşünmüştüm yine ve yeniden..Sebebimsin.. tüm olumsuz ilerleyen yaşantımın, tüm mutluluk anlarımın.. tüm benliğimin belki de.. allahım ne abartı cümleler. Tüm benliğinin sebebini bi kişiye yüklemek kolay mıdır bu kadar. Ne acizlik.. Aciz miyim ? hayır hiç bir zaman aciz olmayı kabullenemedim, ben güçlüydüm.. taa ki 20 yaşıma kadar, ta ki 5 yıl öncesine kadar. Şimdi ise birkaç ay öncesinin acizliğine bile razı olurdum. Hayatıma iyi anlamlar katmak yerine neden her geçen gün daha büyük bi anlamsızlık daha büyük bi karmaşa katılıyordu. Bunu katan kimdi ? kimdir hayatıma seni sokan, soktuğu gibi alıp çıkaran, ve beni eski mutsuzluğuma geri yollayan..Bir bataklık. Öyle bir bataklık ki alabildiğine içine çeken, her çırpınışımda bedenimin yeni bir yerlerini kaptırdığım.. ve beni çaresizlik içinde bir bekleyiş sürecine iten bi bataklık… var mı kurtulmanın bir çaresi, var mı elimden çekip tek bir hamleyle kurtarabilecek herhangi bir olay, bir şahıs.. belki demiştim ya.. belki tek bir kişi.. Ama….. kocaman bir ama ve kocaman bir nokta.Ömrümün son 5 yılı.. ömrümden ne çok şeyi alıp götüren, beni benlikten çıkaran mı demeli; bana beni katan, beni ben yapan, bana anlam veren mi demeli.. bilemiyorum.. delice bir sevda, bir tutku.. ve ardından gelen kaybediş, yokediş.. yokoluş.. bir insanın delice acı çekmesine neden olmak nası bir acı verir insana, ne büyük zarar verir, ne kapanmaz yaralar açar bilir misin ? nasıl bir çıkmaza sokar, nasıl tiksinir insan kendinden..? işte burada bir Ahmet Altan denemesi girmeli yazıma; “bizim isteklerimiz başkalarına zarar verecekse, isteklerimizden vazmıgeçmeliyiz, vazgeçmenin bize çektireceği acı, sevdiğimiz birinin çekeceği acıdan daha mı az yaralar bizi?” , “bizim mutluluğumuzun yolu bir başkasının mutsuzluğundan geçiyorsa, değiştirmeli miyiz yolumuzu ? insan en büyük savaşı belki de kendi içinde veriyor..” ve son bir alıntı yapmak istiyorum aynı deneme içerisinden ki bu cümleler tamamlıyor sanki içimdekileri; “geleceği başkalarının hayatlarına dokunmadan, onlarda açılacak yaralarla yaralanmadan yaratamaz mıyız..?” her kelime her yazı her duygu onu hatırlatırken bana; o, onu hatırlamaya mecbur olduğumu bilmiyor… hadi ben onu hatırlamaya öyle yada böyle bi şekilde mecburum.. mecburiyet onu bana hatırlatıyor gibi bir zırvalama içindeyim.. ya sen ? sen biliyor musun; unuttuğum duyguları yeniden yaşamama sebep olan sen, heyecanlandıran, etkileyen, kalbimin yine ve yeniden çırpınışına neden olan sen.. sen biliyor musun her duyguda her kelimede her cümlede kendimi aradığım kadar sana dair bir şeylerin arayışında kaybolduğumu… tamamen kendi isteğimle, hiçbir mecburiyet hissetmeden.. aşk mı bu ? açıkla bana bunu..
Neden? Ne çok sorduğumuz bir soru değil mi. 25 yıllık hayatımda en çok kullandığım kelimenin, hiçbir zaman yanıtını bulamadığım bu sıradan soru kelimesi olması ne kadar acı. Yıllardır neden ben sorusuna yanıt bulmaya uğraşırken yeni yeni sorular aklımı kurcalamaya başladı.. en başta “neden sen ??”.. soruların ardı arkası yok… “kızım; nedir seni ona tutkun yapan.. nedir onda bu kadar çeken.” bir Cezmi Ersöz satırı aklıma geliyor.. Yaralı insanlar çekerdi birbirlerini.. sebep bu olabilir mi ki diyorum kendi kendime.. “Kolay teslim olmazdın sen. Ne bu teslimiyet.. Neden bu adam… Neden ve ardından gelen kocaman bir soru işareti..??Bunları neden yazdığımı düşündüm ara vererek. Ben yazmayı beceremem ki. Her zaman bir okuyucu olmayı tercih ettim iyi de bir okuyucuyumdur, severim okumayı, insanların duygularını yazılarıyla paylaşmalarını.. o yazılar içerisinde kendimi arayış çabalarımı.. severim bu garip arayışı.. ben yazar değilim ki.. peki ya şimdi neden döküyorum ki içimi bu satırlara……Kimsesizliğimin, karmaşamın, teslimiyetimin esareti içinde kıvranırken ben..Ne Ankara anladı beni..Ne sen.. ne de o..Hiç kimse..