‘Keder , üç kuruşa-mutluluk beş kuruşa..gel..’ diye bağırıyordu pazarcı.Arada hep iki kuruşluk fark olurdu ve tek kuruşa tonlarca aşağılama, hesapta hep yerini buldu.Birkaç saniye dalgınlık adımlarını yüzlerce saniyelik dalgınlığa bıraktı.Hava kararmak üzereydi. Bulutlar, ‘dağları öyle bir döveceğim ki; bu kez ne denli yüklenmiş olduğumu anlayacak’ dercesine füme nefretini topluyordu. Rüzgar, büyücü edasındaki fısıltısıyla önce dolgun dudaklarımı, ardından tüm pazarı dolaştı.Öyle bir dolaştı ki pazarı aldı götürdü.Kirlenmiş caddeyi temizlemek için kirli bir kamyonun..çürümüş sevdaları, çürümüş umutları çürümüşlüğün çürümüşlüğünü..süpürgesiyle kendine çekerken gördüm yüzlerce saniyelik dalgınlığın sonunda. Gerçekten boşaltabileceği bir yer düşündüm. Ve öldüğümü.Elbet, bunda intihar meydanından geçiyor olmamın etkisi vardı. Gariptir ki ölümün olduğu yerde başlıyor yaşam. Ölüm denen şey olmasaydı, hayatı iyice zora sokacağına emindim nedense. Düşünsene..Düşünceler bile boşlukta olmaktan ürktü. Bundandı hep eyleme geçme hevesi.Düşünceler..Öldüğümü. Sonra öldüğüm gibi yeniden yaşama döndüğümü. Ölü bir yaşama. Sonsuz köleliğe gideceğimi düşünmek beklediğim değildi.Sonsuz özgürlük diye bir şeyi ise düşleyecek kadar uyumadım ben hiç.Tam bu esnada, bulutların dağları anında affetmesinin nedenini anlamaya çalışıyordum.Üstelik intihar meydanında kitlesel ölümler zevk-i sefa içerisinde gerçekleşirken, fümenin siyaha dönmesini bekliyordum. Renk cümbüşünden gözlerim kamaşmıştı oysa.Saydam bir durakta beklemek tek akıllıca yaptığım işti. Ve işte kurtarıcı geldi. Ayaklarım yerden kesildi.Uzaklaştığım intihar meydanından kurtulmak gerçekten iyi geldi. Gerçek ise ne idi !Bir dükkanın camındaki ilana baktım..ihanet ustası alınacaktır..yazıyordu. gülümsemekten kendimi alamadım. Yarım bir gülümseyişti.Otobüsün ortasındaki keskin gri çizgiyi algılamakta geç mi kalmıştım! çizginin bir yanı, çıldırmışlar için ayrılmıştı. Bir yanında, çıldırmaktan bile vazgeçmişler vardı.Bir yanım çıldırasıya çıldırıyordu, bir yanım tüm bu bölünmüşlükten yılgındı.Herkesin , içgüdüsel tahmin edeceği gibi oldu sonrası. Otobüs, son durağa iki durak kala ani bir frenle durmaya çalıştı. Durmak ise, içinde, itici bir artık geç biriktirir.Keskin bir ses ile gri çizgi titredi. Tutunduğum demirin tamamının üzerimde bir yerde varlığını tutturmak istemesi de beklediğim değildi. Burnumdan akan kan sağ gözüme akıyordu. Ve sol gözüm sanırım doğuştan görmüyordu. Dudaklarımdaki dişin, kendi dişim olmasını da hiç ummamıştım.Şaşırtan ise acı ile ilk kez karşılaştığımı anlamamdı. Bir yanım çıldırırken, bir yanım çıldırmaktan bile vazgeçmişken, acı bana dokunuyordu cam kırıklarının dışından.İçimdeki tek korku ise rüzgarın esmesi idi !