bildirgec.org

şiiler saddam döneminin intikamını aldıklarını zannediyorlar amma fena halde yanılıyorlar. iç savaş çıkınca iranın yardıma koşacağınımı zannediyorlar, ne düşünüyorlar bilemiyorum.bir de ıraktaki özel ordular faktörüne değinelim. oradaki her patlama el-kaide veya şiiler tarafından gerçekleştirilmiyor. amerika, ingiltere, israil koalisyonu pis planlarını gerçekleştirmek için yapılması gereken kirli işleri bu özel ordulara yaptırıyorlar. bu özel askerlerde ayda 15000 dolar maaş için her haltı yiyorlar. şekilde görüldüğü gibi. adamlar için çocuk, kadın, yaşlı, ibadet yeri filan hiç farketmiyor. parayı verenin istediğini yapıyorlar şereflerini çoktan satmış olan herif-i naşerifler.

madem konu açıldı, fikrimi aktarayım. osmanlı ve selçuklu has oğuz türklerinden olup başlangıçta kendilerine yer açma, yaşam alanı bulma, hayatta kalma kaygısı ile hareket ederken sonrasında dine sahip çıkmaları vesile olarak ve dini cihad yoluyla büyük topraklara sahip olmuşlar, bu topraklarda yaşayan insanlara, israilin işgal ettiği topraklardaki filistinlilere uyguladığı soykırım gibi bir şey yapmayı akıllarından bile geçirmedikleri için onlarla bir arada yaşama ve tebalarına adaletle hükmetme yoluna girmişlerdir. bir süre sonra beylik devlete, devlet imparatorluğa geçiş yapmış, kurucu unsur olan türklerde daha fazla ayrıcalık aramamış, aksine diğer milletlerle içiçe ve barış içinde yaşamayı tercih etmiştir. çünkü geldikleri yer olan ortaasyada o zamanlar varolan kuraklık, açlık, çin, vb gibi belalardan kurtulmak için göçettiklerini hiçbir zaman unutmamışlardır. bugünkü gibi sıcak evinde oturup, yediği önünde yemediği arkasında olupta dedelerine iftira ve çamur atmaya çalışan, sonradan görme hazıra konanlar gibi rahat bir ortamda yaşamıyordu dedelerimiz. en iyi zamanında bile devrin en gelişmiş şehri olan istanbulda bile susuzluk yaşandığını, bunu da kanuni sultan süleymanın mimar sinana verdiği emirle büyükçekmece gölünden topkapı sarayına kadar altın dolu keseleri uçuca dizecek kadar bir maliyetle yaptırdığı bilinmezse dedelerimiz hakkında konuşmak bu kadar kolay olur tabii. egede, orta ve doğu anadoluda, balkanlarda çekilen sıkıntıları hiç saymıyorum bile. buna rağmen bugün otobandan veya uçakla saatler içinde gidebildiğimiz balkanlar, karadenizin kuzeyi, kuzey ve doğu afrika, orta avrupa gibi o günün şartlarında çok büyük zorluklara göğüs gererek, at sırtında saatlerce, günlerce, aylarca yol alarak hem dinin emirlerini yerine getirmeye çalışan, hem de evlatlarına ve torunlarına iyi bir miras bırakmaya çalışan dedelerimize böyle ithamlarda bulunan torunlarına bilmem ki ne demeli? en iyisi ben hiç bir şey demeyeyim. nasıl olsa dedelerimizi görünce kendileri söylerler söyleyeceklerini.şu konuda da fikrimi ifade edeyim. osmanlı, selçuklu, türkiye cumhuriyeti veya diğer türk beylik veya devletleri suçsuz yere hiç bir milleti bir yerden bir yere sürmemiştir. bütün sürülenler -ermeni örneğinde görüldüğü üzere- işledikleri suçun cezası olarak ve çevrelerindeki intikam almak isteyen düşmanlarından korumak için yine devletin sınırları içerisindeki bir mekana, belki de olay unutuluncaya kadar geçici bir süre için veya kalıcı olmak üzere göç ettirilmişlerdir. bilinen en son göç örneği girit,mora, ege, karadeniz,balkan ve en son kıbrıs isyanlarında bebek,yaşlı,kadın, erkek demeden onbinlerce türkü ( daha üzerinden 40 sene geçmeyen, sonrasında ayşenin tatile çıktığı doktor nazım,eşi ve çocuklarının banyo küvetindeki kanlı katliam resimleri içimizdeki yunan ve rum muhibleri cemiyetinin fahri üyeleri tarafından ne çabuk unutuldu?) bugün israilin filistinlilere yaptığı gibi insansız toprak amacıyla katleden yunan devletiyle türkiye cumhuriyeti devletinin yani o zaman Atatürkün anlaşarak yaptığı mübadeledir. bu mübadelenin içinde Atatürkün sonradan pişmanlığını ifade ettiği hrıstiyan türklerde vardır. gitikleri yerde de hoş karşılanmayan soydaşlarımız için geri dönüş kapısının açılması fevkalade yararlı olacaktır.

geçmiş asırlarda yaşanan olaylara bugünkü bilgi ve yaşam tarzı ve seviyesinden bakıp, o zaman olan olayları bugünkü terimlerle açıklamaya çalışmak bence epeyce yanlış bir tavır. o zamanlarda yaşayanlar kendi hayat tarzları,karşı tarafın davranışları ve tarihin verdiği derslerle kendilerine uygun bir yöntem seçip uygulamışlar, akabinde devletini kurup büyütenler olduğu gibi kısa zamanda milletini ve devletini yerle bir edenler olmuştur. şahsi kanatim olayları zamanın sosyal, siyasal, ekonomik,kültürel, insani, dini yönleriyle ele alıp o zamanda olduğu gibi görebilme yolundadır. bugünkü şartlarda değil.hem zaten insan kemiklerinden yapılmış vahşi sanat eserleri gibi kel alaka bir konuda bile islama, müslümanlara hakaretlerini durdurak bilmeden yapabilen bir zihniyetin geçmiş olaylar konusunda objektif olmasını beklemek hatalı olacaktır.

yukarıdaki fikre katılmakla beraber bir kısmını düzeltmek durumunda kalıyorum. eğer bir insan Allah yolu yerine şeyh, hoca, vb. yoluna baş koyuyorsa onun dini terminolojideki ismi şirk koşmaktır ve büyük günahlardan birisidir. Allah böyle ameller yapanlara hidayet versin.