Gene sıkıcı bir haftasonu. Boşluklardayım. Bitirme tezimi bitirmem gerek ama bir türlü bitmiyor. Tembelim çünkü. Motivasyon yok. Oku oku her şeyi okudum. Bir araba kaynak var ama gerisi yok. Gene bomboş geçti haftasonu. Tam çalışacağım bir telefon çalıyor, iş çıktı başa.

Tek zevkim “Deli Juana”ya gitmek oldu valla.

Sinir oldum resmen; tam okumaya başladım biri geliyor. “Şunu yapacağız şunu edeceğiz”. Bu beyanatı ileten merci anne-baba olunca eşek gibi yapıyorsunuz. “Beni şuraya götür”, “onu şuradan getir”. Bizimkiler arazi oldular yazlığa. Kaldık kerdeşimle. Ufaklık kendisi. Boş bırakılmıyor. Mösyö’nün bir de at yarışı var. Oldu mu şimdi. Zaten kızmıştım. Cem Yılmazlık tam “Baba bana at al”. Oldu. Ben o yaşta it bile isteyememiştim. Neyse işte.

Cumartesi pazar beyimizin yarışıyla geçti.

Allahtan Pazar günü eski ve muhtemelen yenilenmiş sevgilim aradı. Sinemaya gittik.

Şişli Movieplex‘de sevgili koltukları denen çiftli koltukta seyrettik. Sevgiliyle gitmek için süper. Rahat rahat sarıl. Hatta tek başınıza daha da iyi. Uzat ayakları.

Neyse işte.

“Deli Juana”yı tavsiye etsem mi etmesem mi bilemiyorum. Yani film değişik tabi. Vizyonda Hollywood filmi doluyken bir İspanyol filmine rastlamak güzel. Çekimler güzel. Senaryo zaten tarihî. Hikaye enteresan. Kastilya kraliçesi Isabella’nın kızı Juana siyasî bir evlilikle Flanders (Belçika-Hollanda) Arşidüküyle evleniyor. Adam tam bir çapkın hayvan. Juana’yı gece gündüz her yerde düzüyor. Juana da manyak aşık. O da her yerde istekli. Bacaklar birleşmiyor. Neyse koca çapkın olunca Juana deliriyor. Evet bence deli. Aşk konusunda deli resmen.

Dier taraftan filmde ne gibi eksiklik ver derseniz, Juana’nın tavşan gibi pıtır pıtır doğurduğu çocuklara ne oluyor belirsiz. Bir tek doğarken görüyoruz. Hele bir de tuvalette doğurma sahnesi var tam bir şok. Ama filmin sonunda bile çocukların akibeti belirsiz.

Hafta içi de acilen “Kuşlar: Kanatlı Uygarlık”a gitmek gerek.