hayat hep iki seçenek sunar, bazen o da olmayabilir tabi. o zaman hep kelimesi yerine çoğunlukla diyelim.yaşam ölüm.yaşarız ama bir gün öleceğimizi düşünerek.kavuşma ayrılıkkavuşuruz bazen ama ayrılma korkusu yaşarız.bizim durum için de geçerli değil mi bu aşkım.kavuşuyoruz ama içimizde hep bir ayrılma korkusu.iki örnek içinde geçerli panzehir, bağımzıklık.yaşarken ölüm korkusu duymayanlar, yaşamaya o denli bağlı olmayanlar olabilir mi?kavuştuklarında da ayrılma korkusu taşımayanlar yine aynı kişiler mi?ölmekten korkmuyorum ben, ayrılmaktan korktuğum kadar.of! bak sigara geldi aklıma. halbuki sigara içmemden nefret edersin hemde sigara kelimesini söylememden.şimdi niye söyledim tutmadım kendimi. sanırım savunma mekanizmamın kendine göre öç alma sistemi var. dudaklarını büktün, gözlerin yere düştü şimdi o kelimeyi okuyunca. bak yine dayanamadı yüreğim keşke söylemeseydim.bu keşkeler bitirdi beni.oysa sen benim yüreğimi kanattın lakin ben yine dayanamıyorum bu şekilde bir misillemeye.acaba yüreğimi kanattın derken yine öç mü almaya çalıştım?alt bilincimin kontrolünü yitirdim. sen bendeki burç yeteneklerimi çaldın. oysa ben tam bir yengecimdir. hiç dosdoğru gittiğim görünmez hedefime, aylarca bir cümlenin peşinden koştuğum olur, tıpkı senin için yıllarca beklediğim gibi.şimdi ne oldu ki bekledim de, hala kıskaçlarım arasına alamadım seni.sen bir kum tanesi oldun, denizden değil kayadan rüzgarla gelen. ben sana koca bir deryayı vaat ettim. sen sıcak kumaslı tercih ettin. korkutucu deniz, görünmüyor 1 metre ilerisi ama bir alem kaybettin orada. neyse derine dalmayayım, hep vurgun yeyişlerim bundan.şimdi yardım istiyorum. bu yazıyı okuyan herkesten. aradığınız sevgiyi karşınızda bulamadınız ama aynı zamanda aşıksınız. gitmek mi lazım kalmak mı?sorumu değiştiriyorum.bir sofrada 10 kişi oturdunuz sevdiğiniz yemekten mi yersiniz, merak ettiğiniz mi?sana yazamıyorum, ailen benimle görüşme diye 3. telefonuna da el koydular. internetini de kestiler sanırım feysbuktan yenileme göremiyorum. bende buraya döküyorum içimi, birgün okumak zorunda kalmandan korkarak. neyse yarın bulabildiğin bir telefondan çağrı at. ben seni arıcam. ha bugün yine babanı aradım haberin vardır. yine gelmek istemedi telefona kardeşin açtı.seni senin anlayamıyacağın kadar seviyorum. bende anlamıyorum ne kadar sevdiğimi aslında. birgün tenden sıyrılınca anlıyacağımı ümit ediyorum. sende ümit et.
yorumlar
”neyse yarın bulabildiğin bir telefondan çağrı at. ben seni arıcam. ha bugün yine babanı aradım haberin vardır. yine gelmek istemedi telefona kardeşin açtı.”Ne gereksiz şeyler bunlar yaa..
yazıyı yazarken hiç itina göstermemişsiniz ayrıca aklından geçenleri hemen kaleme almışsın, keşke biraz daha üzerinde düşünüp yazsaydın..:)bu bir eleştiri değil tabiki; böyle olması normal.ama kendini güçsüz göstermemelisin bunun ne sana nede ona faydası var.hikayenin sonunun saplantıya dönüşmemesini umut ediyorum.nacizane fikrim ikiye indirgediğin seçenekleri arttırmançünkü hayat denekleri üzerinde sonuç odaklı çalışmıyor
yazının başında geçen ölümü düşünmek meselesi bana hep komik gelir.insan ölümünü düşünür. yağmurlu bir sonbahar günü; ilginçtir tıpta doğrular sonbahar ı. yani, tıp için, dünya ağaç, insanlar yapraktır. yaprak ağaçtan düşer (ölüm kelimesinden daha sevimli bir ifade kullanmak iyidir bazen)..başlar kalabalık. ön saflarda yer alır yakınlarımız. yakınlarımızın yakınları arkalarda gitmeyi bekler. gerçeklik payı yadsınamaz bu görüntünün, yadsıdığım; ölmüşsün be insan, kop artık şu ağaçtan. düşün, tarifi namümkün karanlık başlasın, ne bileyim gelsin ucubeler veya inandığın melekler. istersen başka bir şeye dönüş ama bu dünyaya ait olmayan bir şey olsun. en azından bir şeyi doğru yapmış olursun.komik olma artık diyesim gelir ama ben yine susarım.
akşam geç döneceğim, seni seviyorum.. gibi notlar mı?
ama kolpa nın hakkını yiyorsunuz sayın harita. zira fıstıkla işi olan sadece o değil ama not yazması da bişi olarak değerlendirilmeli../ iyi miyim, tabii ki hayır..
Soru sormuşsun: Durma,git bir an önce!İki türlü de acı çekeceksin,kendi kendine acının daha tadı çıkar…