odamın bembeyaz duvarları üzerinde süzülen sigaramın dumanı her ne kadar çok geçmeden kaybolup gitsede şu içimdeki burukluk günlerdir beni terketmedi.kendimi anlatmaktan ve mutlu olmaktan neden bu kadar acizim hala anlayamadım.tabiri caizse şirin okulumuzda son bir aydan beri(ayrılığın telaşı mı desem yoksa üzüntüsü mü bilmiyorum)kendini hissettirmeye başladı.belki de içimdeki burukluk ondandır.oysa ben okulumuzdaki son günlerimi mutlu ve neşeli geçirmek isterdim.ama farkında olduğum tek şey okuluma,arkadaşlarıma,öğretmenlerime hiç bu kadar yabancı olmadığım.bence diğerleri böyle değil.onlar eğlenmesini biliyor.ayrıca hepsinin gözlerindeki mutluluğu okuyabiliyorum.beni asıl onlara yabancılaştıran da bu ya.ben onlardan farklıyım;yani mutsuzum.bunu çarşamba günü yaptıgımız veda balosunda daha iyi anladım.’Allahım bu benim hayatımda geçirdiğim en kötü günlerden biriydi’aslına bakarsan hala etkisinden kurtulabilmiş değilim.Oldukca sade ve şirin bir görünüme sahip olan düğün salonuna girdiğimde karşılaştığım manzara hiç de tahmin ettiğim gibi değildi.Sanki o büyük masanın kenarına dizilmiş; pide ve pastalalarını yiyen, gazozlarını yudumlayan yada çalan slow müziğin eşliğinde birbirleriyle derin muhabbete dalmış olan insanlar benim sınıf arkadaşlarım değidi de ;oraya oscar ödülü almak için gelmiş bir grup şık giyimli sinema oyuncusuymuş gibi geldi bana.Ama doğrusunu söylemek gerekirse beni büyük bir saygı ve içtenlikle karşıladılar diyebilirim.Salondaki havanın bungunlugu ve benim içimdeki yükselen tedirginlik,gerginlik ve heyecan tabağımdaki pastaları aç olmama rağmen yememe engel oluyordu.O gece kızlar başımı döndürecek derecede güzeldi…Hatta hatice ve nurdan ı tanıyamamıştım.yüzlerini bana çevirip ‘hoşgeldin’ demeseler onların benim sınıf arkadaşım olmadığına yemin edebilirdim…Veee…benim haricimde herkez için güzel geçecek olan bir gece başladı…önce Ömer Naime yi alıp bir kenara çekildi,sonra Ahmet Ayşeyle birlikte gitti.Sonra Hüseyin,Mesut,Cemil… hepsi umursamaz tavırlarla beni yalnız bıraktılar.Bense telaşlı gözlerle etrafımda bir dost yada beni güldürecek,sevindirecek,yalnızlığımı unutturacak birşeyler arıyordum.Defalarca haykırdım içimden…’-Bu böyle olmamalı,ben mutlu olmalıyım,bu benim hakkım…!’Selma duvarlarda yankılanan sesimi duymuş yada kaybolmuş bir çocuk gibi etrafa korkulu bakışlar atan gözlerimi görmüş olmalı ki yanıma geldi.halimi hatrımı sordu ve sıra beni sorgulamaya geldi…-neden? neden hiçkimseyle konuşmuyosun?neden moralin bozuk?seni üzen birşey mi var?bütün bu sorular beni yalnızlıktan kurtaracağı yerde bıktırmak bir yana çıleden çıkarıyordu.Ama ben sustum.tarih ögretmeninin sordugu soruya cevap veremeyen bir lise öğrencisi gibi öylece sustum.ve manasız gözlerimi Selmanın gözlerine diktim.Sanki bana acıyormuş gibi bakıyordu.Bense birazcık gülümsemeye çalıştım fakat kendimi daha fazla zorlasam neredeyse ağlayacaktım.Benim gibi yalnız olan bir diğer kişi de Cemil di.Ama o da çok geçmeden gözden kayboldu.Anlaşılan bu sıkıcı yerden çekip gitmişti ve anlaşılan birtek ben kalmıştım yalnız olan.orada;mutluluktan göklere uçan insanların arasındaBirisi vardı ki yüzünde mutluluktan eser olmayanBelki de oydu beni sevindirecek yerde bedbaht kılanVe belki de oydu beni bu dünyada en çok kıran.Ama o arka masada oturanBaşı örtülü ve üzerinde manto olanDurmadan susan,ve hiçkimseyle konuşmayan kızaBir türlü cesaret edip de bakamadımöyle ki;benim yanıma gelip’-seninle biraz konuşabilirmiyiz’ diyene kadarbana birşeyler anlatmak istediğini anlayamadım.ve beraberce en köşedeki masaya gidip oturduk.Benimle konuşurken sesi titriyordubelki oda herkez gibi biliyorduOrada en çok üzülen benimve ben bu kadar üzülmeye layık değilim.Önce söze şöyle başladı;’-sana şunu söylemeliyim kiAllah herkezin gönlüne göre verir,inşaallah sen de gönlüne ğöre birisini bulursun’Bense suskun suskun dinledimVe bu söylediklerininAslında son sözleri olduğunu bilemedim.Konuşmaya devam etti;(-Sana teşekkür ederim…beni dinlediğin ve aramızda şimdiye dek geçenlerdenkimseye bahsetmediğin için’)o bunları söylerkenben yanıyordum için içinVe soruyordum kendimeNeden?Niçin ben?ama asıl beni kahredenBana ettiği teşekkürdüsanki bu bir teşekkür değil debir küfür dü..Sevdama ve gururuma edilmiş bir küfür.sonra ister istemez bir söz çıktı dudaklarımdan;’-Önemli diil’ dedim.Ve başka nirşey söylemedenardıma bile bakmadan ilerledim…Bütün hızıyla devam eden gece;toplu halde çekilen hatıra fotoğraflarıyla birlikte bitti.Işıklar kapanıp herkez dağıldıktan sonra ben de koşar adımlarla Duman içi şehrime gidecek olan işçi arabalarına yetişmek için yola koyuldum.maden işçilerinin uğrak yeri olan pazarda biraz dolaştım.Gecenin bir yarısında sebze ve meyve satan satıcıların arasındaki kahvehaneden gelen müzik sesine kendimi kaptırmışım herhalde.Şöyle diyordu Orhan Baba yanık sesiyle;Her gönlün bir köşesindeYaralanmış bir yer vardırBenim gibi çilekeşinYaşaması ızdıraptır…Ben de içimden ona eşlik ettim;Ağla gönlüm,Ağla gözümNe kadere ne sana geçmedi sözüm.Yanan sigaramı içime her çekişimde ağzımdan çıkan dumanlar gibi gökyüzünde süzülüp gidiyordu yolda kurduğum hayallerim.hayallerime otbüse bindikten sonra işten dönen yorgun işçilerin arasında devam ettim.Hükümetin istikrarsızlığından ,Ecevitin hastalığından falan bahsediyorlardı.Sonra geçmişe geri dönüp çocukluklarından açtılar konuyu.Kimisi bir dilim kuru ekmeğe muhtaç kaldığı günleri anlattı, kimisi de bir çift kara lastik ayakkabıyla karda kışta kilometrelerce uzakta olan okullarına gittiği günlerden bahsetti.Kimisi zamane gençliğinin ne kadar şanslı olduğundan…Ama hiçbiri Aşk tan bahsetmedi.Aslında haklıydılar bir çoğu için ‘Aşk’ bahsetmeye bile deymeyecek kadar gerçeklikten uzak bir şeydi.Karanlıkta otobüsün camından izlemeye doyamadığım yıldızlar ve ay yolculuğuma romantik bir hava katmaya yetti.Sonra yıldızların yere düştüğü yerde Dumaniçi şehrimin ışıklarını gördüm.Otobüsten inip eve geldiğimde hala uyumamış olan annemin uykulu gözleriyle karşılaştım.Bana partinin nasıl geçtiğini sordu.Bense mükemmel geçtiğini söyleyip koşar adımlarla odama çıktım.Yatsı namazını kıldıktan sonra Allah’a yaşadığım için ve bana verdiği mutlu bir yuva gibi yada sıcak bir yatak gibi nimetler için şükredip yatağıma uzandım…14 HAZİRAN 2002 CUMA…GÜNLÜĞÜMDEN BİR PARÇA OLAN BU YAZI ONU NE KADAR SEVDİĞİMİ ANLAMAMIŞ OLAN VE ASLA ANLAMAYACAK OLAN ZEYNEP’E ARMAĞAN OLSUN…[email protected].