Temmuz ayının son cumartesisi çıktık yollara. Önümüzde koca 2500 kilometre. Deli mi fiilî livataya geçmişti de yolara düşmüştük? Uyy, ne tatil bu be, yorgunluğunu atmak için bir hafta tatil köyüne gidip malak gibi yatmam gerekiyor.

27.08.2002

05:55. Gözüm göstergelerde. Sayaç 26,588 km gösteriyor. Yakında buna 2500 daha ekleyeceğiz. Alfa 156 2.0 Selespeed. Şoför Chacky Beyefendi, ancak yol sükunetli geçecek. Öyle söz verdi bize. Diazem stoğum sağlam.

İlk durak, Sapanca McDonald’s. BP kuponlarıyla burgerleri lüplerken gözüm yolda. Mütemadiyen gazlayan araba sesi duyuyorum. Ancak ne gelen var, ne giden. Meğerse yandaki oyuncak arabadaki çocuk yapıyormuş sesi. Aşkolsun güzel yapıyordu.

Bilecik çıkışında TEM’den ayrıldık. Daha 2 kilometre gitmeden Japon-Türk köyü gördüm.

“Bilecik 34” tabelasını gördüğüm noktada ilk çevirmeye rastladık. Hatalı sollananlar çevriliyordu. Ancak biz çevrilmedik. Zira kurallara harfiyen uyuyorduk. Fon müziği Enigma-Principles of Lust eşliğinde sevişken biçimde ilerledik. Bilecik şehir çıkışında ilk ziyaretimizi Tekel İçki Fabrikası’na yapalım dedik ama, tatilin 7 gününü orada geçirmek istemediğimden vazgeçtik. Her yerin ünlü birşeyini yesek daha Bilecik’te kalacaz kolonya içip.

Bozüyük mevkii çevirmeleriyle ünlüdür. Babamın her geçişinde nasıl oluyorsa en az 1 ceza yediği mevkide, hatalı sollamayı çevireceğim diye bir polis amca uçaraktan bakmadan yola atladı.

İnönü civarında malûmunuz, THK paraşüt eğitim merkezi var. Paraşütten atlayan abileri uzun süre sinek zannederek seyrettikten sonra yine ani bir karar alarak Hayabusa GSX-R 1300 sevdasına, paraşütle atlamayı ekledim. Hayırlısı…

İnönü sapağı ile Eskişehir’den gelen yolun birleştiği noktada, bir PO var. Garip bir tabela gördük “Alfa Evi” diye. İlk bakışta dalga geçtik, acep amerikan üniversitelerindeki yunan kulübü geyiği mi diye. Sonra içeri girip bakınca, hakikâten Alfa Romeo evi olduğunu gördük. Hemen parkedip mola verdik, pit-stop yaptık. Bu arada vergi tabelasında şirketin adının Emzet AŞ olduğunu gördük… Mehmet Zeytinoğlu, MZ. Markette bir kaset gördüm, 2002 Hits falan diye. Track List’e baktım. Her şarkının ismi sonana .mp3. Gemi azıya almış bu adamlar yahu.

Yola devam ederken Kütahya civarında, “Frig Mağaraları” tabelası gördük. Tabelada kano resmi vardı, meğersem kayıkla gidiliyormuş. Resim çekeyim derken balçığa battım. Balçıktan uçarak çıklarken, ona doğru havlayarak gelen kangal, benden korkup arkasına bakmadan kaçtı. Mağaralara gitmedik ama Frig Vadisi’ni tüm Kütahya’yı kapladığını yol boyu tabelalarda anladık.

Afyon ayrımına vardığımıza direkt olarak İkbal tesislerine daldık. 3 adet yarım ekmek sucuk ve ayran patlattık. Öğleden sonra Antalya’da bizimle buluşacak olan Ayça’ya acıdık ve kendisine 1 adet kangal sucuk alıp, motorda pişirmeye karar verdim, müsaade etmediler.

Afyon civarında giderken dikkatimi “312-…” Şeklinde bir telefonla yazılmış bitmez tükenmez “Bel fıtığı” yazıları çekti. Terkedilmiş evler’de kayalarda duvarlarda her yerde, “Bel fıtığı” yazıyordu.

Isparta’ya varınca 2 yol seçeneği var. Ya Isparta-Antalya 128 km, ya da Burdur-Antalya 122 km. Biz Burdur’u seçtik. Burdur’a 15 km kala, polis arabası maketi, gördük. Durduk resim çektik. Az gitmeye kalmadan gene, “bel fıtığı”… Burdur’dan 10 km çıkınca gene polis arabası maketi, standard oldu artık. Ha bu arada herbieGTI’ın özel notu, WeaponX’in kardeşinin atı var.

Bucak çıkışı düzlük. Radar bizi 90’la yakaladı. Allahtan çevirme meşguldü. Pas geçtik. Yalnız komik bir durum, çevirmenin olduğu yerde 280S 80 küsur model bir Merso vardı. Arka difransiyele, takoz koymuşlar tekerlekler havada, üzerinde bir ilan “Sahibi aranıyor”. Anlamadım.

Antalya’ya 65 km kala gene polis arabası maketi gördük. Ama onu geçince hakikaten radar olduğunu gördük. Tesadüf bu ya son yarım saatte eşine eşine benzinci arıyoruz. Bir de tutturduk illâ da Shell, Smart Card punaı olsun diye. Evden çıkarken, şampuan, bej şort vs vs unutmuş ama sabahın 5inde Smart Card’ı unutmamıştım. Benzinciye dalacaz diye yavaşladık. Yoksa radara poz vercekmişiz. Benzin aldık, 58 litre aladık. Şaşırdık. 58 litreyle 717.6 km. 94 puan verdi Shell, kulaklık unutmuşum onu alacam kulaklık 786 puan. O’Hara!

15:45, Antalya’da Piramit etrafında sekiz tur attıktan sonra 7 Mehmet Lokantası’ndan Ayça alındı. Prenses meğersem restoranın tepesindeki mini-piramitten bahsetmiş. Eh dedik. Bu arada size gördüğümüz tipi anlatmadan geçemeyeceğim. Tam Konyaaltı’nda rastladık ona. Anadol kamyonetindeydi. Kel bir kafa, üstünde atlet, siyah gözlük. Çıp-tıs müziğe eşlik ediyor ve etrafa ekşi bir surat ve çatık kaşlarla bakış atıyor. Karizma had safhada.

Kemer’e vardık. Biraz arayıştan sonra “Liebe Pansiyon”da yer bulduk. 2 adet double oda, 20 milyon adam başı. Çıktık denize girdik, arkasından “Santana Dondurmacı”da dondurma. Ben milk-shake istedim, neli var dedim. Herşeyle yaparız dedi. Mentollü istedim, abi “garip olur” dedi. “Ben antikayım bişi olmaz” dedim. İlk önce benim siparişim geldi. “Abi siz antikasınız sinirlenirsiniz diye evvelden getirdim” dedi. 3 dakikada notumu verdi adam ya.

Akşam 22:00’a dek uyundu çıkıldı pizza yenildi. Nereye gidilir diye soruldu. Aura dediler. Gittik baktık. Küçük bir Laila, çok hoştu. Yalnız biz içeri 3 şortlu, hawaii gömlekli adam nasıl girdik onu anlamadım bir türlü. Neyse ya, şıktı. Living Room vardı içeride. Gece boyunca turist peşinde koşan yerli gençlere baktık. Veli deniyormuş espri olarak, ingiliz şişkolar da Sarah oluyormuş. Bak sen.

28.07.2002

Liebe’den ayrıldık. Haber geldi Tüpraş rafinerisinde patlama olmuş. Şom ağızlı Chacky bir gün evvel oradan geçerken deprem mepram, tehlike diye konuşuyordu. Olimpos’a varınca ilk iş, Yanarkaya’ya gidildi. 1 km yukarı yürüyerek çıkılıyor. Tabii yolda bize şaka yapıldı. “Geçen sen yanıyordu bu sene yanmıyor” dediler. Kıllandık. Biz de olsak böyle espri yapardık diye inatla çıktık. Değdi mi? Bilmem, hakkaten yanıyordu. Bi daha ki sefere yanımda pirzola ve kuzu şiş götüreceğim, onu bilirim.

Yürüyerek sahilden kanyona doğru gittik. Tabelalar komikti, araç giremez manâsındaki resimde plaja E40 kasa M3 çizmişler, niyeyse. Antik şehri gezindik biraz, tarih gördük. herbieGTI kızdı, “başlarım tarihe” dedi ve mozaiklere bastı. Tezek kokulu bir evin orda gözleme yedik. Rezildi ve pahalıydı. Ama bize servis yapan kız komikti, 6 yaşında durup durup bunak dedesini azarladı durdu.

Olimpos’dan çıktık. İstikamet Kaş. Kekova’dan geçerken her taraf dev domates heykeli doluydu. Garip bir şekilde seralarda gak-guk F1 diye bir şeyler yazıyordu şaşırtıcı. Anlamadık gene. Formula F1 gördük bir kaç adet.

Yolda Demre’de Noel baba türbesi, kilisesi herneyse onu bir ziyaret ettik. Hediyelik eşyacılara Ayça hışımla girdi. Benim gözüm, tahtadan penis şeklindeki sigara ağızlığına takıldı. Yuh, dedim. Bu millet de amma meraklı millete uzuvlarını tattırmaya. Bereket Tanrısıymış, yok livata halinde deve kartpostalı… Tövbe, tövbe.

Kaş’a vardık.Biraz dolandıktan sonra, yarımada’da Kos’a bakan Mermaid hotel’e yerleştik. 2 adet duble oda gene, adambaşı 20 milyon. Giyinip direk yemeğe uçtuk. Mercan restorant diye bir yere yerleştik. Daha dakika bir, bira döktüm, masa battı. Masa değişti. Bir daha döktüm. Kutsal suyla kendimi yeterince vaftiz ettikten sonra yemeğimi yedim. Bu arada Chacky yarın şezlongla dalış yapacağını söyledi anlamadık. Şnorkel diyormuş, uyku basırmış anlaşılan, istikamet yataktır.

29.07.2002

Sabah uyandık. Ayça gene uyuyor. Az ileride Mermaid Hotel bir otelin sahilini kullanıyormuş. Orada daldık. 2 saat dolandıktan sonra herbieGTI tesadüfen bir balık zıpkınladı. Adı bir şey-sokarmış. Geri dönüp toparlandık yola çıktık. Kaputaş plajında durduk resim çektik. Enteresan bir yer. Zamanında bu yarlara yol yapacağız derken KGM, 6 işçi taş yuvarlanmasından ölmüş. Üzücü.

Kalkan’a uğradık. Yemek ve dondurma olayına girildi.

Fethiye’den geçip, Ölüdeniz’e gittik. Şaşırdım acaip büyümüş. Denize girdik. Şezlong’un birinin üstüne çantaları bırakmıştık. 15-20 dakika durdu. Tam biz çıkarken görevli bir adam geldi. Ücret falan dedi. Dedik “biz yatmadık” etmedik artısı gidiyoruz şu an. Hı-mı dedi. Tam yürürken “bu ne ya her kafadan ayrı ses çıkıyor”. Dedim “hayırdır kim ne dedi sana?” Ayça meğersem “ücreti arkadaşlardan alın ben gidiyorum” falan bir şeyler demiş. “Bilemeyeceğim” dedim, “neyse gidiyoruz zaten kolay gele”. Herif, “tamam tamam hadi çekin gidin” demesin mi? “Hop sen kime emir veriyorsun, kimi kovuyorsun” dedim. “Sizi” dedi. “Hangi otoriteyle?” “Bak” dedi “benim adım bilmemkim görevliyim, emir de veririm, kovarım da” dedi. Kan beynime sıçradı. “Emir veremezsin” dedim falan. Höt möt diyecek oldu, biraz üstüne gittim, “eline ayağına hakim ol” falan. Arkadaşlarını çağırdı, dedim ben sizi tanımam,. Neyse jandarma aynı frekanstan duymuş olayı. Geldi “ben üniformalıyım siz gidin” dedi. Olayı aktardık. Dedim böyle böyle. “Hadi dedim, sen üniformalı devletin memurusun, emir versen neyse”. Dedi “ben emir vermem”. “Tamam” dedim “ayrı, o zaman bu herif kim ki bana emir veriyor”. Neyse kimliğe baktı falan, Üsküdarlıymış. Hemşeri muhabbetine hadi eyvallah size dedi gitti. Bu sırada su kayağı yapan Ayça sırıta sırıta geldi. Biz de yola koyulduk.

Yol’da amcanın biri, römork dolusu kavun satıyordu. Adedi 100,000 TL. Amanın!!! Meğersem herifin biri gelip römorka 10,000,000 TL teklif etmiş, amca da “sana satacağıma yolda 100,000 Tlye satarım be” demiş. Amcayı serbest piyasa ekonomisi konusunda iknâya çalıştık. Olmadı.

Rafting turu ayarlamak için biz direk Dalaman’a gittik. Ancak oralar biraz zırcahil. Polis’e sorduk rafting turudur böyle böyle, Dalaman’da diye. Adam “Yok öyle birşey” dedi güldürdü. Yalnız Dalaman çıkışına doğru spor salonu var, onun karşısında Arzu Tur diye bir yer var. Bu adamların işleri turist transferi, onlar biliyorlarmış, aradılar sordular bizim için.Önce rafting işini hallettik sonra da otel aradık. Hıyarlık etmişiz. Meltem Otel iye bir yere girdik, tatilin dip noktası resmen, nem kokulu. Gece de uyunamadı, paso kamyon, otobüs gürültüsü. Dibimiz Dalaman havaalanı.

Akşam Sarıgerme’de yemek için çıktık. Ortaca’da benzin aldık. 550 km yapmışız son benzinden beri. 63 litre falan aldık. Yemeğe giderken Magic Life’da kalan bir arkadaşım ve onun kankasını da aldık. Kız bir de bize “Sarıgerme köy, Dalaman’da herşey var” demişti. Tam tersi olduğunu kanıtladık kendisine. Yemekte gene meze, gene arasıcak. Her allahın günü menü aynı yahu.

30.07.2002

Sabah alelacele kalkıp, 9 gibi rafting için grupla buluşulacak yere geldik. Ortaca ve Dalyan girişi civarında Dalaman Çayı’na giden bir yol var. Minibüsler oradan alıyor. Araba aslında yukardaki köye kadar çıkar hatta toprak yolda çok zevkli yanlamalar yapabilirsiniz. Torku güçlü araç sahiplerine duyurulur.

Gezi gerçekten eğlenceli idi. Alternatif’in hemen parkurun bittiği noktada bir üssü var. Ufak bir kulübe, kilitli dolapları var eşya koyacak artısı, direk orada malzemeler ve yemekler. Bu yollar aslında köy yoluymuş. Ancak şu an bu bölgede bir baraj inşaatı var. Bu sebeple o dev tekerli kamyonların geçmesi için yol döşenmiş. Baraj parkurun sonlarına yakın. Takriben 3 sene sonra su tutmaya başlayacakmış. O zaman raft olayı ne olur bilinmez. Üsse yakın yerdeki köy sular altında kalacak o kesin. Ama zorluk derecesi R3 olan parkur bakî kalabilir. “Tek sorun ulaşım olabilir” diyorlar. Ancak Baraj inşaatı ve işletimi için barajın en üst seviyesine dek şose yol yapılır zaten. Raft için tek şartları en az 14 yaş ve yüzme bilmek. Biz ilk defa denediğimiz için R2 yani temel parkura girdik. Bu zorluk dereceleri 6ya dek gidermiş, ve 6 imkânsızmış.

Neyse işte, 1.5 saat J9 turizm yukarı çıktık. Bir noktada raftlar iniyor, eğitim veriliyor ve yallah. Açıkçası R2 çocuk işi. Sudan korkmuyorsanız sorun yok. Gülmeyin ama biz 6 kişilik Türk raftıydık, bizden ne düşen oldu ne hasar vardı. Saolsun rehber Tayfun emmi. Gavurlar patır patır suya düştü. Yalnız Yeni Zelandalı rehber bir dürzü vardı, Nick, suyun durgun yerinde tutup çekti beni suyu, ifrit etti. İntikam alacak fırsatım oldu, kayaların üstünde can yeleğininden tuttum aşağı sallandırdım hafif, atacakken vazgeçtim. Sürpriz faktörü yoktu. Sonra raftın kontrolü Chacky’a verildi. Dön dön beynimiz dundu.

Sonuç; en iyisi Mayıs ayı, yeni başlasanız da biraz daha zevkli. Bu arada sakın sakın prenses ve anakuzusu tiplerle gitmeyin, hem kürek ritmini bozuyorlar hem de boş boş ağırlık yapıyorlar

Ayça Dalaman Havaalanı’na bırakıldı. Gece Göcek’te Dim Pansiyon’a yerleştik, 3 kişi 50 milyon. Duş alıp, balık yağında adana yedik. Odaya gidip yattık. Gece ışığımız da üzerinde maaşallah yazan plastik bir plaka arkasında ampuldü. Gülmekten kıvrandık bir süre.

31.07.2002

Göcek’te uyandık. Zıpkını şnorkeli kapıp başladık koyları gezmeye. Bu arada muhtelif zengilerimizin, ki başta UZ-AN-46nın ve kardeşi 45in, tekneleri oradaydı. Gene boş boş dolandık. Aşağısı çok pisti ve hiç bir şey yoktu. 1 balık vurduk hap kadar, bir de yengeç bulduk ama kayaya kaçtı, 10 dakika uğraştık çıkaramadık. Sahilden arabaya doğru çıkarken, ormandan t-shirt’süz geçme gafletinde bulundum. Takirben 30 kadar sivrisinek ısırıığım oldu toplamda.

Fenistil direk. Aslında bilen bilir, herbieGTI beyaz tenli ve 0 rh+, direk sivrisinek açık büfesi, yanında durdun mu bir sinek tercih etmez seni. Yalnız bu sefer kazın ayağı öyle olmadı. Odaya dönüp pılı pırtı topladık. Karnım deli gibi ağrıyordu. Açım zannettim. Pide yedik yaramadı. Oradaki yatçı dükkânın birinde renkli 3 mm halat aldık. Miskete sarıp anahtarlık yapacaktı Chacky.

Dalaman’da para çekip eczaneye hışımla girdim. Direk Geralgine-K, kafadan 2 adet yuttum. Bana mısın demedi, yol boyu kıvrandım, 12 saat içinde 6 tane yuttum. Hiç bir işe yaramadı.

Marmaris’e girdik. Doktorluk durumdayım. İçmeler’de Mersoy Hotel. 301 no’lu oda verildi. Odaların bir de adları var. Bizimki Porto, yan kapı San Diego. 50 milyon’a 3 kişi diye kafaladık, 75 milyon oda demiştti. Bu arada odaya 3. yatak sokacaz diye kapıyı söktüm. Ne biçim hastaysam, hâlâ fıldır fıldır ayaktayım. Gece Olympiakos-GS maçı seyredip, otele döndük. Marmaris rezalet, etraf şişko ingiliz kızları ve serseri ingiliz köylüleri dolu. Saat 12:30, herbieGTI oda servisini aradı. “1 büyük su, 3 adet misket” istedi. Oda servisi “odada oynayacak mısınız” dedi. Güldük, herif bize köşedeki bakkaldan küçükken alıp nasıl oynadığını falan anlattı. Al işte deli deliyi buluyor mu ne?

01.08.2002

Marmaris’ten çıkıp Gökova’ya geldik. Deltayı gezecektik ama ben sivrisineklerden tırstım alenen. Çok garip bir suyu var Gökova’nın. Talı su ve tuzlu su birleştiği için suyun dibi gözükmiyor, su kristalize. Yüzerken kolum üşüyor, bacağım donuyor, popom yanıyor. Her santimetreküp ayrı bir ısıda. Dayanamadık, çıkıtık. Çıkarken herbieGTI bey, koca sahildeki bildiğiniz kayaya çakılmış tek çiviyi bulup üstüne bastı. Tetanoz aşısı varmış, sorun olmadı.

Bodrum’a vardık. Yalıkavak’a gittik, Güvercinlik’i geçince Chacky dellendi, yanlamalara falan başladı. Bilmediğim Kuluvallah’I öğreniverdim bir anda vahiy ile. Yalıkavak’ta bizi İtalya’da mimari okuyan arkadaşımız Muppet karşıladı. Bizi WindMill diye bir otele pattadanak yerleştirdi. Gene 3 kişi 50 milyon. Ama Chacky gene açılır yatakta yattı. Sağol Chacky. Sonra mayo giyip Yalıkavak Cactus Fleur otelini plaj tesisine gittik. Tesis dediysem hap kadar yer işte. Muppet arkadaşı İlgi ve annesi ile tanıştırdı. Zıpkını kapıp direk suya atladık. Arkamızda Muppet ve İlgi kano ile geldiler. Bu sırada herbieGTI 1 levrek zıpkınladı. Kefalmiş meğersem sonra öğrendik pişirtirken. Avdan sonra Muppet ve İlgi ringoya bindiler, Chacky ve ben de seyrettik. Daha doğrusu Chacky resim çekti, ben de düşüp de ringoya tırmanamayan zavallıları toparladım sudan. Akşam giyinip Sait Restorant diye bir yere gittik. Süperdi masalar nerdeyse denizin içinde. Direk Çakıllarda oturuyoruz. Kefalimiz pişirildi geldi falan. Abandık mezeye.

Yemek sonrası Göltürkbüküköymezrabilmemne denen yere gittik. Arkadaşımız ordaymış, liseden CyberBug. Zavallım Havana’nın yanında bir evde kalıyor. Sabaha kadar güm güm. Yalnız işin komiği biz gelmeden evvel dama çıkmaya kalkışmışlar alttaki komşu merdivenin tıngırtısına uyuz olup, “gürültü etmeyin çocuk uyuyor” demiş. Oha yani. Gittik uyuduk sonra. Bakkala misket sordum. Nöbetçi kırtasiyeye bak dedi. Sanırım dalga geçti. Ama Muppet inandı bu hikâyeye.

02.08.2002

Bodrumun kıyısını geze geze Bodrum’a vardık. Misket yok yok yok. Köy bakkalı, burada olmaz köyde olur dedi. Memleket insanı iyicen kendini metropollü yapmış yahu. Bodrumun içinde gezinip misket aradık. Sonunda yuvarlak nazar boncuğunda karar kıldık. Bodrum leş gibiydi ve sıcaktı. Fitil olmuştum. Benzin aldık, 548 km yapmışız. Kaç litre aldık bakmadım. Yandım Çavuş’ta çöp şiş yeyip, İzmir-Aydın otobanına girdik. Bu sefer de ıstavroz çıkardım.

İzmir’in içinden geçip. Bu seferde İzmir Çeşme otobanına girdik. Urla-Karaburun civarı bri yerde 242 km/h gördük. Diazem yutmadığıma pişman oldum.

Veeeeee….. 17:30 Alaçatı O32 karayolu çıkışı. Gişeler sonrası göbek. Hız herhalde 70 km/h falan. Benim aklım o sırada Rüzgâr pervanelerinde. Resim çekmeye çalışıyorum. Baktım çalı çırpı girdi araya, vazgeçtim. Makineyi kılıfa koydum, çantaya koydum. Lastikler ötmeye başladı. İçimden söylendim. Arka lastikleri kaybetmeye başlamıştık. Chacky direksiyonu içe kırıp sonra nedense frene dokunmuş. Kafayı kaldırdım, aşağıya gidecektik. “Bravo” dedim sessizce. Sırtımı yasladım. Yolun kenarında bir elektrik direği yerde yan duruyormuş, ona dokununca arka taraf zıpladı, çayıra düştük araba 90 derece kıçını sağa atmış. Sonra geri geri kayarak bagajdan hendeğin içine oturduk. Önce birbirimizin iyi olup olmadığını sorduk. Herşey yolunda idi. Chacky ve herbieGTI indi. Ben homurdanarak çantanın açık ağzından saçılıp üstüme başıma dökülen pil mil, CDleri toparladım. İndim. Halk geldi. Chacky’ın Çeşme’de yanına gittiğimiz kuzenleri arandı. Geldiler. Ben o sırada arabanın resimlerini çekiyordum. Bir de baktım ki konduğumuz yerde bir tabela, go–kart pisti varmış. Bizimkilerle gösterdim. Bir anda sinirler boşaldı, makaraları koyverdik. Jandarma geldi gitti. Otoyol Polisi geldi, onların mevkisiymiş. Neyse işte böyleyken böyle

Ilıca’da Chacky’ın kuzeni Evrimin evindeyız. Arabasını da ödünç verdi, bize. Chacky kullanıyor. Ben de geçmişimde işlediğim günah var mı onu kontrol ediyorum bir yandan.

Evrim’ler evi direk bize bıraktılar, akşam parti varmış İzmir’de 34 yaşında falan hzılı yaşayan bir çift. 5 ve 9 yaşında sarışın yeşil gözlü iki adet kızları var, şeker şeyler. Ama bizi görünce kudurdular, ev panayır oldu. Akşam yemek için ufak kuzen Barış’ı da alıp Dalyanköyü’ne gittik. Bizim için öncede kalamar dolma siparişi verilmiş. Öyle her müşteriye yapmıyorlarmış. İyi dedik, hesap biraz pahalı geldi ama spesiyalite işte. 20 adet kalamar dolması 60.000.000 TL. Yemekten sonra Ontur otelin oradaki Le Bouquet’ye gittik. Mekânın işletmecisi herbieGTI’in ayvalıktan kankası Cin Ali. “Tükan”ında bizi bi güzel ağırladı. Masa açtı. Bayağı bir içtik. Hesap istedim gizlice, Cin Ali yakaladı beni. Kovaladı. Hesap geldi. 4 kişi 40 milyon. Sırıttık. Teşekkür edip eve gidip sızdık. Sabah 7de evin sahipleri geldi. Yuh bize be, dedim içimden.

03.08.2002

Sabah uyandık. Chacky ve Barış İzmir’e indi kaza raporu falan almaya. Biz de evde pinekledik. Sonra Ufaklık adlı çekici servise gidip anahtarları bıraktık. Chackyler gelince, Paşalimanı’na gittik. Zıpkınlarla atladık. Sonra sıkıldım. Barış’la çıkıp birer elma şarabı aldık bakkladan, birer de sigara tellendirdik. Etraftaki hatunlardan Barış’a beğenmeye başladık. Eleman hiçbir şeyi beğenmedi. Benim de gözler zaten alıcı gözü değil artık. herbieGTI ve Chacky 4 adet balık vurdular, ikisi yenebilirdi, eve götürdük.

Akşam herbieGTI’i izmir otogara bıraktık. Truva turizm ile Ayvalık yönüne gitti. Aslında Vesaitimizi olaydı,o akşam Ayvalık’taydık. Neyse, biz de Varan’dan Çeşme-İDO-İstanbul bileti aldık. Akşam yemek sonrası İsviçre’den bir arkadaşımız, Chatoque ile buluştuk. Kazadan sonra arayıp Çeşme’de oludunu iletmişti. Neyse gittik Le Bouquet’ye bu sefer içerisi hıncahınç. İçki almaya imkân yok. Bar tıklım tıkış. O ne? Cin Ali bu akşam barmen. Direk Alican’a selam, içkiler anında geldi. Çıtırları orada bırakıp biz moruklar 03:30 gibi çıktık. Ilıca’da pide yedik. Chatoque beni şaşırtarak hepimizin 2 katı yedi. Onu evine bırakıp yattık uyuduk. 04:30, ilk defa bu kadar geç. Ev sahipleri bu sefer Çeşme içinde bir plaj partisindeydiler. Sabah 7-8 arası gelmişler.

04.07.2002

10:45 Varan otobüsü, 45-46 numaralı koltuklar. Chacky ve ben, yol boyunca saçma müzikler dinledik, Lombak okuduk. Chacky gemici halatından anahtarlık yaptı durdu. Bandırma’ya 16:00’da vardık. Feribot 17:15’de. Cumhuriyet meydanında İnegöl restoranda bir iskender 1 de acı soslu inegöl patlattık. Süperdi. Tavsiye ederim size de. 20:00 artık evdeyiz. Vay be, ne hızlı tatildi!