Reha Muhtar’ın ateş hattına çıkardığı mankenlerin ve modacıların anlamsız tartışmalarını dinledim. cemilipekçi falan, stüdyoda saygı gören sayılı tiplerdendi. Fakat tartışmanın dışında bir yerlere yönelmekten kendimi alamadım ve dönüp dönüp Oscar Wilde’ın bir zamanlar vardığı sonuca varmaktan kendimi alamadım. San’at lüzumsuzdur, san’at faydasızdır ya da ne diye çevirirseniz…
Önce şu programa bir dönelim, öncelikle şu mankenlerin prensipleri beni çok sevindirdi, göbeğine kadar açık ve gösünün çoğunu açıkta bırakan dekolte giyiyor, kalçasına kadar yırtmaç giyiyor ama asla göğsünü ya da kalçasını açmıyor. yani o giysi 3 santim kaysa ya da yırtmaç 5 santim açılsa olabilecek birşey. ve bu 3-5 santimlik prensiplere saygı duydum. “göğsün hepsi önemli değil, ama ucu kutsaldır” gibi bir sonuca varıyordular. Kalçasına yapışmış, bütün hatlarını ortaya koyan bir kot şort giyiyordu ama asla kıçını sevgilisinden başkasına açmıyordu. Yani vücudun bütün hatları belli olsa da, “ten rengi kutsaldır ve korunmalıdır”. Prensiplerine hayran kaldım…
Daha sonra seyircilerden biri, orta yaş üstü bir kadın, mankenlere yönelik olarak, ‘her akşam, her kanalda onları görmekten bıktığını, biraz kenara çekilmeleri gerektiğini’ söyledi. Mankenlerin gazetecileri kendileri çağırıyor olmalarını da bütün sorumluluğu onlara yüklemek için yeterli bir sebep olarak ortaya koydu. Ama tabi ki, gazetecilerin her çağrıya gidiyor olmalarının sebebini düşünmeden. Ayrıca bu görüntülerin ana haber bülteninde yayınlanmasına karar veren kişinin ortada duran pek saygıdeğer Reha Muhtar olduğunu düşünmektense, güzel kızcağızları suçlamayı seçti. Tabi bu görüntüler yayınlanıyorsa Reha Muhtarın bile ötesinde bir güç var ki, bu da “talep”tir. Kadın elinde tuttuğu kumandayla kanal değiştiremediğini, çünkü her kanalda aynı şeyin olduğunu söylüyordu. Ama nedense, kumandanın tepesindeki kırmızı tuşa basmak işine gelmiyordu.
bir ara, tesettürlü defile yapan bir adam konuştu ama buna hiç katlanamadım. Zaten tesettürün amacı, kadın güzelliğini genelden saklamak ise, bu giysileri süslemenin ve güzelleştirmenin manasını kesinlikle anlamıyorum. Bu tartışmayı Reha bey biraz kızıştırdıktan sonra ustalıkla kapadı. Zaten orda, söz almak oldukça çaba isteyen bir hale gelmişken, o kadar kısıtlı bir sürede biraz mantıklı bir düşünce ortaya koyabilmek imkansızdı. Aysel Gürel, yaklaşık olarak bu sıralarda, düzgün birşeyler söylemekten vazgeçip soytarılığa başladı…
Sonunda mankenlik mesleğinin onuru ve mankenlerin görevleri üzerine bir tartışmaya gelindi. Mankenlerin görevi, kendilerini değil, üzerlerindeki giysiyi sergilemekti… cemilipekçi transparan ya da maksimum dekolteli de olsa önemli olan, her parçanın üzerinde uzunca uğraşılmış ve emek verilmiş bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. Kesinlikle katılıyorum, aynı leonardo da vinci’nin “mona lisa”sı gibi. aynı monet’nin o adını hatırlamadığım bahar tablosu gibi. Ve de Mozart’ın çeşitli sayılardaki senfonileri gibi.
Estetik ve harmonik. Güzel? öyle olduğu söylenebilir, ama iyi-kötü-güzel-çirkin ve düşünebileceğin yüzlerce diğer sıfat. bunların bir sanat eserini anlatmak için asla kullanılamayacağını düşünüyorum. şimdi sanatın lüzumsuzluğuna bakmak istiyorum.
İnsanlar açlıktan kırılırken, Leonardo da Vinci hepsinden tiksinip, köpekleri besleyip, san’atını icra ediyordu. yüzyıllar sonra, bu büyük eserler büyük müzelerin duvarlarında eleştimenlerin ve sanatseverlerin huzuruna çıkarıldı ve hala, kime ne faydası olduğunu bilmiyorum. Ve biraz daha ileri gidip Oscar Wilde’a bir ekleme yapıyorum, “söyleyecek birşeyi olmayan san’at, gereksizdir.”
Bütün bu senfoniler, akıl sağlığımı rahatlatıyor ve bazen duygularımı hareketlendiriyor ama neden? Söyleyecek hiçbirşeyi yok ve hiçbiryere götürmüyor. Bütün bu estetik güzellikler, dağa taşa ormana bakılarak da yaşanabilir, ya da birilerinin gözlerinin içine. Ama bu, söyleyecek birşeyi yoksa, SANAT GEREKSİZDİR.
yorumlar
sürekli değiştir abi, izleme abi mantığıyla insanların yaklaşmasından bıktım. bu pisliklerden arınmak istiyorum. burada reha muhtar tartışıyorsak reha muhtardan farkımız kalmadı demektir. böğk
Kardeşim bana ne bunlardan? Ben TV seyretmemek için bir karar vermiştim, bu karara uyuyorum. Kararın nedeni de bu türde yayın yapılması. Ben o kadar TV den kaçarken, kendimi mesleğime vermişken, bir molada bakıyorum bunlar TV den fırlamış, hafife bulaşmış.
Ayıp yaaa, allaa allaaaa….
cık cık cık
…gerçekten, program baştan aşağı “gereksiz” bir konuyu tartışmış.. kanallar arasında gezerken o programa ben de denk geldim, denk geldiğim sırada aysel gürel ben 21 yaşındayım diye bi laf söylemişti, güldüm, kanalı değiştirdim. Çok sıkıldım ben artık.. Hep aynı gündem. Hani programda bi teyze demiş, hangi kanala bassam hep aynı şeyler diye, bunun sorumlusu Reha Muhtar’dır, onu izleyenler değil. Çünkü Reha Muhtar, insanların beyinlerini yormadan, konuları çok yüzeysel bir şekilde bizlere sunuyor. Biz de istemsizce bunu kabulleniyoruz! Baktılar ki bu prim yapıyor, herkes bir magazin telaşı içerisinde. Haftanın her günü öyle ya da böyle bir magazin programı var televizyonda. Bu şekilde büyüyen bizlerin geleceğini düşünmek istemiyorum. Eskiden elalem aya çıktı, biz yaya kaldık derlerdi, gelecekte elalem marsa bi koşu gidip gelecek, biz Hande Ataizi’nin memelerini konuşuyor olcaz hala! Kanalı değiştirmekle, TV’yi kapatmakla olmaz bu işler artık. İş çığrından çıktı. Zararın neresinden dönersen kâr olmuyor bu vakitten sonra.
programın tamamını izleşin be kardeşim. getirmeyin böle olayları böle güzel sitelere. uzaklaşalım diye giriyoz bu sitelere. neyse . eywallah ..
Delikanlı gibi çıkıp bunu yapacaksın. Televizyonum yok ama olsaydı çoktan akibeti böyle olmuştu.
Benim sanat konusunda öğrendiklerimden bildiğim şu. Sanatın esas unsuru, sanatçı ya da sanatın kendisi değildir, sanat eseridir. Sanat eseri nedir sorusuna da şöyle bir yanıt kalmış aklımda; birisinin başladığı “şeyi”, o kişi yarım bıraktığında, bir başkası başlangıçtaki kişi gibi tamamlayamayacaksa o bir sanat eseridir. Bunu yapan sanatçıdır. Bu uğraş da sanattır. Tabi bu mutlaka böyledir demiyorum. Ama şunu rahatlıkla söylerim; birisi bana bir eser gösterirse ve ben anlammıyorsam o mutlaka sanat eseridir, hatta mükemmel bir sanat eseridir.
cevaben,
1)sanat, yaratmak bakımından, insanın tanrısal yönüdür. tanrı nedir? diye sorana girişirim.
2)sanat ne işe yarar? diye bir soru sorulamaz aslında, çünkü sanat “estetik”tir. bunu pragmatist olarak sorgulayamazsın.
bu arada höttörölöt yani, oha artık, televizyon izlemek istemiyomuş gelmiş burda karşısına çıkmış… nasıl bir yaklaşım bu ya? tv tartışıyomuşuz burda… hayır ya, bi derdim var ondan bahsediyorum. senin umursamadan geçebilme yeteneğine sahipsen zaten bu yazıyı da televizyon izlemediğin gibi atlayabilirsin. ama illa atlamıcam okucam da kıllık yapıcam diyosanız, gelecek sefere yalan rüzgarının 28 bölümünün özetini vericem, kaçırmayın…
“sanat, yaratmak bakımından, insanın tanrısal yönüdür. tanrı nedir? diye sorana girişirim.” şeklindeki cümlenin baş tarafı güzel bir tanımlama gibi gözüküyor ancak sanatla, insanın dünyadaki diğer yaratım etkinliklerinden farkını ortaya koymakta yetersiz kalıyor. Girişimci bir kişi olman çok güzel ama bu yeteneğini gerekli gereksiz kullandığın kanısındayım.
Sanat gereksiz değildir diyorum ve sanat yaptığını sananlar veya sanatın ne olduğunu bilmeyenler gereksizdir diye ekliyorum.
O televizyon programının neresi sanat’ı tartışıyordu? Mankenlik, televizyonda sürekli gözükmek, vs. sanatla alakasız şeylerdir.
Adamın mankenin üzerine yarattığı kıyafet sanatsal olabilir. Bu olayın televizyonlarda sürekli gösterilmesi erkek milletini (en çok beni) tatmin ettiğindendir. Kahvelerde en çok seyredilen kanal FTV’ken sen bu rating’i göz ardı etmezsin.
Amaç sanat yayınlamak değil, amaç sanat arkasına saklanıp sex programı yayınlamaksa Cemil İpekçi’nin, Mankenlerin, televizyonun ne de kimsenin gereksizliği söz konusu değildir.
Bu arz-talep olayının yanlış gelişmesidir.
Benzer örnek: 70 milyonluk ülkede gazete satabilmek için tencere tava VCD-Player’ı yanında versen de toplam 1.5 milyon (bütün ciddi gazeteler + spor gazeteleri) tiraj yapıyorsan bu gazete gereksiz demek değildir.
Gereksiz olan eğitimsizliktir.
(Best Model yarışmasını izlediniz mi? Kim tek bir tane kıyafet hatırlıyor?)