Eğer bir şehirde, hele bencileyin İstanbul gibi bir metropolde yaşıyorsanız; işlek bir caddeden geçtiğinizde ya da özellikle giysi satan bir pasaja falan daldığınızda, adeta etrafınızı saran nesnelerdir bu cansız şeyler.Yine de, normalde kanıksadığımız, dikkat etmezsek pek gözümüze çarpmayan, bakışlarımız özellikle onları aradığında fark edebileceğimiz ve çokluklarına şaşıracağımız bu vitrin insanları, “varlık”larını hep aramızda; ancak bambaşka bir alemdeymişcesine sürdürürler..
Adları vitrin mankenleri olsa da, mekanın durumuna göre vitrinlerden taşmış, sokaklara kadar yayılmış durumda olduklarını söyleyebiliriz.Bunların, küçük-büyük, kadın-erkek, bakımlı-bakımsız, saçlı-saçsız, kollu-kolsuz hatta kafalı-kafasız olarak binbir çeşiti varsa da, tek görevleri vardır; o da üzerlerine geçirilen giysileri müşterilere göstermektir.Canlı meslektaşları gibi değillerdir; kaprisleri falan yoktur.Üzerlerine ne giydirilirse giydirilsin itiraz etmezler; yazları kürk giydirilse terlemez, kışın bikini giydirilse üşümez, hatta herkesin önünde günlerce çırılçıplak bırakılsalar bile gıkları çıkmaz.Yemezler, içmezler para mara istemeden, kelimenin tam anlamıyla parçalanana kadar çalışırlar.Öte yandan, özellikle “bayan” olanları, biraz da fazlasıyla düzgün ve seksi bedenleri nedeniyle, -ne yazık ki- bir takım kendini bilmez, sapık kişilerin tacizine, hatta tecavüzüne maruz kalmaktadır; ki bu bile onların ne denli ağır şartlarda çalıştıklarını gözler önüne sermektedir.***Kendimi bildim bileli, çocukluktan bugüne değin çevremdeki bu cansız emekçilere hep sempati ve saygı duydum.Bir ay kadar önce, bir fotograf sergisi projesinin çekimleri sırasında, her halleriyle beni etkileyen bu cansız mankenlerin dünyasına duhul olup, onlarla sabah-akşam yoğun bir çalışma içine girdim..Yüzlerce fotograflık çekim çalışmalarında, İstanbul sokaklarında beni şaşkınlıkla izleyenlerle; hatta, -yaptığım işe bir anlam veremediklerinden olsa gerek- özüme sert çıkışlarda bulunan bazı mağaza sahipleriyle karşılaştım.Tüm bu yaşadıklarım ve -bence anlamlı- bir sessizlikle karşılanan -mütevazı- sergi denememden sonra, şimdi de buraya bu yazıyı yazmam, sanırım biraz fazla oldu..Bilemiyorum.. Şu aralar kendimden fena halde şüpheleniyorum a dostlar..Ne olur, aranızdan en azından 1-2 kişi çıksın da; “Üzülme dostum.. Ben de aynen senin gibi düşünmüşümdür hep. Bu acayip şeyler beni de etkilemiştir..” Falan desin.Bildiğin gibi değil, kendimi tamamiyle “yalnız ve tuhaf” hissediyorum, sevgili günlük..