Yıl 1996, üniversitede öğrenciyim. Final tatilinde memlekete geldim ve yeni çıkacağım öğrenci evi için annemin eşyalarını didikliyorum.Kız: Annneee, anneeeciiiim!Anne: Efendim, ne oldu?K: Birşey olmadı da, birşey sormam lazım. Gelir misin?A: Hah, onları niye indirdin?K: Anne bana kilim lazımdı. Dolabı karıştırıken buldum, bu ne?A: Röpdeşambur (bu böyle mi yazılıyordu? Neyse..)K: Görüyorum da, babama geçen yıl bir sürü para verip almadık mı? O daha eskimedi ki! Yoksa ülke röpteşambur üretiminde kısıntıya gidecek, sen de önceden depoluyor musun? eki eki ekiA: Ha ha , pek güldüm. O senin çeyizinden.K: Bak bu komik işte, anne. Bu mavi bornoz da aynı adama -ki o adam her kimse- ait galiba.A: Aynen öyle. Beni oyalama yemek yapmam lazım.K: Dur dur. Son bir şey: anne, bunların ikisi de “large” beden.A: Ne olmuş?K: Ya anne, evleneceğim adamın geniş omuzlu ve en az 1.80 boyunda olacağına dair mutlak bir inanca sahipsin. Ama türk erkeklerinin ortalama boyunun 1.70-1.75 civarında olduğu gerçekliğine kendini alıştırsan iyi olur. Ayrıca ya ben bir pigmeye aşık olursam ne yapacaksın? Hayata mı küseceksin? Yoksa beni canımdan mı bezdireceksin?A: Taze fasulyeyi kır, iyice yıka, fazla suda haşlamadan kavurarak pişir.Bana bak, yemeği sakın eritme. Ben melahat’e kadar gidiyorum. Akşama dönerim.