Medya ablukaya almıştır milletiÇırılçıplak soyunmuş kadın tanklarını, her görenin muhakkak teyakkuza geçeceği kalça ve bacaklardan oluşmuş toplarını çevirip yağmur gibi ahlâksızlık (pardon mermi) yağdırırlar ki çoğunda oruç tutacak mecal bırakmazlar. Sık sık sızma hareketi yapıp, ramazan demeden, oruç demeden, milletin gözüne gözüne, sayısız çıplak göğüs adlı el bombaları fırlatırlar ki isabet eden kaçacak oda, saklanacak delik arar evinde bile.Kaleleri yıkmak için kullandıkları silahları (Medya mahallinin baskıları) birbirine benzese de markalar çok değişiktir; ya meşhur Jennifer Lopez topunu patlatırlar ya röntgenleyerek elde ettikleri yerli yapım bir bikinili. Önceleri Pamela Anderson ve gibilerinin el bombalarıyla hayâyı darmadağın etmeye çalışırlardı, birkaç yıldır, adeta gazete ve ekranlardan fışkırır olduğu için pek tercihte bulunmuyorlar.Muhasarayı 365 gün altı saat devam etmek üzere onlarca yıldır sürdürecek kadar da zalimdir bunlar, Mitralyöz gibi ekranlarını çevirirler ışık gördükleri evlere, kah dedikodularla tararlar, kah falcılık, muskacılık, astroloji ile; kah açılan bacaklar savrulan göğüslerle, kah ‘sanat icra eden kızların’ her santimetrekareleri zangır zangır titreyen rakslarıyla öyle bir ateş yağdırırlar ki alimallah, ne babanın çerçevesini bırakırlar, ne annenin camını.Medya Mahalli baskıya bu kuşatmayla da yetinmez; hiç ara vermeden soğuk savaşın da her tekniğini uygular. Kendi milletinin gözünde İmam-Hatiplileri suçlu, kötü, gerici, yobaz durumuna düşürmeye çalışırlar. Tebdili kıyafet ettirdikleri adamlarına, bir namaza sataşırlar, bir kurbana çatarlar, bir ezanı susturmaya çalışırlar; bir zinayı meşru kılmanın yollarına asfalt olurlar, bir boru olurlar ki içkiler su gibi aksın… Çocukların eline ne geçmiş umursamazlar, ama ille Kur’an Kurslarını almak, gençlerin elinden de Din Derslerini çalmak için canhıraş gayret ederler… Şu mahalleye uzun tırnaklı, süpürgeye binmiş, tepesinden dumanı çıkan canavariçelerden salarlar ki türbanı (türban bahane, tesettürü) yırtsın; öteki mahalleye “sevgili, birlikte çıkma, birlikte yaşama, nikâhsız yaşama, hayatı paylaşma…” tohumları ekerler ki; kenarda köşede, kampusta, lokalde, sinemada, parkta (Engin Ardıç’ın deyişiyle) “yiyişen” kız ve erkekleri çoğaltıp ‘çağdaş yaşama’ ereler…Medya mahallinden estirilen baskının sayısı da bitmez türü de… Her köşeye tepeden tırnağa silah kuşanmış bir adam koymuşlardır… Kimi topları yağlar, kimi el bombalarına barut taşır… Çoğunluğu soğuk savaş için yetiştirilmiş cengâverlerdir; kimi siyaset kılıcıyla her saat her dakika, halkın çok sevdiği liderlere derin yaralar açmaya çalışır, kimi dinin günah dediği hemen her şeyi, inadına güzel, doğru, iyi ve sevimli göstermeye… Kimi köşedeki adamları, yalan-iftira-asparagası zehrini her gün azar azar muhasara ettikleri mahallin içme suyuna katmaktan büyük haz duyar… Hele bazıları hayatın en iğrenç sokaklarında sürten, boyasını silseniz midenizin kabaracağı kadar çirkin insanların, gemisindeki yatındaki, eğlence yeri çıkışlarındaki, plajlarındaki, sahnelerindeki veya yarı açık mekânlarındaki panzehri olmayan zehre bulanmış ‘sanat hançeriyle’ kâh sinelere batarlar, kâh karınlara…
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
artık sen bu saaten sonra olursan onlar da olur heralde, yada olmaz ne bileyim sana bağlı yani
ben şunu okudum. hoşuma gitti…
al birini vur ötekine,
Medya ablukaya almıştır milletiÇırılçıplak soyunmuş kadın tanklarını, her görenin muhakkak teyakkuza geçeceği kalça ve bacaklardan oluşmuş toplarını çevirip yağmur gibi ahlâksızlık (pardon mermi) yağdırırlar ki çoğunda oruç tutacak mecal bırakmazlar. Sık sık sızma hareketi yapıp, ramazan demeden, oruç demeden, milletin gözüne gözüne, sayısız çıplak göğüs adlı el bombaları fırlatırlar ki isabet eden kaçacak oda, saklanacak delik arar evinde bile.Kaleleri yıkmak için kullandıkları silahları (Medya mahallinin baskıları) birbirine benzese de markalar çok değişiktir; ya meşhur Jennifer Lopez topunu patlatırlar ya röntgenleyerek elde ettikleri yerli yapım bir bikinili. Önceleri Pamela Anderson ve gibilerinin el bombalarıyla hayâyı darmadağın etmeye çalışırlardı, birkaç yıldır, adeta gazete ve ekranlardan fışkırır olduğu için pek tercihte bulunmuyorlar.Muhasarayı 365 gün altı saat devam etmek üzere onlarca yıldır sürdürecek kadar da zalimdir bunlar, Mitralyöz gibi ekranlarını çevirirler ışık gördükleri evlere, kah dedikodularla tararlar, kah falcılık, muskacılık, astroloji ile; kah açılan bacaklar savrulan göğüslerle, kah ‘sanat icra eden kızların’ her santimetrekareleri zangır zangır titreyen rakslarıyla öyle bir ateş yağdırırlar ki alimallah, ne babanın çerçevesini bırakırlar, ne annenin camını.Medya Mahalli baskıya bu kuşatmayla da yetinmez; hiç ara vermeden soğuk savaşın da her tekniğini uygular. Kendi milletinin gözünde İmam-Hatiplileri suçlu, kötü, gerici, yobaz durumuna düşürmeye çalışırlar. Tebdili kıyafet ettirdikleri adamlarına, bir namaza sataşırlar, bir kurbana çatarlar, bir ezanı susturmaya çalışırlar; bir zinayı meşru kılmanın yollarına asfalt olurlar, bir boru olurlar ki içkiler su gibi aksın… Çocukların eline ne geçmiş umursamazlar, ama ille Kur’an Kurslarını almak, gençlerin elinden de Din Derslerini çalmak için canhıraş gayret ederler… Şu mahalleye uzun tırnaklı, süpürgeye binmiş, tepesinden dumanı çıkan canavariçelerden salarlar ki türbanı (türban bahane, tesettürü) yırtsın; öteki mahalleye “sevgili, birlikte çıkma, birlikte yaşama, nikâhsız yaşama, hayatı paylaşma…” tohumları ekerler ki; kenarda köşede, kampusta, lokalde, sinemada, parkta (Engin Ardıç’ın deyişiyle) “yiyişen” kız ve erkekleri çoğaltıp ‘çağdaş yaşama’ ereler…Medya mahallinden estirilen baskının sayısı da bitmez türü de… Her köşeye tepeden tırnağa silah kuşanmış bir adam koymuşlardır… Kimi topları yağlar, kimi el bombalarına barut taşır… Çoğunluğu soğuk savaş için yetiştirilmiş cengâverlerdir; kimi siyaset kılıcıyla her saat her dakika, halkın çok sevdiği liderlere derin yaralar açmaya çalışır, kimi dinin günah dediği hemen her şeyi, inadına güzel, doğru, iyi ve sevimli göstermeye… Kimi köşedeki adamları, yalan-iftira-asparagası zehrini her gün azar azar muhasara ettikleri mahallin içme suyuna katmaktan büyük haz duyar… Hele bazıları hayatın en iğrenç sokaklarında sürten, boyasını silseniz midenizin kabaracağı kadar çirkin insanların, gemisindeki yatındaki, eğlence yeri çıkışlarındaki, plajlarındaki, sahnelerindeki veya yarı açık mekânlarındaki panzehri olmayan zehre bulanmış ‘sanat hançeriyle’ kâh sinelere batarlar, kâh karınlara…