İki tarafı fazla kızarmış ekmekle tost yaptım. Ve bir de nescafe. Nescafe’nin çay olmasını dilerdim ama sanki biraz tembelim. Yinede ideal bir kahvaltı ki çoğu zaman bir şey yemem. Odama geçtim ve ekmek kırıntıları için bir gazete aldım önüme. Nescafe’den bir yudum aldığımda sayfadaki harika manken le gözgöze geldim. Hayalüstü görünüyordu incecik beliyle. Onla ilgili tüm haberi anında yuttum.Yazılanlar beni ilgilendirmeyen şeylerdi gerçekte ama resimle ilgileniyorsam yazıylada ilgilenmek zorunda hissediyordum. Bunun böylesi beni sapık yapmaktan alıkoyuyordu. Yan tarafta sevimsiz bir kutu içinde sadece okuyucu makalelerine yer veren bir bölüm vardı. Mankenimin yanında tiksindirici duruyordu. Tost bitmemişti bende okumaya koyuldum. “Doğru yola davet”di makale nin başlığı.Hırslı bir dinci önüne geleni yahudilikle suçluyor , cehennemden bahsediyor , eski türkçesi ile tüm kinini kendi çorbasından içmeyenlere kusuyordu. Bazı din adamlarını kuran-ı anlayamamakla , satılmışlıkla ve yine yahudilikle suçluyordu. Gençliği avarellikle , boş-beleşlikle , aile ye saygısızlıkla ve yahudilere özenmekle suçluyordu. Marx’ı , Darwin’i , Papa’yı yahudilikle suçluyordu. Yahudiliğin en büyük suç olduğuna inanıyordu. Sonrasında ise tüm insanlığı doğru yola davet ediyordu. Aklın yolu birdi.Baya eğlenceliydi yazı komediydi hatta.. Yazının bitiminde sağ tarafta “yarın: doğru yola davet’e cevap” diye reklam verilmişti. Merak ettim. Tarihe baktım. Dünün gazetesiydi. Tost’un bir kısmı hala yanmamış ve hala yenmemişti. Dışarı çıktım gazeteyi aldım , koşarak eve geldim. İlgili sayfayı açtım. Bu sefer ki makaleyi gönderenin nick’i Ateist’di.“Şeytan işe bir günahı kutsallık zırhına sokmakla başlar” diye girmişti yazıya ateist. Bunun Tolstoy’a ait olduğunu bilmiyor gibi gözüküyordu. Sonrasında bir kaç çelişkili kuran ayeti verdi yazıda ve benim soru sormama zaman bırakmadan kendisi sorular sormaya başladı. İyi çalışmıştı dersine ama soruları kim cevaplayacaktı? Ve bir eksiklik vardı. Yazdıklarına dinci kadar inanmıyordu belkide. Sonra onun suçlama aşaması başladı. İnsanları gerçekleri görememekle suçluyordu. Herkesi bu milatlar süren alışkanlığa sahip çıkmakla suçluyordu. Salaklıkla , bilgisizlikle , cahillikle , falanla filanla suçluyordu da suçluyordu. Ona göre de aklın yolu birdi ve sonunda o da tüm insanlığı doğru yola; bilime inanmaya çağırıyordu. İlki kadar değilse bile bu da beni baya eğlendirmişti. Korkunç olan iki yazıda da akla ve mantığa ve bilime dair hiç bir şey gözükmüyordu. Ve iki yazının sahibi de insanlığı doğru yola çağırabilecek kadar kendilerine güveniyordu. Bende bir şeyler söylemek isterdim. Ve evet yaptım. Köşenin mail adresini aldım ve yazmaya başladım.Ne istiyorsunuz diye girdim yazıya. Ben kimseyi bir yere davet etmekten , tavsiye etmekten , telkin etmekten hoşlanmıyordum. Kimseyi doğru yolda görmek istemiyordum belki.. Herkesin yolu kendine doğruydu ya.. Belki aklın yolu sadece burda birdi. Bir tarafı tanrıya inanmak için örgütlenmenin salakça olduğundan bahsederek suçladım. Diğer tarafı ise olmadığına inandıkları bir şeyi suçluyor olmakla suçladım. ilk örneğim Niçe’ydi. Tanrı öldü. Eyvallah. O zaman o kadar şiiri kime yazdın diye sorarlar adama.. Neyse Niçe belkide bizlerle alay ediyordu. En azından hiç birimizin yolu Niçe’yi ilgilendirmiyordu. Ateistler Kuran’dan ayetler seçerek bak ‘çürük,çürük’ diyorlardı. Deistler Darwinin kabul görmemiş teorilerini alıp bak ‘çürük,çürük’ diyorlardı. İki tarafda farkında olmadan birbirlerine ne kadar çok benzemeye başlıyordu. Ve en önemli bölüm ‘bize ne’ idi. Bananeydi ya.. Ödül ve ceza kavramı somut ,gerçek yaşam parçalarında bile etki yaratmıyordu bende.. Şimdi kim değiştirebilir beni sisli gözüken cennet , cehennemle.. Ama buna inanan insanların inanmalarının bence bir sakıncası yok. Bununla birlikte Öküz’ün kutsallığına , Turgut Özal’a , Amerika’nın götürdüğü barışlarada inanmalarının sakıncası yok.İnsanların salaklığı ile sessiz sessiz fıkralar üretiyorum. Benim doğru yolum bu. Aksi halde deli’nin kuyuya attığı taşı çıkarmaya çalışan delilerden farkım kalmaz. Benim davet edebilcek kadar inandığım şey aslında cesaret onur gibi kavramlar da gerektirmiyor. Bu yüzden susuyorum belki… Hayat kısa , gerek yok kasmaya yaşa sadece yaşa….Evet moruk(yazımda okuyucuyla samimi olmak için moruk diyorum) “Benimde aklımda. Ya bir yaratıcı varsa? Ya sürdüğümüz yaşamı sorgulayacak bir mahkeme varsa? Bana göre bir yaratıcı varsa ve tanınmak isterse çelişkisiz bir şekildekendisini sunar bize.. Ve öbür dünya için kendi içimde yarattığım iyi-kötü kavramının belirleyici olduğunu düşünürüm. Yok eğer işe yaramazsa Cennetin bana göre olmadığını , Tanrı’nın hata yaptığını ve belkide o kadar da iyi biri olmadığını düşünürüm. Tuhaf ama benim kafam öyle çalışır. Dahası YA TANRI VARSA, ya intihar etmişse ,YA TANRI VARSA , benden daha yetenekli değilse, YA TANRI VARSA , kör,sağır,dilsizse… Sizlere bir önerim yok ama hepinizin kurallar yerine içinizde var olan iyi kötü kavramını takip etmesini isterdim.. Ve taklid etmemenizi ,Ve tenkit etmemenizi ,Ve ön yargıyla bakmamanızı.. Belki aklın yolu birden fazladır sonsuz kadar…” diyerek bitirdim yazıyı.Yayınladılar mı bilmiyorum. Bir daha almadım gazete.. Uzun zaman oldu tabii . Şimdi türban tartışmaları var ya aklıma geldi. Bir kızın saçını görerek tahrik olan erkek var mıdır çok merak ediyorum. Bir kumaş parçasının Cumhuriyet’i yıkacak olmasına inanan var mı onu da merak ediyorum. Türban’la ilgili tek gerçek şu ayrımcılık yaratacaktır. Ama kovulana kadar üniversite okuyan biri olarak üniversite’de oldukça fazla ayrımcılık gördüm. Bir eksik bir fazla bir şeyin değişeceğini sanmıyorum. Bu benim sorunum değil. yetmiş milyonun sorunu olduğuna da inanmak gerçekçi gelmiyor. Evet çarşaflı kadınlara , uzun sakallı adamlara karşı önyargılıyım ve şeriatçı bir toplumda yaşamak istemem. Ama şu anki yaşadığım toplumdan da memnun değilim. Yinede ortada bir tehlike göremiyorum. Olanlar sadece gülünç geliyor bana.. Ve insanların sorunlarının o kadar da büyük olmadığını düşünmeye başlıyorum. Kayıtsız kalıyorum. Belkide bencilliğimden.. Hele bir içkiyi yasaklamaya kalksınlar bakın o zaman nasıl elimde hafif makineli tüfekle dağlardayım. Dördüncü biramdayım henüz. Ay gece ile başını örtmüş… Cennet , Cehenneme farketmiyor.. Alkolü seviyorum.. Bir de patates kızartabilsem…