Sinemada teknoloji gelişip, her türlü görselliğe hizmet eden imkanlar ortaya çıktıkça bir yandan da yaratıcılığı zorlamak için kendine güç kurallar koyan sinemacılar çıktı. Lars Von Trier‘nin Dogma‘sı bunlar arasında en bilineni. Trier biraz şaka biraz ciddi bir manifesto oluşturarak bundan sonra filmlerinde cinayet sahneleri gibi ‘gerçekten’ canlandırılamayak sahnelere, yapay ışığa yer vermeyeceğini, perdedeki her şeyin ‘gerçek’ olacağını (seks sahneleri dahil) ve bunun gibi daha pek çok zorlu kuralı içeren Dogma akımını başlattı. Daha sonra çekilen Dogma filmlerinde bu kurallar bir bir çiğnendi tabi ama sinema tarihine oldukça ilginç filmler de kazandırılmış oldu.Konuya burdan girdim çünkü Conversation With The Other Woman‘da günümüz sinemasında kullanılan küçük kurallardan birini koymuş kendine. Ekranı ikiye bölmüş ve bütün film boyunca aradaki çizgiyi asla kaldırmamış (son sahnede kalkmış gibi ama emin olamıyoruz). Split screen denen bu tekniğin, dörde bölünmüş ve çok daha karmaşık versiyonunu Timecode filminde görmüş ve açıkçası zorlama bir yöntem olduğunu düşünmüştüm. Çünkü o filmde dört ayrı karakterin hayatını takip etmenin zorluğu dışında bir katkısı yoktu filme split screen’in. Ancak Conversation With The Other Woman konusu itibariyle de görsel seçimine hayli uygun.Bir düğünde karşılaşan, birbirlerini eskiden tanıdıklarını sezdiğimiz ama ilişkilerinin derecesini film ilerledikçe öğrendiğimiz bir one night stand hikayesi anlatılıyor. İki karakter birbirinin hayatına bir geceliğine girdiklerinden de aralarındaki çizgi asla kalkmıyor. Yaşananlar iki bakıştan verilirken bir yandan da her karakterin aklından geçen ihtimaller (öyle olmasa ne olurdu gibi), anılar ve aynı sahnelerin farklı tekrarlrı gösteriliyor. Neredeyse gerçek zamanlı denebilecek bir zaman dilimini anlattığından olaylar akıp geçiyor. Daha doğrusu ortada yaşanan bir an var sadece. Biraz da geçmişin hesaplaşması.Filmin romantizmi klişelerin oldukça dışında zaten filmin adından da belli olduğu üzere bu ilişki genelgeçer kurallara göre ‘yasak'(other woman burada birlikte olunan resmi kadının dışındaki kadın, ikinci kadın anlamında kullanılıyor.) olarak niteleniyor.

Böyle kendisine kısıtlı imkan koşulları koymuş filmlerde oyunculuklar çok önemlidir. Zira seyirci etraftakilerden çok ana karakterlerin eylemlerine hapsedilir. C.W.T.A.W.’da kendi kariyerlerinde oldukça başarılı işler çıkaran Aaron Eckhart ve Helena Bonham Carter bir ikili olarak oldukça başarılılar. Filmin zekice diyalogları Helena Bonham Carter’ın ağzından dökülürken gerçekten çok sahici bir hikaye izlediğimizi hissediyoruz.Not: Split screen tekniğinde yapılmış filmlere meraklıysanız ya da değilseniz bile Bruce McDonald‘ın The Tracey Fragments filmini şiddetle tavsiye ederim.