bildirgec.org

Ouija

11 yıl önce üye olmuş, 4 yazı yazmış. 0 yorum yazmış.

Nabokov da Nabokov

Ouija | 20 December 2006 16:06

Aslen benim değil de bir arkadaşımın zihin açıklığının sonucunda ortaya çıkan ve bana “vay be biz aynı kitabı mı okuduk şimdi?” dedirten bir yorumdur. Lolita da asıl mağdur olanın ihtiyar adamdır, çünkü küçük kız adamı parmağında oynatmakta, ince eziyet etmektedir. Bizim ihtiyar romanda eski Avrupa’yı temsil ederken, ufaklık da Amerika’yı sembolize etmektedir. İhtiyar Avrupa Amerika’ya duyduğu hayranlığın esaretinde yollara düşmekte, şımarık hoppa ve çıtır Amerika’nın oyuncağı olmaktadır. Bence bu yorum İhtiyarımızın bütün ağdalı ve aşırı aristokrat tavrını da açıklamaktadır.

Dönmedolap

Ouija | 18 December 2006 20:54

Kuşak kuşak boğazımıza sarılan halkaların boyunduruğunda yaşamaya çalışıyoruz günleri. Ölmek bile daha sahici sanki sevmekten. Sahip oldupumuz ve sırtımızı yasladığımız gerçek duvarların yıkılmasına rağmen bizden beklenen ayakta kalma zorunluluğu ayıp değil de ne? Yoksa hiç sahip olmadık da hepsi kocaman iri bir şaka mıydı? Her durakta biraz daha aşağı inen bir vasıta mıydı içinde oturduğumuz vagon? Bizse bir yere gidiyor sanmıştık kendimizi. Gerçeğe de kimse alıştırmadı bizi. Aniden ev kıyafetlerimizle, pijamalarımızla, dağınık saç, bozulmuş makyajla kalakaldık sokağın ortasında. Karşı pencerede görüp de el salladığımız, O da bize el sallayınca sevindiğimiz insanın kendi aksimizden başka bir şey olmaması yüz kızartıcı bir suç sanki. İşin kötüsü herkes farkındaymış da bıyık altından gülmelerle seyretmişler seni kıs kıs… hep günün gelmesi ve devranın dönmesi umudu ile göğüs gerdik günlere. peki umut kalmayınca nereye varacak bu işin sonu? Sığındığımız metaforlar ve kurduğumuz şifreler çözülünce ne olacak peki? Bunca cevapsız soruyla nasıl başa çıkacağız, derken yeni bir soru cümlesi kurmak da hazin tabii. Kurduğun ve gizli anlamlarla bezediğin cümlelerin öğelerine ayrılması, ayrılabilmesi gibi biraz da. Hep senin kurdukların ve dönmedolap. Çok uzun bir yol katedersin, gidilmemiş değildir o yollar, görmüşsündür; alçaktan, yakından, uzaktan, yüksekten, altmış derece, onbeş derece, görmek istediğin ve görebileceğin her şeyi. Oysa bir anda duracaktır herşey ve biletini kestirdiğin ilk nokta, başlangıç noktan, bitiş noktandır aynı zamanda.

Al Sana!

Ouija | 18 December 2006 20:29

Sonsuza giden doğruda bulunduğun nokta nerede? Başka noktaları kesiyor olmayasın? “I’m the left eye, you’re the right” demeden de anlamlı mı herşey? Gördüğünle kıyasladığın herşeyin sadece görebildiğin olması ne hazin. Ya göremediklerin? Senden saklananlar, kapı arkasında duranlar. Senin sakladıkların kapı arkasına koydukların? Psyco, tribal, trance… Nedir ki; bir etiket. Neysen O’sun. Kimse bilmese de ya sen? Cibiliyetini görmek nasıl zevkli mi? Kendi bokunu kendi parmağınla karıştırırken yüzzüne yapıştırdığın sırıtışı nereden çaldın peki?
Katil gibi dolaşıyorsun işlediğin gizli cinayetin mahalinde. Fiziki bütünlük nedir ki? Çıkmadığın bir yere girmediğin için gurur duyuyorsun kendinle. Sokağa çıkıp her önüne gelene vermekle arsındaki ne fark var ki? Fark yok. Zaten veriyorsun. Boktan işler yapıp ellerindeki pisliği üzerine silmeye çalışıyorsun bir salak gibi. Denilenlerin ötesinde denilmek istenenleri hiç sorgulamadan kabullenmeye hazırsın. Oysa hiç bir şey o kadar basit değil. Sadece sensin basit olan. Şifreleri çözmeden izleymezsin o filmi. Birdecoder da çok pahalı ve zahmetli değil mi? Sahtekar seni! Gününü göreceksin!

dönüş

Ouija | 18 December 2006 19:39

Vakit yok. Aşka ve acıya vakit yok. Öyle derin derin eski zamanlardaki gibi sabahlamacı acılara vakit yok. Nasıl olacak ki o iş öyle? Sabah uyanınca ve ya uyanmaya ne gerek, devam etmeye çalışınca güne gidebilecek misin bakalım işe? “Ah canım. Sen bugün dinlen” derler mi adama. Her dakika dikkatli ve her dakika temkinli ve sakin ve şahane ve düzgün, düpedüzgün olmalı. O iyi cinsten en parlağından. Öyle ki bu kadar şahaneliğe ancak yaşayabilesin. Ancak nefes alıp verebilesin ve idame ettirebilesin hayatını. Ve zaten tahammülü de kalmadı hislerin. En ufak pürüzde bezmeye pek hevesli. Öyle adanamaz artık yıllar elaleme, zira gittikçe azalmakta ve unutmamak lazım teori der ki az olan kıymetlidir. Evvelden sorun sayılmayacak şeyler “Hadi be” kıvamında değerlendirilmeye hak kazanıyor gün geçtikçe. Artık herkes daha yorgun ve “Ben biliyorum bu hikayeyi”ci. Kime ne kaldı ki yaşanacak? Ne kadar farklı olabilir yenileri? Elbette umutluyuz, ama neye? Ne kadar değişti hikayeleri? Acılar bile biçim değiştirdi, hız kazandı. Yine varlar, ama vakit kaybı olmasın diye ilk günden başlıyorlar. Sen paşa paşa üzül en baştan, sonra şaşırma sakın ha. Zorlamak mı lazım sanki. Her gidene yol vermemek mi lazım? Zorla da güzellik olmaz ki? Yoksa olur mu? Ya oluyorsa ve benim bundan haberim yoksa? Kadere inanmak zaten hata mıydı? Ama sanki hala yapabilecek bir şey yok. O büyülü senkronun kendiliğinden oluşmasını ve herşeyin o ruhani müthiş uyum içinde ve tabii ki doğanın emrettiği mucizeyle gerçekleşmesini beklemekten başka yapacak bir şey yok. Bence yok. Benim için yok. Olacaksa öyle olmalı. Cehennemden gelmeli. Gerçeklerden geçmeli ve sirayet etmeli tamamen. Ve kelimeleri hiçe saymalı. Boş olmalı bunların hepsi. Anlatılamamalı.Öyleydi bir zamanlar. ve yine bir umut günün birinde tekrar öyle olacaklar. Biliyorum.