bildirgec.org

oky

11 yıl önce üye olmuş, 211 yazı yazmış. 865 yorum yazmış.

o zaman gitme lan !

oky | 01 August 2003 05:56

tatil sıradan bir şey değildir. belki de ben dar kafalıyım. ama tatil sıradan bir şey değildir. tatile gidiyosun az sonra saat 7’de.

ailen zorluyo seni sen gitmek istemiyosun. az önce sana mesaj çektim. “‘herşey şakaydı aşkım sensiz ben hiç tatile gidermiyim’ diycekmişsin gibi bi his var içimde” diye. “bu tatile gitmek istemediğimi biliyosun, mecburum” diye cevap yazdın. gitme lan o zaman. istemiyosan gitme. gitmesin be günlük. tatil sıradan bir şey değil. tatil çeşitli duygu hormonların sürekli salgılama işlemini hızlandırdığı bir şey. tatil sıradan bir şey değil. sen beni tatille aldatıyosun be sevgili. sana aşık mıyım, yoksa alışkanlık mı bilemiyorum. ama bu tatil çok ağır kaldıramıyorum. aa bu arada şiir yazmıyorum ama kafiye oldu gibi. neyse. tatil sıradan bir şey değil. tıpkı sevmek gibi. benim tatile gitmeni istemediğimi biliyosun. sen de gitmek istemiyosun. o zaman gitme lan. karşı çık ailene. o bok kafalılar topluğuna karşı çık. ne lan bu. zaten görüştürmüyolar. gazi osman paşadan kızla çıkmıycam diye yemin etmiştim. ama çıkıyorum senle. bi sene olcak nerdeyse. gazi osman paşalılar böyle kişiler. görüştürmezler kızlarını erkeklerle. ne boktan bişey bu. geçen gün bisiklet kiralamak istedim. ama bulamadım bisiklet kiralancak yer. çok istedim. kiralayamadım. istediğim hiç bişey olmuyo. boğaziçi felsefe istedim yüzdelik dilim değişti olmuyo. tatile gitmeni istemiyorum gidiyosun. gitme işte. tatil sıradan bi şey değil çünkü. gidersen eğer. ben de odtü felsefe’yi yazıp ankara’ya gitmezsem. ne oliyim!

Saçmalıklar – 18

oky | 19 July 2003 01:42

çok yaşa!

gazetelerde okuyorum hep; bilimadamları hapşırık ile orgazm arasında çok ince bir çizgi olduğundan dem vuruyorlar. ikisinden de alınan zevkin birbirine yaklaşık bir seviyede olduğunu söylüyorlar. bana sorulursa eğer, en büyük ortak noktaları, eyleme geçmeden bir kaç saniye evvel farkedilebilmeleri.

galiba gazetelerde hapşırıkla ilgili çok haber çıkıyor. bir kadın mesela hapşırığımı tutayım derken felç oluvermiş. buradan, hapşırığın tutulmaması gereken bir şey olduğu ortaya çıkıyor. ancak elbet haklı bir gerekçesi vardır kadının. topluluk arasındaydi belki. yargısız infaz hiç yakışmamış doğrusu.

Saçmalıklar – 17

oky | 16 July 2003 04:30

taşınıyoruz.

birkaç saat sonra. şu an saat gecenin iki’si. bazıları sabahın iki’si de diyebiliyor. daha artistik olduğu kesin. taşıma kamyonu sabah saat yedi’de gelecek. ben de buna sabahın körü diyorum. pek artistik değil halbuki.

evin şimdiki hali, eşyası pek olmayan bir öğrenci evine benziyor. marketlerden yalvar yakar aldığımız kolilerin içine koyduk çoğu eşyayı. gardolaplar sökülü halde. hatta buzdolabı çalışmıyor. bu çok tuhaf bence. buzdolabı ancak çok özel durumlarda çalışmaz çünkü. bu sebepten dolayı az önce dört tane dondurma yedim. canım dondurma istemişti ve bonkör ben, evin diğer fertlerine de dondurma aldım. kendiminkini yedikten sonra diğerlerini dolaba koydum. baktım, dolap çalışmıyor. önce biraz şans tanıdım dondurmalara. ama bir yere giden bizimkilerin geleceği yoktu. dondurmaların sıvı baza geçmelerine ramak kala, hepsini yedim ben de. durumdan çok da şikayetçi sayılmazdım. keşke dört tane daha ucuz dondurma yerine iki tane magnum alsaymışım.

Saçmalıklar – 16

oky | 28 May 2003 22:50

sokakta yürürken dükkan camlarında falan kendimi inceliyorum.

acaba dış görünüşüm düşündüğüm gibi mi yoksa farklı mı? ama öyle camlara doğru tamamen dönmüyorum. kafamı otuz ila elli derece arasında değişen oranlarda çeviriyorum sadece. gözlerim, çeperlerine mümkün olduğunca yaslanarak en büyük çabayı sarf ediyor bu işte. genelde orantılara dikka ediyorum. tişörtümün uzunluğu ile pantolonumun bolluğu uyumlu mu, seçmiş olduğum renkler ahenkli mi diye. arabanın camlarında da yapıyorum bunu. bazen bir sefer kesmiyor, sokak boyunca kendimi izliyorum. yansımanın netliği ışığın yoğunluğuna göre değişiyor. mesela bir araba camına bakıyorum, tam olarak görünmüyor, hiç paniklemeden sabrediyorum bir diğerine yürüyene dek. bir de araba markaları değiştikçe camların yere olan eğimleri de değiştiği için, benim de camlara olan uzaklığımı iyi ayarlamam lazım. ne kadar dikse o kadar uzak olmak daha verimli. diklik azaldıkça yakınlaşmam gerek. hangi markaydı hatırlamıyorum ama bir marka var ve o kadar eğimli ki camı, ne zaman ona denk gelsem kendimi bu işe fazla kaptırıp kafamı resmen sokuyorum cama, ancak görebiliyorum kendimi. aynalı cam kadar hiçbiri güzel olmuyor ama. bununla ilgili bir anım bile var. sivilcemi sıkıyordum bir keresinde bu aynalı camla kaplı dükkanın önünde. tabi tam bir ayna niteliğinde değil bu camlar. insanın gözü koyuluğa alışınca içeriyi de seçebiliyor. sivilcemi patlatmaya çok yaklaştığım bir anda, benim de gözlerim alışmıştı. içerde birkaç kişi beni izliyordu kapalı olduğunu sandığım dükkanda. hiç vakit kaybetmeden hızlı adımlarla muhitten uzaklaştım. bu, ince tül perdeli bir evde ışıkları açmaya benziyor. sen dışarıyı göremiyorsun ancak dışarıdan bakan biri adeta canlı yayın izliyor.

Saçmalıklar – 15

oky | 09 March 2003 23:50

karanlıkta ve yalnızken insan çok farklı duyguları ziyaret ediyor.

illa ikisi de olmak zorunda değil gerçi. karanlıkta ve yalnız değilken veya karanlıkta değilken ama yanlızken de bu olabiliyor. yine de ikisi birden olunca daha anlamlı oluyor. ne bileyim mesela aileyle birlikteyken insan güncelliğe kayıyor. çok duygusal olamıyor. bir dizi başlıyor örneğin, sıyrılıveriyor insan melankoliden. ha bu arada uzaktan kumanda diye bir şey yoktu eskiden. düşünsenize, insanlar kanalı değiştirmek için yerinden kalkıyordu. bir şeyi izleyebilmek için emek harcıyorlardı. o vakit izledikleri şey daha bir anlamlı oluyordu bence. ama bir de günümüze bakın, kumandaya uzanmak için bazen gömüldüğüm koltuktan doğrulmam gerekiyor, onu da yapamıyorum üşengeçlikten, mahkum oluyorum halihazırda açık olan kanala. üçlü koltukta uzanırken mesela, kumanda eğer ayaklarımın olduğu taraftaysa, önce biraz debeleniyorum ayaklarımla kumandayı ellerime ulaştırabilmek için. belki daha çok enerji harcıyorum ama bu daha kolay geliyor bana. baktım olmadı, kendimi kandırıyorum bu sefer de. aslında o kadar da kötü bir kanal olmadığını düşünüyorum açık olanın, mutlaka güzel bir program başlar şimdi diye ümit ediyorum. kumanda beni kumanda ediyor aslında da haberim yok. tıpkı komando kumandanı gibi. otobüs şoförü gibi.

Saçmalıklar – 14

oky | 02 March 2003 19:42

–zaman aşımı–

yok efendim bu kadar az kelimeyle blog olmazmış, yok efendim yazacak en az 50 kemileye ihtiyaç duyuyormuşuz. yahu ben nerden bulayım 50 tane kelime. dile kolay, 50 kelime! allahtan korkun be! ah ben nerden bulayım ha 50 kelimeyi? nerden?! nerden?! nerden… (lan denedim hala olmamış bunları da koyayım madem öyle)

–zaman aşımı–

Saçmalıklar – 13

oky | 02 March 2003 04:50

şimdi dobra dobra söyleyeyim, yarın dershane var.

saat sabahın üç ve buçuğu. ikilemde kaldım. ya şimdi yatıp sabah dokuzda büyük zahmetlerle uyanıcam. ya da hiç uyumıycam o vakte kadar, uykum gelecek biliyorum, ama dayanıcam ve böylece sabah erken kalkmak zorunda kalmıycam. galiba psikologlar bu gibi ikilem kararsızlıklarında her iki şıkkın da olumlu ve olumsuz yönlerini bir yere yazıp hastalarından mukayese etmelerini isitiyorlar.

birincisinden açıkcası korkuyorum. çünkü beş saatlik uykunun ardından hem de pazar sabahı erkenden kalkmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. hayattaki en zayıf noktam bu. gerçi param pek yok, ama olsa hepsini verebilirim sabahları sıcacık yatağımdan çıkmamak için. hatta evi hipotek ettirip senet bile imzalarım. yaparım. bu özelliğim kötülerin eline geçerse çok başım ağrır. tamam, belki bir anlık acı, en azından yüzümü yıkayana kadar ama yok, yine de korkuyorum. ne yalan diyeyim.