bildirgec.org

massay

11 yıl önce üye olmuş, 33 yazı yazmış. 318 yorum yazmış.

mezarı yapılan ağaç

massay | 06 October 2009 09:22

Nijer’de 17-22 kuzey enlem dereceleri arasında ve Agadez kentinin doğusunda Sahra’nın mutlak çöl niteliği taşıyan Tenere bölgesi; sessizlik, susuzluk ve yalnızlık toprağıdır.
Tenere, Targui kabilesinin dilinde “apayrı bölge” anlamına gelir. Renkli Nijer haritasında sarı renkle gösterilen Tenere çöl bölgesinin ortasında “Tenere Ağacı” adıyla mavi bir nokta vardır.
İşte bu noktada, bütün kaşiflerin bahsettiği ve yer aldığı çöl bölgesinin tamamında merkezi bir yer görevi yapan, şaşırtıcı bir ağaç bulunmaktadır. Ağacın hemen yanında 1938 kış döneminde bir kuyu kazılır ve dibi 36 metrede bulunan, fazlaca ümit vermeyen bir su kaynağına rastlanır. Söz konusu su kaynağını bulmak için ağacın köklerinin toprak yüzeyinden 33 metreden fazla bir derinliğe indiği anlaşılır. 4 metre boyundaki; kısa, çatallı iki gövdeden oluşan bu ağaç, “acacia albida” diye bilinen akasya ağacıdır.
Şemsiye şeklinde bir tepe çatısına sahip, hafif maviye çalan gri yapraklarıyla kurak mevsim süresince sadece bu ağaç, insan ve hayvan tüm canlılara değerli bir gölge sağlamaktadır. Odunu mükemmel olan bu ağacın, yaprakları ve meyveleri sürülerin güç besin bulunan haftalarda beslenmesine yardımcı olur.

Tenere ağacı artık yok. Yanlış manevra yapanve koyun taşıyan bir kamyon, bu ağacı devirir. Nijer’in başkenti Niamey’de bulunan milli müze, bu efsanevi ağaçtan artakalanları toplar ve ağaca bir kabir yapılır. Ağacın yıldönümünde özel pul basımı yapılır.
Ağacın bulunduğu yere ise, her sonbaharda pası kaybolan metal bir ağaç ve yan tarafına da dikenli telle çevrili üç çalı dikilir. Bunlar herhalde güzel ve yalnız “Tenere ağacı” geleneğini sürdürecektir.

dumas ve üç silahşörler

massay | 02 October 2009 16:45

Alexandre Dumas, “Üç Silahşörler” in yazarı.
Dumas deyince üç silahşör, macera ve “ Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için.”sözü akla gelir.
Dumas, 1802 yılında Fransa’da doğar. Annesi, Fransız sömürgesi Santa Domingo’lu bir zenci, babası melezdir. Zira Dumas’ta bu sebeplerden esmer tene sahiptir. Bu durum çocukluğu ve gençliğinde kendisi ve ailesiyle alay edilmesine, aşağılanmasına, ırkçı saldırılara maruz kalmasına sebep olmuştur. Dumas, bu yıllarda babasının melez olmasına rağmen Fransız ordusunda generalliğe kadar yükselmesiyle teselli bulur. Babasının esmerliğine karşın açmış olduğu savaşı kazanması, ileride ünlü olacağını bilen Dumas’ın, “ Beyaz olsaydım, savaşçı olamazdım” cümlesindeki özgüvenin alt yapısını oluşturur.
Taşrada eğitimini bitirip, Paris’te hukuk öğrenimi görür. Noter kâtipliği yapar. Akabinde, geleceğin Fransa Kralı olacak Dük Louis Phillipe’nin hizmetine girer.
Edebiyata ilk adımı oyun yazarı olarak atar. Oyunları büyük beğeni toplar. Sonra, kendisinin tarihsel roman olarak adlandırdığı, ancak aşk ve maceranın içine tarihi kattığı romanlarını yazmaya başlar. Bu romanlar, oyunlarından daha çok beğenilir.

Kalashlar

massay | 02 October 2009 10:52

Kalaşlar, (kalash) bulundukları bölgeye nazaran fiziksel, dinsel, kültürel, ekonomik yönleriyle şaşırtıcı boyutta farklılıkları olan bir halk.
Afganistan’da, başkent Kabil’in kuzeydoğusunda, eski adıyla Kafiristan bölgesinde (yeni adıyla Nuristan bölgesinde), Hindikuş dağlarında bulunan Çitral’in üç vadisinde, denizden yaklaşık 3000 metre yükseklikte yaşıyorlar.

Bu bölgeye Kafiristan denmesinin sebebi, Kalaş halkının animist inançlara sahip olması, tevhid inancına girmemiş olmalarıdır.

Muhafazakar İslamcı kültürün baskın olduğu komşu bölgeler tarafından Kalaşlar, kafir olarak görülürler. Zira yaşadıkları bölge de kafirlerin ülkesidir.

Geçen yüzyıla kadar, sahip olduğu coğrafya dolayısıyla fethedilemeyen bölge, 1895 yılında Afganistan emiri Abdurrahman Han tarafından ele geçirilince, hem Müslümanlaştırma yoluna gidilmiş, hem de bölgenin ismi Nuristan (Işık ülkesi) olarak değiştirilmiştir.

Kalaşların bir kısmı Müslümanlığa geçmiştir, bir kısmı da kendi kimliklerini, dinlerini, mitolojik ve kültürel ritüellerini yaşamaya devam etmektedirler.

Kalaşların nüfusunun gerçek bir rakamla ifade edilmesi mümkün değildir.

mahsun oscar

massay | 26 September 2009 12:18

Ülkemizde Yabancı dilde en iyi film oscar’ı kategorisinde aday adayı olmak, yabancı dilde en iyi film oscar’ ı kazanmak gibi gurur ve ihtişamla karşılanıyor.
Bunun nedeni daha önce yabancı dilde en iyi film oscar’ ı kategorisinde aday bile olamamızdır diye düşünülebilir.
Her yıl Kültür Bakanlığı nezdinde seçici bir kurul toplanıyor. “oscar’ a hangi filmi gönderelim”
kararını vermek için kurul bu yıl, 13 kişiden oluşturuldu. Bu kişiler kurulun karar vereceği toplantı salonunda dev plazma ekran karşısında toplanıp mesaileri dahilinde aday adayı olabilecek filmleri izlediler. İşlerinin ciddiyeti ve sözkonusu toplantı salonunun sinema salonu olmadığını bilmelerinden dolayı patlamış mısır, soğuk içecek -özellikle limonlu kivi konsantre- içemediler. Bu vahim durumun kararlarını ne ölçüde etkilediğini bilememenin vahameti de yüklenince sırtlarına Bakanlıktan bu durumun çözümü ile ilgili bir kurul toplamasını ivedi tarafıyla talep etmiş olabilirler.

İzledikleri filmler ise;* Güneşi gördüm / Mahsun Kımızıgül* Gökten üç elma düştü / Raşit Çelikezer* 11’e 10 kala / Pelin Esmer* Güz sancısı / Tomris Giritlioğlu* Usta / Bahadır Karataş* Hadigari / Cumhur Harun Özakıncı* Sonbahar / Özcan alper* Pandora’nın kutusu / Yeşim Ustaoğlu* Nokta / Derviş Zaim* Issız Adam / Çağan Irmak* Karanlıktakiler / Çağan Irmak* Kıskanmak / Zeki Demirkubuz
* Mommo kız kardeşim / Atalay Taşdiken
Güneşi gördüm bu kuruldan yedi oy aldı. Nokta 6 oy aldı. Diğer filmler hiç oy alamadılar ama aday adayının adayı olmakta hiç yabana atılamaz diye düşünmeye başlamış olmalılar.
Nihayetinde bu yıl Oscar aday adayı olarak Güneşi gördüm filmine karar verildi. filmi gibi kendi gibi mahsun, Mahsun Kırmızıgül çok sevindi. Kendisiyle sevincini paylaşmak isteyen gazetecilerin uzattığı mikrofonu Oscar heykelciği diye tahayyül ederek havaya kaldırdı ve hışımla bir daha ki sefere kırmızı halının yokluğunu affetmeyeceğini belirterek kükredi. Dev oyuncu kadrosunun bir fotoğraf karesine sığdırılamayacağı endişesiyle dev oyuncu kadrosunun sevinci şu an muamma.
Çocuklara ve umuda adandığı söylenen film yapımcı, yönetmen, oyuncu ve izleyici kitlesine izahı namümkün sevinç yaşatırken, geri kalan ülke nüfusunun hafife almak, eleştirmek gibi pozisyonlar aldığı görülüyor.
Eleştirilerin en önemlisi geçmiş yllarda aday adayı olmuş olan filmlerdeki ( örneğin takva ) gibi aday adayı olan filmin aday adayı olmasının tesadüf olmadığı yönünde.
Takva filminde dini değerlerin ön planda olduğu ve Türkiye’nin şeriat ülkesi gibi gösterilmeye çalışıldığı iddiaları eleştirileri güçlendiriyordu.
Güneşi gördüm filminde ise filmin “Açılıma ” jest olduğu iddiaları ön planda.
Ne sevinç, ne eleştiri…
Madem oscar aday adayını seçtik.
Madem bir adım ilerisi yok.
aday olmamız mümkün değil.
Yeni oscar aday adayımız tüm millete hayırlı olsun.

beni affet

massay | 24 September 2009 10:46

beni affet olemp! yoksa gidemem hayatından. kalırım ayıbımla…
bu bahçe,
günahların afaki gömüldüğü,
tam ortasında bir kuyu,
etrafında çocuklar kana kana su içerler
ve fakat dudak çizgilerini boyayan
kan damlaları…
çığlığımdan ecelleri geçer.
kuyunun dibindeyim olemp!
beni bir daha,
son defa affet.
yoksa çıkamam hayatından
kalırım……… alışmış, kudurmuş
bir jilet keser sesimi

RÜYA ROMAN VE SCHNITZLER

massay | 23 September 2009 17:24

Issız yol, Büyük ülke, Profesör Bernhardi adlı oyunların yazarı Schnitzler, 1920′ lerde yazdığı Rüya Roman adlı eseriyle büyük tartışmalara yol açmıştır.
Yıllarını psikanalize vermiş, insan ruhu denen gizemli labirentte yıllarca dolaşmış bir tıp doktoru olarak, rüyaların sadece bir rüya olmadığını, en olmayacak insan hayallerinin bir anda nasıl gerçeğe dönüşeceğini çok iyi bilen Schnitzler bu eserinde, kendi yaşamından da izler taşıyan bir öykü anlatır.
Eserde, Doktor Fridolin ve karısı Albertine’in, katıldıkları bir maskeli balodan döndükten sonra o güne kadar bastırmış oldukları cinsel arzularının farkına varmalarını tüm açıklığıyla yazar. Fridolin ve Albertine’ in ” üçüncü kişilerce ” her an baştan çıkarılabileceklerini anlamaları, üstelik bunu yıllardır arzulamakta olduklarını ansızın keşfetmelerini anlatır.
Erkeğin, böyle bir durumda karısının üzerindeki etkisini, baskısını kaybetme korkusunu işlemesi de yankı uyandırır.
Schnitzler, daha önceden de kadınlarla erkeklerin “matematiksel” olarak eşit olamayacaklarını, erkeklerin doğuştan sahip oldukları bazı özellikler nedeniyle daha yukarıda olduklarının bir gerçek olduğunu savunur.
Aşık olduğu ve birlikte yaşayıp ” Mizi” adını taktığı aktris Marie Glümer, bir turnede kendisine ihanet ettiğini açıklayınca, kadına günlerce hakaret eder ve sonunda onu hastanelik edinceye kadar döver. Üstelik bundan en küçük bir vicdan azabı bile duymaz ve günlüğüne ” bütün bunları yaparken apaçık bir tatmin duygusuna kapıldım ” diye yazmaktan çekinmez.

Hayal ile gerçeğin birbirine karıştığı Rüya Roman, yıllar sonra ünlü yönetmen Stanley Kubrick tarafından Eyes Wide Shut ( Gözleri tamamen kapalı ) adıyla filme çekilmiştir ve bu filmde en az roman kadar tartışma yaratmıştır.
Çok iyi bildiği psikanaliz ve iç konuşma tekniğini usta edebiyatçılığıyla birleştirerek çarpıcı eserler veren Arthur Schnitzler, ünlü Paracelsus oyununda doktorun ağzından, ” Bu bir oyundur. Başka ne olabilir ki? Bu dünyada her ne yaparsak yapalım hepsi bir oyundur. Birileri paralı vahşi askerler sürüsüyle oynar, öbürleri kudurmuş batıl inançlı et yığınlarıyla. Bazıları da belki güneşle, yıldızlarla” demiş ve ardından eklemiştir: ” Ben ise insan ruhuyla oynuyorum.”

bir mektup

massay | 23 September 2009 09:44

VICTOR HUGO’ DAN
LEONIE BIARD’ A
Cumartesi- sabah saat 03.00
Eve şimdi geldim. Mektubunu aldım. Bugünkü bakışların, bu güzel mektubun habercisiydi. Bugün ne kadar güzeldin, Tuilleries’nin bahçesinde, ilkbahar gökyüzünde, yeşil ağaçların altında ve başındaki leylaklarla. Bütün doğa çevrende bir şenlik havasındaydı. Görüyor musun meleğim, ağaçlar ve çiçekler, seni tanıyor ve selamlıyorlar. Benim kalbimin kraliçesi olduğun gibi, bu hayatı renklendiren bütün güzelliklerin de kraliçesisin.

Evet, bu zarif, tatlı, nefis mektubunu o güzel gözlerinden okumuştum ve bu akşam, büyük bir mutlulukla yeniden okuyorum. Kaleminden dökülen o güzel kelimeleri, o tapılmaya değer olan bakışların söylüyorlar ve beni büyüleyerek başımı döndürüyorlar.