bildirgec.org

crematorium

11 yıl önce üye olmuş, 5 yazı yazmış. 1 yorum yazmış.

Ertesi gün

crematorium | 08 September 2002 18:01

Gözlerimi o canavar 6 çocuğun haykırış ve çığlıklarıyla açtım. Bu küçük vücutlardan o korkunç sesler nasıl da çıkıyor acaba derken, annem bir kazık daha attı bana! “Keeesssssss! Yeterrrrrrr! Dağılın bakıyım, hadi gidip kendi evinizin önünde oynayın” diye var gücüyle bağırdığı zaman adeta soluğum kesildi, feleğimi şaşırdım. Kendisi emekli ilkokul öğretmeni olur. Sabahın bi vakti o tonlamayı artık siz düşünün. “Ayyy annee! Ayyy! Sağol yani” diyerek fırladım yataktan. Baktım saat 9’a çeyrek var. Ne yaptığımdan bihaber, sarhoş, dolaştım evin içinde. Sonra malum kahvaltı muhabbeti…. Çiçek ve toprak işleriyle uğraşmayı çocukluğumdan beri sevmişimdir. Gidip arka bahçeyi sulayım bari. Ohhh! Şarıl şarıl su sesi, yanında benim yanık sesim: “henüz 3 yaşındaaa bir kardeşim vaaarrrr….seni ondan bile kıtkanıyoruuuummm, kıtkanıyoruuummm, kıtkanıyoruummm……” Ayyy Cenk! şu aptal şarkıyı beynime kazıdın ya. Yani HELAL OLSUN sana!”. Tam kaptırdım gidiyorum, oda ne? bacağımda bişiyin kıpırdandığını hissettim. Kafamı çevirip bakınca bastım çığlığı… AAAaaaaaaaaaaaa!!!!! ve hoppidi hoppidi hopladım, döndüm çevremde. Tanrıımm! Kertenkelenin teki bacağıma tırmanmış…seni çapkın seniii! Azcık da sevimli olsan….Çığlığıma yan komşunun “geveze” oğlu yetişti. Bilmiyorum kaç saat, anılarını dinleyip bir de kahve yaptım. O da yetmiyomuş gibi falına da baktım üstelik. Off Allahım oooffff! Ayyyy… burda kurumanın imkanı yok. Hele bi de aylardan ağustossa! Neyse ki mutfaktan gelen köfte ve patates kızartması kokuları sinirlerime hakim olmuş durumda. “ımmmm……ımm…harikasın anneee”. Yemeğin yaratmış olduğu ağırlık ve tatmin duygusuyla uzandım salıncağıma. Sağ, sol, sağ, sol, ve bir ki…gidip faydalı bişiler yapayım bari. Mesela, 8 ay önce büyük bir hevesle başlamış olduğum kitabı bitirebilirim. Hani okuya okuya alim olcam, kendimi aşıcam ya….eheheh…tam başladım, başlıyorum deerken oda kim? Tam karşımda bir zat “Sevgi Hanıııımm…..Sevgi Hanııımmmm…” diye yırtınıyor. “Hay senin Sevgi Hanımı’na” diyemedim tabi…Sevgi Hanım “annem” olur. Sevgi Hanım, “geliiyoohooruumm….uuhuuuhuuuu….” diyerekten, kendi yazıp bestelediği aryalar eşliğinde çıktı mutfaktan. Ayşe teyzeymiş gelen. Cırrrtttt Ayşe teyze’ye hiç benzemiyo ama! Hani şu “tipik Anadolu kadını” denenlerden. “Aman” dedim içimden “bi sen eksiktin”. Hoşgeldin ziyaretleri başladı işte. Bende ki şansa bak! Bir de çene, bir de çene! İçeriye girmek istemiyorum, çok sıcak. Ama kitaba da konsantre olamıyorum ki. O ara nerden açıldıysa seçimlerden açıldı konu. Ayşe teyze başladı anlatmaya: “Önceki seçimlerden biriydi. Benim herif arıya (ANAP) basacan diye zorluyo. Ama gel sor ki gönlüm ekin’de (o günkü adıyla REFAH P.). Haaaa…bi de yemin ettirdiler bana. Geldi çattı seçim günü gızım. Benim herif bekler dışarda. İçeri bi girdim; kuşlaar (DSP), arılar, ne arasan var! Ekin bana bakaaarr, ben ekine, ekin bana bakar, ben ekinee….neyse dedim, şimdi herif de yemin verdirtti bastım çıktım arıya”. Vayyy Türkiyem vay! İşte bi diğer seçim keşmekeşi kapıda. Ankara’nın göbeğinde yaşayan Ayşe teyze böyle olursa artık, yurdumun diğer bölgelerindeki Ayşe teyzeleri düşünmek bile istemiyorum. Hadi Ayşe teyze…hadi…..bak! akşam olmak üzere…senin herif aç! Evde bekler. Bende kitabımı okumaya devam ederim en azından. 19 Ağustos 2002

Ohhhhhhh beaaaa tatildeyim işte yuuppiiiiii!… diye başlamıştım oysa

crematorium | 08 September 2002 04:43

Ohhhhhhh beaaaa tatildeyim işte yuuppiiiiii!… diye başlamıştım oysa.

Eve vardığımızda saat 21 gibiydi. Bişiler yedik, bi kaç muhabbet derken “hadi yatalım artık” dedik. Hmmmm….işte en sevdiğim kısım. Annemle koyun koyuna yatıcam. Öylede uykum var ki!

Ohhh Allahım! Anneeee…… Horultusu yükseldikçe ya öksürüyorum ya da dönüyorum yatağın içinde. Bi anlığına susar gibi oluyor ama nafile. Tekrar başlaması sadece 10-15 saniye. Nasıl uyuyacağımı düşünürken beynim yavaş yavaş uyuşmaya başladı bile. Bu iyiye işaret. Uyku moduna geçiyorummm.

Sonra bi sesle irkildim. Hemen döndüm arkamı, annem. “Ne oldu?” dedim, EBEEBEHUHAHMMMIKII dedi. Kabus görüp bağırmış olacak. Yine bıraktım kendimi. Kaslarım iyiden iyiye gevşedi. Bilmiyorum kaç dakika geçti, bu sefer de titremesiyle uyandım. “Bebeğim ne oldu yaaaa? Rüya mı gördün?” Dedim. Düşüyodum dedi. İyi güzel de, ben zaten tabansızın tekiyim. Nasıl uyuycam şimdi? Eee uyuyamadım tabi, huzursuzum napıyım. Kalktım, evi dolaştım… Karanlık zaten! Bir bıçağım eksik. Sonra tuvalete girdim, tam oturdum, geçtim işleme….Hass……elektrikler kesildi! Zifiri karanlık! Hay Allah napıcam ben şimdi? Sanki Freddy’nin Türkiye çıkartması-Elm Sokağı 7. Anneeeeee!!!!………..

18 Ağustos 2002

Bu küçük oyunda burada bitti sanırım

crematorium | 03 September 2002 01:02

Bu küçük oyunda burada bitti sanırım…. Kendimi bildim bileli ne oyunları tamamlayacak, ne de gereçek hayatla yüzleşecek gücüm oldu! Koca bi sandık dolusu pandora ben…asla orta yolu bulamayan, terazinin bi kefesinden diğerine atlayan ve en sonunda sahip olduğu tüm dengeleri altüst edip, başaşağı yere çakılan ben… hayatın, aşkın ne olduğunu çözmeye çalışırken etrafında koca bir girdap yaratan, ve çevresindeki herşeyi yutan ben…eskiden olduğu gibi saçlarımı annemin dizlerine döküp, kapalı gözlerimin arkasında ertesi sabah aldıracağım Tipitip’in, akşama yiyeceğim şekerlemenin hayalini kuran ben…bir an önce büyüyüp, abla olmak, öğretmen, doktor olmak, anne olmak isteyen, yine ben…Ben! Ben bi evren dolusu düğüm, Einstein’ın, Newton’un ispat edemediği sayfalar dolusu denklem ben…. Biliyorum. Yarın yine renksiz çiçeklerin kokusuyla uyanacağım, gözlerimde yaşadığım gerçek hayat…odamda geceden kalma sigara kokusu…Sonra oturacağım balkonuma….belki bi uğurböceği, belki kelebek, belki de bi çocuk kahkahası getirecek seni bana. Sonra…Sonrası iyilik sağlık işte…….

aşkı dönüştürebilmenin yolu

crematorium | 29 August 2002 01:29

İki yıl önce bi kitap okumuştum adı bende kalsın. Bi cümle vardı aklıma takılan: aşkı dönüştürebilmenin yolu diye….AŞKI DÖNÜŞTÜREBİLMENİN YOLU…. Acaba dörtle çarpıp, üçe bölsek…..ımmmm….ya da direk karekökünü mü alsak? Ben niye kafayı yoruyorum ki hem? Dönüştürebilmenin ya da dönüşebilmenin bir yolu olsaydı eğer, şimdiye kadar bi bulan çıkardı elbet! Öyle ya; dünyadaki kimyacılar, fizikçiler ne işe yarar? Hazır dönüştürmekten açılmışken konu, geçenlerde okuldaydım. Koridorda yürürken şu geri dönüşüm kutuları çekti dikkatimi. Hani üzerinde koca koca harflerle “GERİ DÖNÜŞÜM KUMBARASI” yazan ama içleri hep boş olan, insanların bi türlü ne atacağına akıl sır erdiremediği, ve çöp bidonunu andıran kutular…Acaba tüm istemediklerimizi toplayıp bi çuvala tıksak ve içine bıraksak. Ertesi gün kalktığımızda şöyle bi hamlede alsak çuvalı ve içini açsak. Büyük bi tatmin edilmişlik ve haz duygusuyla tekrar tekrar baksak çuvalın içindekilere, üzerimize giyip çıkarsak, ve yoldan geçenlere; heeeyyyy gördünüz mü “bu gıcık olduğum, hani şu vücudu süper olan (ateş toplarını andıran göğüsler, yuvarlak ve diri bir kıç), ve son sınavda kağıdını bana açmayan kız. İddea ederim sütyen ölçüsü üç beden küçülmüştür garibimin kıh kıhkıh”, ya da “bakın bakın! bugün derse zamanında yetiştim, dün akşam eve dönerken geri dönüşüm kumbarasına atmıştım geç kalma huyumu”, ya da “ahenkle daldırsak kafamızı çuvaldan içeri, o yapışık ince telli saçlarımızın ahnekle dans ettiğini görmek için”. Laf lafı açıyor diye boşuna dememiş bilenler. Nerdeeeeen nereyeee…romantik modda girdik, hafif kıskançlık ve kompleks kırıntılarıyla çıktık bugünde… Şaka bi yana, yarın yolum düşerse okula o kumbaraların önünden boş geçmeyeceğim. Bu kadar yazdık sayesinde, gecenin bilinmez bi saatinde bilinmez ilhamlara kapıyı araladı ne de olsa! Eeeee vefa borcu bu! Kolay ödenmiyor. Hem bi iki de vatandaşlık görevi yapmış oluruz, fena mı? Belli de olmaz, bakarsınız bizim makale aşığı hocalardan bi kaçını atıveririm sepete.

ZAMAN: herşeyin ilacı derler ona

crematorium | 18 August 2002 02:51

Sözvermiştim sana bir zamanlar! Gün gelip, yanımdan çekip gittiğinde unatmayacağıma dudak hatlarını, çenendeki o gamzeyi, ve unutmayacağıma yüzündeki çizgileri. Yanına uzanıp doya doya bakmıştım her ayrıntına. Sonra o kısacık, ipek saçlarını okşamıştı parmaklarım, korkarak… Konuşmuştuk seninle uzun uzun karanlık odamızda, yalnız. Daha doğrusu ben konuşmuştum da sen beni dinlemiştin, gözlerin kapalı. Seni güldürecek, hoşuna gidecek şeyleri seçmiştim özenle…hayallerimizi anlatmıştım sana tek tek, hayallerini. Asla gerçekleştiremeyeceğim onca şeyin sözünü vermiştim. Oysa farkındaydım söylenen her kelimenin çıplak yalanlığının, farkındaydım kurduğumuz hayallerin hiçbirine dokunamayacağımızın! Yine de anlatmıştım işte…Sonra bir ara annem kapıyı aralayıverip de: “Birşeyler yiyecek misin? sofra hazır” dediği vakit ne kadar da sinir olmuştum! Bölünmüştü yalnızlığımız; bi an için sigara dumanı, kahkaha sesleri, sandalye gıcırtıları, soğan kokusu, ve o tepemizde yanan ışık istila etmişti odamızı. “Hayır, aç değilim” demiştim hatırlarsan, “AÇ DEĞİLİM”. Sen yatağa tüm güzelliğinle boylu boyunca uzanmış, güçlükle soluk alıp veriyorken nasıl birşeyler yiyebilirdim ki? Ya da konuşan onca insanın arasında nasıl duyabilirdim haykırışlarımı? Ve söz vermiştim kendime, her bir ayrıntını bende yaşatacağıma dair. Sonra ılık bi esinti pencereyi havalandırıp da korktuğumda, babamın “gırrrçççççç” diye kapıyı açıp, “hadi bakalım gidiyoruz” demesiyle bi hamlede yataktan fırlayıp derin bir Ohhh…. çekmiştim ya…..Yavaş yavaş siliniyor belleğimden Teyze! Ayak parmakların, kolunun üstündeki o ince tüyler, kulakların…kirpiklerinin arasındaki o küçük et beninin hangi gözünün üstünde olduğunu bile unuttum. KAHRETSİN! Oysa söz vermiştim kendime! En önemlisi de sana söz vermiştim. Bu gece zamana intizar ediyorum işte! Zamana…hani herşeyin ilacıydın sen? Hani ertesi gün gelecek hayırlı haber, hani sabırsızlıkla beklenen tatil? Hani acı-tatlı tüm anıların barınağıydın? Sen ki büyümüşlüğün, olgunlaşmışlığın, sevecenliğin habercisi! Sen ki evrene tanıklık etmiş yaşlı filozof! Sen ki tüm insanlığın en yakın arkadaşı! Artık istemiyorum arkadaşlığını, dostluğunu, anlayışını! Sabahları uyandığımda hissetmek istemiyorum nefesini vücudumda, duymak istemiyorum sesini artık! Sen ki herşeyimi umarsızca alıp götüren kahbe! Sen ki herşeyin ilacı zannedilen yaşanmışlıklar katili!