Bazı filmlerin her karesi bir tablo gibidir ve bu sahnelerin içinde derin anlamlar gizlidir. Bu tarz filmlerde görüntüler diyaloğun yerine geçerek seyirciyle konuşur, asıl anlatılmak istenen oralarda saklıdır. İşte The Fallböyle filmlerden değil 🙂 Gibisi fazla tüm sahneleri birer tabloama bu tabloların içinde bir anlam gizli değil. Sadece dayanılmaz renk kontrastları, perspektifleriyle izleyiciyi etkileyen birer fotoğraf gibiler.
The Cell filmiyle üne kavuşan Tarsem Singhyönetmen koltuğunda oturduğundan buna şaşmamak gerek aslında.
Film adı üzerinde düşüş (The Fall) temasıyla bezenmiş. Ailesiyle birlikte portakal toplayarak geçinen küçük Meksikalı kızımız Alexandria ağaçtan düşüp kolunu kırmıştır. Aşk acısı çekmekte olan intihara meyilli bir dublörde, köprüden atlama sahnesinde yaralanmıştır ve onunla aynı hastanede kalmaktadır. Bu iki insan arasında ilginç bir ilişki oluşur. Dublör Roy intihar etmesi için gereken hapları sağlamak için küçük Alexandria’yı kullanmaya karar verir. Bunun için de çocukların en sevdiği şeyi, masalları kullanır. Alexandria’ya anlattığı masalın sonu yaklaştıkça filmdeki hikayenin sonu da yaklaşır.