bildirgec.org

Site arşivi: sinepil

The Dark Knight

menese | 01 August 2008 17:52

Christopher Nolan, Batman Başlıyor (Batman Begins)’ dan sonra ikinci Batman filmi Kara Şövalye (The Dark Knight) ile karşımızda..
Bruce Wayne/Batman rolünde Christian Bale, ona babası kadar yakın olan, sadık kâhya Alfred rolünde Michael Caine, ileri teknolojik ürünler mucidi Lucius Fox rolünde Morgan Freeman ve Teğmen Jim Gordon rolünde Gary Oldman ilk filmdeki kadrodan bu filme aynen taşınmışlar..
Batman’ ın baş düşmanı Joker rolünde Heath Ledger, Bölge Savcısı Harvey Dent/İki Yüzlü rolünde Aaron Eckhart, Batman’ ın müzmin sevgilisi Rachel Dawes’ da da Maggie Gyllenhaal bu filmde kadroya katılan başlıca önemli oyuncular..

Batman’ in, Polis Teğmeni James Gordon ve yeni Bölge Savcısı Harvey Dent’ e yardımcı olmasıyla, Gotham City’ deki kanunsuzlukların üzerine sıkı bi şekilde gidilmiş, asayişin berkemal olması yolunda önemli bir yol alınmıştır..

Odtü Kısa Film Festivali 2008

gungorayca | 01 August 2008 15:32

festival afişi
festival afişi

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Film topluluğunun düzenlediği kısa film festivali, bu yıl 22-25 Ekim 2008 tarihleri arasında gerçekleşecek.

Festival’in konusu “Şehir”. Festival kapsamında bir de kısa film yarışması bulunuyor.

Festivale katılım son katılım için başvurular 29 Eylül günü saat 17:00’ye kadar kabul edilecek.

Festival katılım koşulları ve başvuru formuna buradan ulaşabilisiniz.

Kristal Klaket – Kısa Film Yarışması

gungorayca | 01 August 2008 13:00

yarışma afişi
yarışma afişi

Kristal Klaket, Fatih Üniversitesi’nin bu yıl ikincisini düzenlediği bir kısa film yarışması. Yarışmanın son katılım tarihi 20 Ekim 2008.

Üniversite’nin bu yıl ki ödülü gerçekten ilgi çekici; New York Film Academy‘de 6 haftalık bir sinema eğitimi. Sinema konusunda çalışmak isteyen ve açıkçası böyle bir eğitimi almaya maddi gücü olmayanlar için harika bir fırsat. Mutlaka değerlendirilmeli. Yarışma herkese açık.

Yarışma katılım şartları, başvuru formu ve iletişim bilgilerine resmi web sitesinden ulaşabilirsiniz.

Robocop yeniden!

vic vega | 01 August 2008 10:03

Kutlu insan Darren Aronofsky, haftalardır fanboy’ların uykusunu kaçıran dedikoduyu mutlu sonla nihayetlendirdi, yeni bir Robocop filmi yöneteceğini doğruladı. Lindsay Lohan’ın çıplak fotoğraflarından beri bir habere bu kadar sevinmemiştim.

İlk filmin 80’lerde geçen bir yeniden çevrimi, ilk filmin gelecekte geçen bir yeniden çevrimi ve ilk bölümden hikayeye devam eden bir film şeklinde üç dedikodu var. Üçü de nefis olabilir.

10 Köy, 10 Film

queennothing | 31 July 2008 13:40

Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası (TTSO), Avrupa Birliği (AB) Bilgi Bürosu işbirliğiyle 10 Karadeniz köyü, sinemayla buluşuyor.
28 Temmuz – 8 Ağustos tarihleri arasında 10 köyde 10 filmin gösterileceği bu mini sinema festivalinde, Türkiye dışında da gösterime giren ‘belgesel’ niteliğindeki Türk filmlerinin yanı sıra Avrupa yapımı filmler de gösterilecek.

“Kültür paylaşımı” olarak tanımlanan bu festivalin amacı, kırsal kesimde yaşayan insanlara Türk ve Avrupa sinemasını tanıtmak.

Trabzon’un Çalköy Beldesi’nde açılışı yapılan festivale Çalköy Belediye Başkanı Mehmet Tayar ve TTSO Avrupa Birliği Bilgi Bürosu Koordinatörü Yakup Karbuz da katıldı. Yörenin dans gösterisi ve açılış konuşmasının ardından gösterilen film “Pan’ın Labirenti” oldu.

Festival programının tamamı;

Özgürlük Rüzgarı” (İrlanda) – Bayburt, Kitre (29 Temmuz Salı)
Koro” (Fransa) – Bayburt, Baskı (30 Temmuz Çarşamba)
Oyun” (Türkiye) – Artvin, Sugören (1 Ağustos Cuma)
Bir Tutam Baharat” (Yunanistan) – Rize, Fındıklı (2 Ağustos Cumartesi)
Yollar Çimen Bağladı” (Türkiye) – Trabzon, Şalpazarı (3 Ağustos Pazar)
Yollar Çimen Bağladı” (Türkiye) – Gümüşhane, Zigana (5 Ağustos Salı)
Beşikdüzü Köy Enstitüsü” (Türkiye) – Trabzon, Kutluca (6 Ağustos Çarşamba)
Leylek” (Macaristan) – Trabzon, Kutluca (6 Ağustos Çarşamba)
Ağustos Karıncası” (Türkiye) – Giresun, İsmailbeyli (7 Ağustos Perşembe)
Polonya yapımı bir belgesel – Giresun, İsmailbeyli (7 Ağustos Perşembe)
Oyun (Türkiye) – Trabzon, Hamsiköy (8 Ağustos Cuma)

“10 Köy 10 Film Festivali”nin kapanışı ise 16 Ağustos Cumartesi günü, Trabzon Sanat Evi’nde olması planlanan toplu film gösterimiyle gerçekleşecek.

Kafasına Göre Takılan “Adam” Sandler

screamofthebutterfly | 30 July 2008 11:47

He is a NewYorker
He is a NewYorker

Sayısız komedi filmine yapımcı ve oyuncu olarak imza atmış hemen hemen tüm dünyada 80 ve sonrası kuşakları komedi filmi diyince aklına ilk gelen isimlerden biride Adam Sandler‘dir. Kendisini çokta özen göstermeden takip edenlerin sayısı oldukça fazladır. Hiçbir zaman seyirciyle arayı açmaz verimli bir insan olduğu ve bu verimliliği ekonomik olarak çoğu önemli aktörlerden daha zengin oluyuşla da pekiştirmiş insandır. Tabi bunda en büyük pay kendisinin aynı zamanda bir yapım şirketinin olmasıdır. Bu şirket Sandler’ın yazdığı iki filmin isimlerinden oluşur. Happy Gilmore(1996) ve Billy Madison(1995) = Happy Madison Size bu şirketin çektiği filmlerinden bir kaçını söyleyince zaten onu biraz tanısanız bu filmleri yadırgamazsınız. The Hot Chick (2002) ve Deuce Bigalow: European Gigolo başrolünde neredeyse Adam Sandler’in bütün filmlerinde bir şekilde sahnede boy gösteren Rob Schneider‘in oynadığı filmlerdir.

Bunlar klişe komediler olsa da bunlara kötü film demek bence yanlış olur. Adam Sandler bence Sinemanın en güzel abur cubur filmlerini yapan adamdır.
Kendisi 1966 yılında Brooklyn/Newyork doğumludur. Jerry Seinfeld’e benzer bir kariyer başlangıcı yapan Sandler Stand up showlarda baş gösterir. Biraz abartılmış olabilir ama şarkıcı olarakta ulaştığı başarılar en azından Amerikada hiçte kolay olmayacak başarılardır. Funny happy Birthday Song ile büyük bir başarı sağlar diğer şarkılarını dinlemek için buraya tıklamanız yeterli. Birde arkadaş ortamlarında dinlediğimiz “Sesame Street On Marijuana” şarkısı iyi bir geyik şarkıdır. Amerikada artık bir efsane olmuş olan Saturday Night Live Show‘un akıl takımı içinde yer alır ve bazı parodilerinde kendini oyuncu olarakta gösterir. Bence Komedi oyuncusu olmak için yeterli birikimi yapmış birisidir.

Onun oynadığı filmlerin çoğu komedidir; fakat kariyerinde komedinin dışına çıktığı ve gerçek oyunculuğunu gösterdiği 3 filmi vardır. bunlar Spangilish, Punch Drunk-Love ve Reing Over Mefilmleridir. Özellikle (PTA)Paul Thomas Anderson‘un yönettiği Punch Drunk-Love filminde Altın küreye en iyi erkek oyuncu dalında aday gösterilir. En son There will be blood filminde Daniel Day-Levis‘in en iyi erkek oyuncu oscarını aldığı düşünürsek PTA’nın oyuncusunu filmine ne kadar güzel adapte ettiğinide söylemeden geçemem.

Punch Drunk-Love filmi şaşırtıcı bir filmdir. Adam Filmde kendisine ait olan klışe tarzı kullanmaz. PTA filmlerinde seyirciye oyuncu ne hissediyorsa hissettirmeye çalışır. İzleyici eğer karakter sıkılıyorsa kendini sıkıntı içinde bulur, bekleyiş her iki taraf için aynı anda geçerlidir. Şuan hala çözemediğim çok gizli bir Ajitasyon hissettirir. Adam Sandler olaya bu taraftan bakıldığında kusursuz bir oyunculuk sergiler, bence mükemmeli oynamıştır.7.4lük imdb puan az bile dedirtir.

The Mutant Chronicles

baykush | 29 July 2008 15:57

Bir frp oyunundan yola çıkılarak senaryolaştırılıp sinemaya aktarılan The Mutant Chronicles başarılı görüntüleri olan ama senaryo olarak vasatın biraz üzerinde seyreden bir film. Başrollerde “The Punisher” filminden tanıdığımız Thomas Jane (Major Mitch Hunter), Hellboy filminden bildiğimiz Ron Perlman (Brother Samuel) ve aslında yardımcının yardımcısı rolünde olan ama isminden dolayı es geçemeyeceğimiz John Malkovich (Constantine) dışında güzelliğiyle dikkatimi çeken Anna Walton (Severian) var.

Anna Walton
Anna Walton

John Malkovich’in filmde kısa yer bulması ve yüz yapısından dolayı mutant olacağını tahmin ettiğim Ron Perlman’ın rahip çıkması dışında filmde şaşırtıcı bir gelişme yok. O kadar harika görüntüler ortaya çıkmış ki zaten senaryoya da gerek kalmamış denebilir. Philip Eisner tarafından yazılan (ki kendisi event horizon‘ı yazan adamdır) senaryo Simon Hunter tarafından çekilmeden önce sırasıyla Stephen Norrington, John Carpenter ve Roger Christian‘a teklif edilmiş. (John Carpenter’ın bu kanlı senaryoyu nasıl çekebileceğini merak etmemek mümkün değil)

Charles Spencer Chaplin = Şarlo

screamofthebutterfly | 29 July 2008 11:46

Charles Chaplin
Charles Chaplin

Chaplin,o eski ama adını hala yaşatabilen,dünyanın neresinde olursanız olun eğer çocuksanız sürekli izleyebileceğiniz biri. Çoğunuzun ilgisini çekmediğinin farkındayım bu yazının ama değinmek istediğim konu bence önemli.
Evvela Charles Chaplin Amerikada bağımsız sinemacıları kurdu. Böylece Sinema isterse bir patron güdümünden çıkıp, bir sanatçı(yönetmen) güdümüne girebileceğini gösterdi. Bunu açmak gerekirse
bağımsız sinema: Ekonomik yada psikolojik olarak bir kurum,kuruluş ya da kişiye bağlı olmadan,yönetmen insiyatifinde çekilen filmlerdir, aklıma ilk gelen film Koş Lola Koş.Bağımlı sinemaya en güzel örnek ise Rocky ve Rambofilmleridir.propaganda içerir.
“O bir “Türk” Dostu. Özellikle Albert Einstein ile dostluğu sırasında Türkiye de yayınlanacak bir radyo programında konuk Chaplindir.(Einstein’in İnönüye yazdığı mektup.)

Chaplin solda,Einstein sağda
Chaplin solda,Einstein sağda

Kısaca Şöyle der “spikerin ‘Dostlarımıza ne anlatacaksınız? sorusu üzerine, tüm dinleyicileri şaşırtacak konuşmasına başlar: Onlara bir hikaye anlatmak istiyorum. Bütün ömrümde işittiğim hikayelerin en güzeli ve en hoşu. Bu bir Nasrettin Hoca hikayesidir’!!!..”
Hatta bu röportajı yapan gazeteci Ahmet Emin Yalman ise Türkiye’ye döndüğünde gazetesinin kapandığını görür; çünkü Chaplin anlattığı fıkrada “Eşeğe mi inanacaksınız,insana mı? sorusunu sormuştur. Burada eşek olarak kastedilen “Hitler”dir ve Nazi baskısı gazeteyi kapatır.

Kendisi yahudi olmakla itham edilir;ama değildir.The Golden Rush (Altına Hücum) filmindeki sahnelerinin Kominist propagandası olduğu idda edilir ve hiç bir zaman Amerikan vatandaşı olmak istemediği için sınır dışı edilir.

Ben X

menese | 29 July 2008 10:08

Nic Balthazar’ ın kendi romanından beyazperdeye uyarlayıp yönettiği Belçika yapımı ve Flamanca Ben x, “senden farklı ya da başarılı olan, ancak kendini savunmaktan aciz öğrenciyi ez” ‘evrensel okul’ gerçeğini perdeye yansıtarak, bir ‘genç kurban’ trajedisi sunuyor..

Ben (Greg Timmermans), kendini bildi bileli, dünyaya, çevresine -bir teleobjektiften bakarcasına- sadece ayrıntılara odaklı bakabilen, bu dar ama derin bakış açısıyla her şeyi herkesten daha iyi gördüğü halde bütüne ulaşmakta zorlandığı için de bedensel ve duygusal tepkilerinde hep gecikmeler yaşayan, bir tür otizmin pençesindeki bir gençtir..
Özellikle evi dışında, hep diken üstünde, huzursuz bir yaşantı süren Ben, hastalığının bir diğer belirtisi olarak, normalden çok zeki olması, okuldaki normal ya da tembel zıpırların kıskançlıkla zehirlenmiş oklarına hedef olmasını kolaylaştırmaktadır..