Filmekimi 10 – 16 Ekim arasında 21 muhteşem filmle Beyoğlu Emek Sineması’nda ödüllü filmleri ağırlıyor. Biletleri 25 Ekim itibariyle satışa sunulan filmekiminde usta sinemacıların en yeni ve ödüllü filmleri en çok ikişer seans olarak gösterilecek.
1 haftalık festivalde, Miyazaki‘nin son filmi; KÜÇÜK DENİZKIZI PONYO (GAKE NO UE NO PONYO)‘dan,Kim Ki-duk’un son filmi RÜYA
(BIMONG)‘ya,Wim Wenders’ın son filmi olan PALERMO’DA YÜZLEŞME
(PALERMO SHOOTING)‘den, Michael Winterbottom’un son filmi olan CENOVA‘ya,Wong Kar-wai’nin filmografisinde yer alan tek dövüş sanatı filmi olan ZAMANIN KÜLLERİ (ASHES OF TIME REDUX)‘den, Fernando Meirelles’in merakla beklenen filmi Körlük (Blindless)filmine, 2008 Cannes Senaryo Ödülü alan LORNA’NIN SESSİZLİĞİ(LE SILENCE DE LORNA) filminden, 2008 Sundance Jüri Büyük Ödülü alan DONMUŞ IRMAK(FROZEN RIVER) filmine kadar pek çok yeni, usta işi ve ödüllü film mevcut.
Site arşivi: sinepil
Tüm zamanların en iyisi: Godfather
JaAaa | 26 September 2008 10:41
Dünyanın en çok bilinen sinema dergisi Empire’ın tüm zamanların en iyi 500 filmini belirlemek için düzenlediği ankette birincilik koltuğuna Francis Ford Coppola‘nın yönettiği 1972 yapımı Godfather (Baba) filmi oturdu. İlk 10 ise şöyle:
1. “Godfather” (Baba)
2. “Raiders of the Lost Ark” (Kutsal Hazine Avcıları)
3. “Star Wars-The Empire Strikes Back” (Yıldız Savaşları-İmparator)
4. “Shawshank Redemption” (Esaretin Bedeli)
5. “Jaws”
6. “Goodfellas” (Sıkı Dostlar)
7. “Apocalypse Now” (Kıyamet)
8. “Singin’ in the Rain” (Yağmur Altında)
9. “Pulp Fiction” (Ucuz Roman)
10. “Fight Club” (Dövüş Kulübü)
Üç Maymun Oscar’a aday
JaAaa | 25 September 2008 12:31
61. Cannes Film Festivali’nde 3 Maymun ile en iyi yönetmen ödülünü alarak ‘yalnız ve güzel ülkesini’ grurlandıran Nuri Bilge Ceylan, aynı film ile şimdi de 81. Akademi Ödülleri’nde Türkiye’yi temsil edecek.Film hakkında bilgiye buradan ve şuradan ulaşabilirsiniz.KaynakFilmin başrollerini Yavuz Bingöl ve Hatice Aslan paylaşıyorlar.
Bu hafta vizyon şenleniyor
ifyess | 24 September 2008 09:43
Yaz tatilinin bitmesi, yeni eğitim-öğretim sezonunun açılması derken, büyük şehirler tekrardan yaz öncesi yoğunluğuna döndü. Doğal olarak bizler de kültür-sanat etkinliklerine daha çok vakit ayırabilme imkanına kavuştuk…Haftalardır tutuk geçen vizyon etkinlikleri, nihayet bu hafta; bayram tatilinin yaklaşmasıyla hareketleniyor. Hareket ne demek resmen şenlik var…İşte bu hafta vizyona giren filmlerin imdb ve sinepil linkleri…
Hellboy 2:
Serinin merakla beklenen ve öncekinden çok farklı olacağı fragmanlardan bile belli olan yeni filmi…[imdb] [sinepil1] [sinepil2]
Wall-E:
Pixar’ın son bombası…[imdb] [sinepil]
Righteous Kill:
Al Pacino ve Robert de Niro… Başka söze gerek yok sanırım…[imdb] [sinepil]
Babylon A.D:
Macera filmlerinin karizmatik sesli yıldızı Vin Diesel’in son filmi…[imdb]Süt:
Yumurta-Süt-Bal üçlemesinin ikinci halkası…[imdb] [Bir önceki filmin sinepil linki]
Testere 5’in işkence videosu
JaAaa | 23 September 2008 12:03
Testere 5’in işkence videosu yayınlanmış.Videoyu izlemek isteyenler buraya bakabilir. Yine bol kanlı bir film olacak gibi, midesi olanlan videoyu izlemesin. fragman ve diğer bilgiler için tıklayın.
Mirrors… ve yeniden çevrimler üzerine kısa bir değerlendirme
ifyess | 23 September 2008 09:50
The Mirrors posteri
Günler haftalar geçmiyor ki, bir Uzakdoğu korku filminin daha Hollywood versiyonunun çekileceğini duymayalım.
The Ring ve The Grudge yeniden çevrimlerinin açtığı bu yolda, karşılaştıkları her fırsatı değerlendiren Hollywood yapımcıları en son The Shutter ve The Eye’a göz koymuşlardı.
Yeniden çevrimlerde, ana hedef tabii ki her şeyin kolayını seven Amerikalı seyircisi olmakla beraber Uzakdoğu sinemasından bihaber yaşayan alternatif kitle göz ardı edilmiyor değil. Zira ülkemizde gösterime giren bu tür filmlerin gerek afişlerinde gerek konu özetlerinde gerek de fragmanlarında benzer bir filmin zaten var olduğuna dair en ufak bilginin esamesi bile okunmuyor.
Son olarak vizyona giren The Mirrors da (aka.Geoul sokeuro) bu tür pazarlama tekniğinin bir örneği… (hoş reklamcılara da fazla yüklenmemek lazım.)
****
Gelelim başlığa konu olan Aynalar’ın değerlendirilmesine…
X Files – I want to belive (İnanmak İstiyorum)
screamofthebutterfly | 22 September 2008 09:39
X Files dizisi çoğumuzun hafızasında henüz televizyonlarda yüzlerce Türk dizisi yokken eski tgrt yeni fox televizyonunda takip ettiğimiz Haktan Akdoğan tadında bir dizi idi. Bu dizi film bildiğiniz üzere 2 FBI ajanının Fox Mulder(David Duchovny) ve Dr. Dana Scully(Gillian Anderson)‘nin açıklanamayan olağan üstü olayları araştırmasını konu alan etkili aksiyon ve bilimkurgu tabanlı bir dizi idi. Dizi bir dönem fenomene dönüştü hatta belli tarikatlerin x files temelli propagandalar yaptığını bile okumuştuk.
X Files 1998
Dizinin 2 tane filmi çekildi bunlardan ilki The X Files – Fight the Future -(1998) yılında bence mükemmele yakın bir filmdi. Filmde Bilimkurgu, aksiyon, oyunculuk ve yaratıcı senaryo adına herşey vardı. Uzaylı olgusu o kadar etkili bir biçimde işlenmiştiki kesinlikle tutarlı bir film olarak izleyebiliyordunuz. Arılar, mısır tarlaları, alaska bir yandan afrika bir yandan dolaşıp duruyorlar. meraklısına ise “İşte budur” dedirtiyordu. Aradan 10 yıl geçti birden X Files – I want to belive (Gizli Dosyalar – İnanmak İstiyorum) diye bir film ortaya çıktı ne yalan söyleyeyim unutmuşum bile diziyi. Birden hafızam çalışmaya başladı, flaşbeklerimi yaşadım. Yukarıda yazdığım şeyler aklıma geldi ve filmi izledim.
I want to belive
Broadway’den Beyaz Perdeye 1 – Grease
mediamonster | 21 September 2008 12:22
Müzikal denildiği zaman akla ilk gelenlerden birisi kuşkusuz Broadway olmalı.(Broadway ABD’nin New York kentindeki Manhattan bölgesinde yer alan bir caddedir). Cadde üzerindeki tiyatro ve konser salonlarında zirveye ulaşan gösteriler daha sonra sinema perdesine yansıtılmış; sinema izleyicisinin de büyülü Broadway dünyasından nasibini alması sağlanmıştır.
Broadway’den beyaz perdeye uyarlanan en önemli müzikaller arasında birçoğunuzun okuduktan sonra “Ben bu filmi izlemiştim” diyeceği ;Batı Yakası Hikayesi, Titanik, Chicago,Saç Spreyi,Mamma Mia ve daha niceleri bulunuyor.
Bu müzikallerden en önemlisi tüm zamanların en iyi müzikalleri arasında bulunan Grease, Jim Jacobs ve Warren Casey tarafından yazılmış. 1978 yılında Randal Kleiser direktörlüğünde sinema perdesine yansıtılmış.
Film aynı ismi taşıyan Frankie Vali şarkısı eşliğinde gösterilen çizgi film animasyonu ile başlıyor. Bundan sonra 110 dakika boyunca basit bir aşk hikayesi çerçevesinde eğlenceli ve hepsi birbirinden farklı karakterlerin hayatlarına dahil oluyoruz.
Wall-E film incelemesi
screamofthebutterfly | 19 September 2008 15:02
Wall-E
Galiba gelmiş geçmiş en güzel animasyon filmi Wall-E. Pixar Animasyon diye bir şirket olmasaydı acaba sinema sektörü özellikle çocuklara yönelik filmler nasıl olurdu,kestirmek zor; fakat piksar(pixar) animasyoneline atttığı her işte yaratıcı Dramanın ve bilgisayar teknolojilerin optimum kullanımıyla çok naif ve güçlü eserler meydana getiriyor.
Wall-E bence bir manifesto niteliği taşıyor. Global ısınma, çevre duyarsızlığı ve insanların yaşantı biçimlerine adeta meydan okuyor. Kahraman bir robot (wall-e) yardımcı rollerde ise bir hamamböceği ve diğer robot arkadaşları var. İnsan figürü bir kişi hariç sadece sürü ve hizmet edilen bireyler olarak görülüyor.
Wall-E
Film derin mizanseller içeriyor, Türkçe fragmanlarında da gördüğümüz bir sahne “Wall-E’nin elmas kutusuna elmastan daha çok değer vermesi” dünyanın şu andaki değer kavramını bir robotun gözünden yok ediyor. Şuanki Popüler kültüre ait hiçbir nesne ve müzik kullanılmamış, Edit Piaf‘ın sesinden dinlemeye alıştığımız “La Vie En Rose” şarkısı Luis Armstrong‘un sesinden terk edilmiş dünyada mükemmel bir yankı buluyor. Film 80 kuşağında çocuk olan insanların oyuncaklarını,oyunlarını öne çıkarıyor, heralde 90’lı yıllardan sonra yaşanan gelişmelerin melankoliden yoksun olduğunu göstermeye çalışıyor. Çünkü dikkat ettim günümüze ait hiçbir nesne yok.
Wall-E
Filmde kullanılan kamera açıları ayrıca dikkat edilmesi gereken bir unsur olarak düşünülebilir, güvenlik kameraları ve harekete duyarlı kameralda var olan görüntü açıları kullanılmış bu klasik şablonlar kullanan animasyon filmlerinde farklı bir tarz vermiş Wall-E’ye aynı zamanda bilim kurgusal anlatımıda desteklemiş bir yapıda.
Wall-E temelinde bir çocuk animasyon filmi,harika bir karakter her davranışı sempatik,mükemmel bir biçimlendirme ve aksiyon becerisi var. Filmdeki tek eksik yan bence “Eve (eva)” karakterinin,kişisel görüşüm, ifadelerinin yeterli oranda wall-e’yi desteklememesi.Yanılmıyorsam “Steampunk” esinlenmeleri taşıyan wall-e çok kısa bir sürede bir ikon ve pazarlama aracınada dönüşecek. Filmin en çarpıcı yanı ise bilimkurgu özelliği, kesinlikle çok gerçekçi tezler ileri süren hatta tartışılması gereken konuları da içinde barındırıyor. Eğer sinemada izlerseniz filmi ve o sinema filmin sonunundaki jenerik animasyonlarını size izletmezse biletinizi geri alın çünkü filmin ana fikri jeneriklerinde saklı.
Tatil Kitabı
menese | 17 September 2008 16:45
Çekingen ve sessiz olduğu kadar, vakur bir ilkokul çocuğudur Ali..
Öğretim sezonunun sonuna gelinmiştir; öğretmen, öğrencilerine dağıttığı Tatil Kitabı’nın önemini anlatmaktadır.. Çocuklardan, tatilde oyun oynamanın yanısıra, bu kitabı okuyup incelemek üzere de zaman ayırmalarını ister..
Okul çıkışı, merakla, şöyle bir kitabını karıştıran Ali, evine bile ulaşamadan, haylaz çocuklardan bir oğlana, kitabını kaptırır..
Ali, amcasından borç aldığı parayla, Tatil Kitabı’nı -son bir umutla- kırtasiye dükkanlarında arayacak, bulamayınca da, kaderine razı olacaktır.. Ve kendini ve de tatilini, pek kıymetli sevgisini asla göstermeyen, -yurdumuzda bolca rastlanan- sert bir babanın, insafına bırakacaktır..
Ailesi ile Silifke‘de yaşayan ve narenciye ticaretiyle iştigal eden Mustafa efendi, -büyük ihtimal- kendi babasından devraldığı ‘manevi’ mirasla, aile bireylerine ve çevresine sert ve de ters davranan, klasik Türk babalarından bir babadır..
Adamın, karısı Güler’le olan, ‘kopuk bağlantılı’ ilişki ya da ilişkisizliği, karısının kafasında oluşan, kendisini başka bir kadınla aldattığına dair ‘zehirli’ şüpheleri, daha da alevlendirir..