bildirgec.org

Brokeback Mountain (2005)

turictanyel1 | 03 February 2009 12:32

Cesaret gerektiren filmlerdendir Brokeback Mountain.Yönetmenin bu filmi çekmeye karar vermesi de, seçtiği oyuncuların oynadıkları karakterleri kabul etmeleri de…Bu filmi herkes duydu, kimileri garipsedi kimileri benimsedi kimileri de yorumsuz kaldı.

Wo Hu Zang Long
(Kaplan ve Ejderha) (2000), Ice Storm (Buz Fırtınası) (1997), Hulk (2003), Eat Drink Man Woman(1994), Sense and Sensibilit (1995), The Wedding Banquet (1993) filmlerden tanıdığımız yönetmen Ang Lee’ye oscar kazandıran Brokeback Mountain, filminde iki kovboyun birbirlerine besledikledikleri aşkı anlatmış. Konu aşk olunca ve iki erkek arasında yaşanan bir duygudan bahsedince, ortaya sıradışı olduğu kadar cesaret gerektirdiği için anlatması güç olan hatta anlaması da güç olan bir film ortaya çıkmış.
2008yılında hayatını kaybeden Heath Ledger kendini yalnız hisseden, duygularını saklayan, soğuk ve maço Ennis Del Mar, Jake Gyllenhaal ise daha rahat, sempatik bir karakteri Jack Twist‘i canlandırmıştır.

Bandajlanmış Hediye Paketleri

Ringa | 17 September 2003 00:13

Her zaman kanla başlar. Kaostan düzen yaratma düşüncesiyle üretilen bütün yaradılış efsanelerinin karanlığa ait ve kaotik başlangıçları her zaman bir şekilde gotic bir festival, bir vampir mabeti, bir pagan ayini, daha da önemlisi erotikleştirilmiş dini bir şov olarak sunulur. Marduk, ejderha Tiamat’ı avlar ve cenneti yeryüzünden ayırır. Zeus, öz babası Kronos’u katleder ve Titanlar’ı sürgüne yollar. Eğer bazen çok vahşice gözükse bile, evet, ne bekliyorsunuz ki? Bazı değerli şeyler de azıcık acıyla kazanılabilir. Çünkü gördüğünüz gibi, kimse sonsuza kadar tepe aşağı tavana asılı kalamaz; ışık bile. Işığın bir çok tonu olduğu gibi, gölgeninde bir çok derecesi vardır.
Ve Kabil kırılmış bir çocuktur, yüzünde ışığın izini bile taşımaz; buna rağmen Yukardakinin alnına açtığı yara izini taşır. Karanlığın izidir onunkisi; cinayettir. Onun gücü avlanmak değildir, kardeşinin yaptığı gibi. Ama öldürmektir, kutsal Kitaptaki Tanrı gibi. Kan emici vampirlerin hikayelerinde alkışlanan gotik-punk super-star’ın ilk modelidir kendisi; karanlığın parıldayan, şok eden sembolüdür ki içindeki acıyı vücuduna zarar vererek çıkartan ergenlik çağında ki gençlerle bir bağlantısı da kurulabilir. Acıyı çıkartmak yerine şeytan çıkartmak terimini de kullanabiliriz. Çünkü televizyon ve sinemada içine şeytan girenler genelde ergenliğe yeni ayak basmış çocuklardır. Bence Kabil’in vampir modasına uygun görünüşü ve bir depresyon idolü oluşu aslında onun anlamsızlığıdır; onun kırılgan ruhu ve yaralanmış kendini beğenmişliği, narsistik davranışlarıdır. “Neden benim sunumu kabul etmiyorsun” diye bağırır yukardakine, “Neden Habil’inkini kabul ediyorsun.” Aslında nasıl da büyük bir narsisttir. O, bir parça Edgar Allen Poe’dan şiirler okuyan Marianne Faithful’un sigaradan zarar görmüş sesi, bir parça Anna Kavan’ın eroinle buğulanmış bakışlarıyla Kafka’dan etkilenmiş sofistike yazı tarzı, En Güzel Pazar Günü Elbisesi içinde Courtney Love’ın çılgına dönmüş aklı, CK reklamlarında Kate Moss’un lanetlenmiş anoreksik güzelliği, ve son olarak bir parça da bir daha duymak bile istenmeyecek kadar korkunç olan biyografisinin karanlığı altında Tori Amos’ın dayanılmaz, tutunulmaz, dokunulmaz durgunluğudur. Eğer sonsuza kadar sürebilecek bir ünü ve başarıyı koruyabilen bu kadınların Kabil’le hiç bir ortak noktası olmadığını düşünseniz bile, o zaman kendine zarar vermenin çekiciliği, ergenliğe yeni girmiş modern bir çocuğun yaşadıklarıyla açıklanabilir. Birini öldürmenin verdiği dehşet yarı insan yarı canavar olmanın zorunlu bir kalıtımı, ahlak kurallarının “olmak ya da olmamak” üzerinden karar verildiği hiç bir geçerliliği olmayan bir dünyada kapalı kalmaktır. Sanırım bu konu, neden bazı gençler nedensiz yere intihara kalkışır, vücutlarını keser, kendilerini dövmeleriyle ya da piercingleriyle tanımlar, yeme bozuklukları çeker, siyahtan başka renkte kıyafet giymeyi reddeder ve hep aynı lanetlenmiş görüntülerini korumaya çalışırlar gibi soruları cevaplayarak uzayıp gider. Yüzeyde bir ergenin dünyası bir maskeli balo, kostüm partisi gibi görünür. Seyircisi olmayan hayaletlerin bastığı bir sahne şovudur. Ve daha güçlü, tehlikeli ve erotik bir seremoni halinde büyür, yükselir, tanrısallaşır. Gerçek denilebilecek bir şeye dokunmak için doğru zamandır, çünkü büyüdükçe, olgunlaştıkça insan küçülür, kendini bir hiç olarak hisseder. Bir ergenin dünyasındaysa hiçlik, tanrısallıkla aynı anlamda kullanılır. Kabil’in ilk yarası deşilir ve ölüm görselleştirilir, çevrelerinde ve içlerinde büyüyen hislere tapınılır.

2 dünlük(part2)

ArhA | 14 March 2004 16:09

part1 için…

-teleferiğe bindin mi? -evet bindim. -biz de yeğenle bindik.O biraz korktu. tam ortaya gelince, en yüksek yerinde biraz duruyor.Korkutucu oluyo tabi.Ürküyo insan.Daha önce uçağa da bindim ama bu farklı. Sadece bi tel tutuyo sonuçta. kaç kişilikti o teleferik?20-30 kişi biniyor diil mi? -evet oldukça geniş -maçkada da var teleferik hani. o kaç kişiliti? -2 kabinde 12 kişi taşıyabiliyo. -eskiden maçka parkı şimdiki gibi kapatılmamıştı.ben hep yürürdüm maçkadan, parkın içindeki yokuştan. teleferik yoktu o zaman. -İtü nün taşkışla dışında bi de gümüşsuyunda fakültesi war dii mi?orda ne okutuluyo? -şu anda makine fakültesi orası -benim yeğenim de orda teknisyenlik yapıyodu. Daha sonra fakülte Ayazağa’na taşındı. O ordan ayrılmadan önce Ayazağa’na gidip geldi bi süre.Orayı görmedim ben. Ordaki okul mu daha iyi burdakiler mi? -şehir içindekiler daha güzel. ayazağa uzak geliyo. -şimdi orda hangi fakülteler war? -makina ve işletme dışındaki mühendislikler orda. mimarlık da taşkışlada. -maçkada eskiden maden wardı.hala öyle mi? -yok şimdi orda işletme ve hazırlık bölümü war. -deiştirmişler demekki. deiştirmemeleri lasım aslında -hımm ama mimarlık eskiden de taşkışlada ymış. -efet eskiden de ordaydı. dersaneden gelince çalışmak lazım tabi başarılı olmak için.ben kızıma hep söylerdim. kızım dersaneden geliosun bunun bi tekrarı olmaz mı, geldikten sonra otursan bi tekrar yapsan diye.o boşver baba derdi.2 sene üstüste sınava girdi ama kazanamadı.Sonra tekrar denedi.beden eğitimi bölümünü kazandı ama tabi sonra iş bulamadı. -hayırlısı olsun.. -şimdi evlendi. çocuk bekliyorlar.aslında benimde biraz hatam oldu.Avcılara gitmiceksin dedim ona. belki orayı yazsaydı kazanabilirdi, puan açısından…Bazen bana hala der, baba sen benim geleceğime de eğitimime de engel oldun diye.Ama oğlum öyle değil. o gelir derslerini tekrar ederdi.sonuçta o kazandı. -oğlunuz mu büyük kızınız mı? -oğlum büyük -keşke abisi kısınıza örnek olsamış biraz.(bana ne oluyosa!!:)) -evet tabi..kızım abisine bakıp çalışabilirdi aslında.Abisi hacettepe biyoloji yi kazandı. ben dedim oğlum burdan mezun olucaksın, sonra n’olucak. nasıl iş bulcaksın dedim.o da olsun baba okulda kalır öğretim görevlisi filan olurum hiç değilse dedi. şimdi cape town da. üniversiteler bi anlaşma imzalamışlar.orda araştırma yapıolar. daha önce endonezya, .., .. ya da gitti.Gitmeden önce evlendi. Şimdi kızıda çocuklarını da alıp geziyolar.Bizi de çaırıolar. belki yaza gidicez. ama 10 saat uçak yolculuğu. zor tabi. ben daha önce 3 saatten daha fazla binmedim uçağa. kıbrısa gitmiştik, .., .. ye gittim bide. tolam 8 gidiş dönüş, hanım; 4 gidiş-dönüş. Ama ABD daha zormuş 13 saat… Kıbrıs çok güzel ama.bizim baldız orda okudu. denizin dibi gözüküyo böyle. insanları da çok iyi. sakız bile çiğnemiyolar. yani şimdi sokaklarda görüyorus.balon filan şişiriolar.insan biraz dikkat eder.(azımdaki sakızı direk etkisiz hale getirdiğimi söylememe gerek war mı bilmiorum.) sen bu durakta iniyosun diil mi? -efet:) -başını arıttım kusura bakma.iyi günler ewladım.ii çalışmalar -yok efendim, nedimek. size de ii günler

Türkiyenin en genç forumu

AykutAkcin | 23 July 2008 08:11

Evet arkadaşlar geçen sene mayıs ayında açılan bir kaç genç tarafından belki bizde internette yer ediniriz umutları taşıyan bir site frm.oleey.net.

Birbirinden eğlenceli konular ile Türkiyenin bence en büyük forum sitesine aday gösterilicek bi site.

Konu başlıklarına göz atıcak olursak;

Bilgisayar,Web master,CMS sistemleri,
Resimli program anlatımı,
İnternet,
Müzik kutusu,
Gezelim görelim
Oleeyce
Sanat kültür bilim teknoloji,
Sağlık
Boş vakit değerlendirici,
Resimler
Sözlük
gibi bir çok konu ve kaliteli paylaşımlar sizleri bekliyor. Yaş ortalaması 21 olan paylaşım sitesinde malesef sadece 323 üye bulunmakta. En can alıcı noktada bu. Umarım buradan duyrulan bi sesle hak ettiği yeri bulur bu site.

TinyBox ile Web Sayfanıza Animasyonlu Pencere

algoz | 26 May 2009 09:43

Kolayca uygulanabilir JavaScript eklentileri + + + + Web projelerinin geliştirilmesinde büyük ölçüde yardımcı olmaktadır.

Oldukça hafif (3.5KB) olan ve sadece web sayfanızda pencere açmak için kullanabileceğiniz TinyBox ta bu gruba dahil olabilecek bir JavaScript Popup Box eklentisidir.

Web Sayfanıza TINY.box.show (‘ornek.html’,1,300,150,1,3) kodu ile kolayca ekleyebileceğiniz TinyBox; açıldığı zaman bulunduğu sayfa kararıp şeffaf bir görünüm almakta ve pencereniz sayfanın ortasında açılmakta.

Pencerenin içeriği olarak bir html sayfanı görüntüleyebileceğiniz gibi TinyBox’ın AJAX desteğinden yararlanarak dinamik içerikler de kullanabilirsiniz.

Soğuk ayran aşı

b.ege | 16 July 2013 13:27

aşurelik buğday, haşlanmış nohut ve yoğurt ile yapılan soğuk ayran aşı çorbası, sıcak günlerde […]

bir aRRoGaNTe HoMbRe masalı

aRRoGaNTe HoMbRe | 09 June 2008 17:32

Uzun zamandır bir yazı yazayım. Artık zamanı geldi. Yazayım yazayım, n’olur yazayım lan diye düşünüyorum. Ne yazsam acaba ne yazsam, bir karar gerisi versem başlasam gelir, zaten yarısıdır başlamak başarmak inanmak gibisinden kelimeler, cümlemsiler kafamı meşkul ede dursun, döner başlıklı kız ormanın derinliklerinde ilerlemeye başlamış. Orman sessiz ve ürkütücüymüş. Korkusunu şarkı söyleyerek yenmeye çalışan oynar başlıklı kızın ağzında, “haydi lilililililililili yar” adlı süpersonik şarkı varmış. Bir yandan şarkıyı söylüyor, diğer yandan acaba bi “li” eksik mi söyledim lan diye düşünüyormuş. Sonra “bas gaza yavrum bas gaza” adlı koptik şarkıyı söylersem, hem gaza gelir daha hızlı giderim, hemi de hemhüm diye düşünmüş.

Derken çalıların arasından bir ses duymuş. Yola birden mavi renkli, beyaz şapkalı, küçük bir yaratık fırlamış. Çok başlıklı kız korkusundan az kalsın elindeki cep telefonunu düşürüyormuş. Cep telefonu adeta düşeyazmış, bambaşlıklı kız ise korkudan sıçayazmış. Fakat bu yaratık hiç de öyle düşmanca görünmüyormuş. “Nereye böyle şeker?” diye sormuş yaratık. “ Bayi toplantısına gidiyorum” demiş hepbaşlıklı kız. “Fakat sen kim olasın, kimsin ki, amaaaan sen kimsin?” diye sorabilmiş en sonunda.” Ben, riyakar şirinim” demiş yaratık. “Bizim köy az ileride, adı Çımıklar Köyü. Kötü kalpli Gargamel peşimdeydi. Ona izimi kaybettirmeye çalışıyordum. Arkadaşlarım overlokçu şirin, nohutlu şirin ve ay ne şirini bulmalıyım. Bana yardım etmelisin.” diye eklemiş. ” Çok da zkimdeydi.” diye cevaplamış hiçbaşlıklı kız. “Hem benim yapacak çok önemli işlerim var, hem de ismin pek güven vermedi bana, ne yalan söyleyeyim.” diye eklemiş ve riyakar şirine tekme atıp, yoluna devam etmiş. Az gitmiş, uz gitmiş.(-uz ne lan?). Gide gide bir söğüde dayanmış dayanmış. O söğüdün allarına boyanmış, gelin boyanmış. O kadar yürümüş o kadar yürümüş ki, inanmazsın o kadar yani. Tabi sonunda karnı guruldamaya başlamış. Midesinin isyan sesi, sessiz ormanda yankılana dursun, bizimkisi (-kim? -başlıklı olan işte) “Ben o kadar dirençli, o kadar kuvvetliyim ki açlıkla mı baş edemeyeceğim” deyü kendisini gazlıyormuş.

harita

ELOY | 30 July 2003 16:28

geçen sene de bu dönemler vermiştim bir harita mim’i ama bu daha iyisi. şehirler arası mesafeleride veriyo şakadanak