www.delinetciler.net/forum/oyuncak-dunyasi/68…
En sevdiğim oyun “evcilik” olmasaydı, belki tadına varabilecektim sokakta oynanan oyunların. Kendi içime yolculuklarım ta o zamanlarda başladı. Hiç ip atlamadım mahalledeki kızlarla. Voleybol, yakar top nasıl oynanır bilmem. Hiç koşup kan ter içinde kalmadım hemen yanımızdaki boş arsada. Çin-çan, yağ satarım, aç kapıyı bezirgân başı, saklambaç, körebe… Dâhil olmadım hiçbir zaman hiç birine…
Bebeklerim vardı benim, oyuncak bebeklerim…
İlk bebeğimi Hollanda’dan izine gelen dayım getirmişti. El kadar bir şey. Sarı ama keçe kadar sert saçları vardı. Israrla taramaya çalıştıkça tutam tutam kopuşunu izlerdim. Oturup kalkmaktan ve ağlamaktan aciz bir Hollanda bebeği. Adı bile yoktu. Tekti çünkü. İlkokul birinci sınıfı pekiyi karne ile geçince kocaman ağlayan bir bebeği hak etmiştim. Diğerinin tersine bu, esmer güzeliydi. Lakin şapkasını çıkardığımda kel kafasıyla karşılaşmak sinirimi bozardı. Çünkü oyuncak firması saçtan kâr edebilmek için yalnız kulaklarının üst kısmına saç ekmişti.
İşte bu, tüm çocukluğumu avutan iki bebek.