bildirgec.org

üzülmek hakkında tüm yazılar

Çünkü Çok Zor

Chat Noir 1 | 14 February 2011 11:53

İnsanlarla olmak, yalnız olmaktan,
Konuşabilmek, düşünmekten,
Sevilmek, sevmekten daha zor.
Kayıtsız kalmak, endişelenmekten,
Dinlenmek, dinlemekten,
Mutlu olmak, üzülmekten daha zor.
Elde etmek, istemekten,
Yaşamak, ölmekten,
Sessiz kalmak, haykırmaktan daha zor.
Sensiz kalmak, zindanda olmaktan,
Sevgisiz kalmak, susuz kalmaktan,
Dost bulmak, her şeyden daha zor.

Güliz Ardilli / İstanbul / 8 Kasım 1997 16:45

Asrın Delisi

Chat Noir 1 | 08 February 2011 16:51

Hey söyleyin dostlar asrın delisi konuşuyor!
Sevgi yalan mı, yalan mı bu dünya?
Sıcak bakışlar, cıvıl cıvıl gülüşler,
Dostluklar yalan mı, bu çıkar dünyası mı?
Hey söyleyin dostlar asrın delisi konuşuyor!

Su bütün dertleri siler

hayalicindegecti | 26 August 2010 17:00

İlk adımın biraz çekingendir, sonra hızlanırsın, ama koşmazsın hiç. Sabahın köründe koşmak sinirine dokunur, hem zaten o enerji çoook gerilerde kalmadı mı?
Yürürsün yürürsün, hızla nefes alır verirsin. Son günlerin terslikleri, felaketleri tatsızlıkları, suratsızlıkları ise hep aklındadır:
Onu öyle yapmasaydım, neden ona öyle dedim ki? Kırılmıştır kesin.
-Hay Allah, kalp krizi geçirmiş ve 48 saat yaşamış sadece… İnanamıyorum onun öldüğüne, tamam kabul ediyorum, çok yakın değildik, ayda yılda bir bile aramazdık birbirimizi ama hala yaşasaydı keşke…
-Karşıdan gelen şu adamlar ve kadınlar da ne suratsız öyle? Olur mu ama yahu? Her gün bu parkurda karşılaşıyoruz. İnsan biraz gülümsemez mi?
-Ufff ya şu referandum ne olacak? Ya evet çıkarsa? Zaten kan uyuşmazlığın olan bu idarenin daha da ceberrutlaştığını düşünebiliyor musun?
-O zaman onun iş bulması daha da mı zorlaşacak? Zaten kimsenin ne ehliyete ne deneyime baktığı var, öyle değil mi?

Adımların gittikçe hızlanır, güzel bir rüzgar eser. Kendi kendine bir oyuna girişirsin, o suratsız kadına gülümsesem karşılık alır mıyım? Ah evet, hem öyle güzel gülümsedi ki. Hiç de suratsız değilmiş, dişleri de bembeyazmış. Hele şu yaşlı adam, gülümsediğinde en az on yaş gençleşti gibi…
Yürüyüşünün son dakikalarında nedense kafandaki bütün olumsuzluklar gitmiş, sihirli bir el bütün düşüncelerini değiştirmiştir:
-Ona söylerim, biliyorum seni ihmal ettim ama bunun sebepleri vardı derim… Seni aslında o kadar çok seviyorum ki derim. O da bana gülümser hemen.
-Biliyorum ölüm çok acı, ama ne yapabiliriz ki, yaşamın kanunu bu… Hiç olmazsa acı çekmemiş. Hem kaç yıl oldu bilmiyorum ama son görüşmemizde nasıl güldürmüştüm onu.

Ooo, yarım saat nasıl da akıp gitmiş sen yürürken. Heryerinden şıpır şıpır ter akıyor. Haydi koş şimdi kumsala… Kumlar nasıl buz gibidir. Ayakkabılarını, çoraplarını çıkarıp at bir kenara. Kumlara bas. Ohhhh nasıl serin…
-Aslında hayat çok güzel. Bu bana verilmiş bir şans, tek bir şans tamam mı? Ve bunu sonuna kadar değerlendirmeliyim.
-Yeni bir sayfa bugün… Bembeyaz yepyeni bir sayfa. Hiçbir şeye üzülmek zorunda değilim. Üzülmeyeceğim, söz.
-Amaan, referandumdan ne çıkarsa çıksın. Ben miyim yani o yükün altına giren? Sonuçta her toplum layık olduğu biçimde yönetilmiyor mu?

Uffff boşver bunları. Haydi at kendini suya…
Ayakların suyun içinde, haydi koş, iki adım sonra su derinleşir, kulaç atmaya başlarsın… Ne güzel, denizde günün bu saatinde sadece sen varsın, önce seni ürperten serin sular, saçlarını da ıslattığında sanki bütün dertlerini de söküp, siler atar.
Birazdan eve dönersin. Güzel bir çay demlersin, yanında domates, peynir ekmek, biraz da üzüm… Gazeteni alırsın eline…
Yaşamak güzel şey be kardeşim (*)dersin.

Tıssss..

pillibebekkuyuda | 07 May 2010 13:31

Kimi zaman başka türlü uyanırsınız..Yetişmeniz gereken yerler vardır, heyecanla kalkar belki de önceden hazırladığınız kıyafetlerinizi giyer atıverirsiniz kendinizi caddeye..

Fatoş, o sabah tıpatıp onunla aynı model olan arabasını tam yanına park ederken tanışmıştı Roby le. Gidecekleri yerin aynı yer olduğunu bilmeden..

-Araba tercihlerimiz aynı..
-Aynı, evet..
-Memnun musun diye sormuyorum, memnun olduğunu biliyorum..

Kıyafetler ve alışveriş yerleri hakkında konuşurken, Fatoş kadar heyecanlıydı Roby..Aynı yerlerde bulunmuşlardı çoğu zaman..Mükemmel İngilizce konuşmasına rağmen öğrenmeye çalıştıkları dilde berbattı..Aynı konulara dakikalarca gülebiliyorlardı..Adeta birbirlerinden bir parça vardı içlerinde..Farklı ülkelerden olsalar da espri anlayışları yakın tutuyordu onları..

Kahverengiye dönüsmüsüzdür çünkü…

| 05 November 2007 09:31

Dogdugumuz zaman yuvarlak ,keskin,saf bir yüzümüz vardir.icimizdeki evren bilincimizin kirmizi atesi yanar durur.Ama yavas yavas ….
bizi
ana babalar yer,
okullar yutar,
sosyal kuruluslar emer,
kötü aliskanliklar kemirir,
yas ise tüketir.
Sindirildigimiz zaman;tipki ineklerdeki gibi alti mideden gectigimiz zaman,pis bir kahverengi tonunda cikariz.

Harry Potter ölecek…

makaleci | 08 October 2007 12:20

Romanın yazarı, artık böyle bir fantezi roman yazmayacağını söyledi.

Sevindim! Çünkü büyülü sihirli dizileri eleştirip de bir taraftan bu filmi alkışlayamazdım. Dünyanın her yerinde kitap kuyruğu, gişe kuyruğu bu kadar fantastik bir olaylar zinciri için oluştuğundan beri bu konuda çok üzgündüm. Evet, hepsi bitmedi ama en azından birinin bittiğini düşünmek oldukça sevindirici.

Çocuklar için ve de teenage denilen yaş grubu için hiç uygun olmayan bir tür bence.

Darısı bu türün diğer örneklerine…

kafayı yiyen kedim!!

astral | 25 August 2007 23:48

Kafayı yedi. Birden bire. Yaklaşık 3 ay önce başladı. Dan diye. Ortalığa durup dururken işemeler… özellikle ben evdeyken, benim görebileceğim hemen yakın mekanlara. Daha çok sevdim, kumuna götürdüm. En sonunda hatunda aldım. Gelip geçenler kafi olmadı çünkü az önce şaşkınlıklar içinde kaldım.

Birden bir ses, şırrr!

Aman allahım dedim. Şoktayım. Kütüphanemden aşağı bir şey akıyor. Kedi yok ortalıkta, bu ne o zaman. İşemiş kaçmış. Kitaplarım gitti. Attım çöpe. Gece vakti. Deterjanlar, köpükler bütün evi temizledim bu şerefsizin yüzünden. Bir koku var lakin. Nasıl keskin. Çıldıracağım. Bir de baktım. Kanepede kaka!!

Ağlarım ben..

darjeeling | 13 August 2007 14:59

Yine dalıp gitmişim gecenin siyahına.Gözümden yaş akmış bir anda. Sebepsiz yere demeyeceğim, sebepli gerçekten. Ama sen anlamamazlıktan gelmişsin. ‘Neden?’ diye sormuşsun. ‘Neden ağlıyorsun bu kadar çok?’ Ağlarım ben. Doğduğu günden beri ağlar insan. Ama ben senin gidecek olmana ağlıyorum. Ayrılık vaktinin yaklaşmasına, sana istediğim gibi, istediğim anda ulaşamayacağım anların gerçekliğine ağlıyorum. Sen yüzümü okşuyorsun. Yanaklarıma ve saçlarıma dokunuyorsun. Ellerin o kadar güzel ki. Çok uzun zamandır yapmamıştın bunu. Hala yanımdasın ve hala sıcaklığını hissediyorum. O an anlıyorum beni hala çok sevdiğini ve söylemesende aslında gideceğin için üzüldüğünü…

Ballı Krokanım

| 30 July 2007 11:38

Sana uzaktan bakıyor artık gözlerim
Gönlüm senden geçmez
Bana döndü hep sözlerim

Sıcak bir yaz gününde tanımıştım onu. Uykusuzdum. Kaçmak istiyordum ama bir türlü izin vermiyordu. İsmimi sordu. Söyledim. Uykusuz olduğumu, işim olduğunu anlattım. “Gitmem lazım” dedim. “Hayır gitme” dedi. Nedenini kavrayamadım. Tanımıyordu ki beni gitmememi istesin. Sürekli sorular soruyordu. Hiç hoşuma gitmemişti bu iş. Kötü kokular sezdiğimi sanıyordum. “Neden sürekli sorular soruyorsun” diye tersleyince çok hırçın olduğumu söyledi.

Böyle oldu hayatıma girişi. “Ballı krokanım” diye isim taktım bir de. Arkadaşlığımız gibi orijinal olsun istedim. Çok tatlıydı. O da bana “minik kelebeğim” diyordu.

Dağılmış saçlarım gönlünün yatağına
Uyandırma
Sabah olsun ben giderim
Sen kal rüyamda