bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

DiP

hipangel | 01 September 2008 09:30

Dibi görmek lazım,
Yüzeyde sağlam adımlar atabilmek için..

Dibe vurmak lazım bazen,.
Bence yavaş yavaş da değil,
Birden .
Şoka uğramalısın,
Vurgun yemelisin.
Diptekileri keşfedecek kadar
Vaktin olmalı.
Yediğin vurgunla pek bir şey
Yapamayacağın için
Epey vaktin olacaktır.
En ufağından en büyüğüne,
En gizlisinden en görünenine,
Hepsiyle tanışmalısın..
Sen onlarla tanıştıkça
Vurgunun etkisi azalacaktır..
Ve yavaş yavaş..
Dibi keşfettikçe keşfediceksin kendini..
Kendini karanlıkta buldukça
Yukarıda güneşi görmeye başlayacaksın..

BEN CAHİLİM, AMA…

zy positive | 01 September 2008 09:10

BEN CAHİLİM, AMA…

Kanlıca’da oturduğum 80 li yıllarda, işe, genellikle Boğaz Vapurlarıyla gidip gelirdim. O vapurlarda pek çok insan tanıdım ve gözlemledim. Psikoloji ile ilgim yoktu. Fakat insanları gözlemler, davranışlarına dikkat eder ve onları kendi hayal dünyamda oluşturduğum kategorilere göre sınıflandırırdım.Bugün size o insanlardan birini anlatacağım. Bir Cuma günü vapurla eve gidiyordum. Karşı koltukta ince bıyıklı, sürekli çevresini inceleyen bir adam ve üç çocuk vardı. Çocuklardan, büyük olanı 16 yaşlarında bir erkekti ve adama “Dayı” diyordu. Diğerleri beş yaşlarında bir kız çocuğu ve 13 yaşlarında bir erkek çocuğuydu. Onlar adama “Baba” diyordu. Vapurda dolaşan turistleri gören çocuk, okul çantasından İngilizce defterini çıkardı, liseye gittiği anlaşılan diğer çocuğa ödevlerini gösterdi ve onları bilip bilmediğini sordu. “Kolay” dedi büyük çocuk “Ben sana gösteririm”. Adam çevresine duyurmak istercesine “Aferin çalışın, İngilizce öğrenirseniz turistlerle konuşursunuz “ diyerek, onlara yabancı dil eğitimin ne kadar önemli olduğunu vurgulayan beylik sözlerle bir nutuk çekti, aslında tüm amacı çevredekilere sesini duyurmak ve kendini saygın bir insan gibi göstermekti. Adamın oğlu babasının aksine akıllı, meraklı ve çok sempatik bir çocuktu. Hem küçük kardeşiyle ilgileniyor hem de liseli çocuğun anlattıklarını dinliyordu. Liseli “kolay” dediği konuları aslında bilmiyordu ve soruları yanlış cevaplıyordu, küçüğün sorduğu mantıklı soruları da geçiştiriyordu. Akıllı ve öğrenmeye istekli bu çocuğun yanlış bilgilendirilmesine gönlüm razı olmadı. Çocuğa “Cevaplar yanlış oluyor, istersen ben yardımcı olayım” dedim. Çocuk en ufak bir utanma ve tereddüt göstermeden yanıma geldi. Ben çocuğa konuları anlatmaya başlayınca babası hemen dikkat kesildi ve bizi izlemeye başladı. Diğer çocuk, yaptıklarının yanlış olduğu ortaya çıkınca biraz bozuldu, sanki hiç ilgilenmiyormuş gibi dışarıyı seyretmeye başladı. Adam benimle konuşmak için adeta yanıp tutuşuyordu, aslında oğlunun öğrenip öğrenmediği de umurunda değildi. Daha fazla dayanamayıp konuşmaya başladı. Eminim neler söylediğini sizler de biraz tahmin ediyorsunuzdur. Ben her ne kadar adama bakmayıp çocukla ilgilensem de adam hiç susmadan konuşuyordu.

KROKANT LANETİ

kayvenk | 31 August 2008 22:39

Bir gece usulca üzerinize lanet okunduğunu biliyor musunuz? Uykuya dalarken karanlık odanızda sırtınızı döndüğünüz gudubet ruhları veya gözlerini size dikmiş, duvardaki korkunç ve elem dolu yüzleri sezdiniz mi? Gecenin kör anında uykunuzdan eden bu uğursuzluğu bulmak için karanlığı dinlerken tıkır tıkır işleyen saat seslerinden başka yanıt alamadığınızda ne yaptınız? Oysa onlar size “tükeniyorsun, dikkat et” demeye çabalıyor. Kendilerinin kulak arkası ettiği bir öğüt. Zamanın kuşattığı, eskitip kısalttığı ömrünüzü nasıl kullandınız? Sahte bir keder, bir sevinç yığıntısından başka ne oldunuz? Oburluk, şehvet ve gülünç egonuzu eleseler ne kalır? Bir dalkavuktan, bir ulema bozuntusu, işine gelmeyeni üstüne alınmayan bir sapık olmaktan başka? Günlerdir aradığınız şarkıyı veya filmi sömürüp, tatminsizlik ve tamahkarlıkla yenisine dadanmaktan başka? Reklam arası dizi izledikten sonra elinize ne geçti? Hayal kurarken bile, hayatınızı yüksek reytingli bir film, kendinizi de yavşak başrol oyuncusu sanmaktan başka ne kurdunuz? Takdir mi bekliyordunuz?

Beklemekten sıkılmadınız mı? Ya sahte takdirlerden? Ne kadar ömrünüz kaldı? “Kendimi değiştirmeliyim” diye aklınızdan geçirdiğiniz şu anda dahi, bu arzunuzun gürleyerek akan zaman nehrinde anlar içerisinde yitip gittiğini biliyorsunuz değil mi? Neden bu sahte hayatı sürgit etmekteki inat? Yoksa çoktan uykuya daldınız mı? İşitmiyor musunuz? Donmakta olan bir sefil mahlukatın, sinsice ve sessizce uykuya dalması, miskin miskin yok oluşa gitmesi gibi aheste aheste acı dolu sona yaklaşıyorsunuz. Yol kenarına sadece ve sadece sizin için dikilmiş “Stop” ve “Wrong Way” tabelalarını görmezden geliyorsunuz. Düşünesiniz diye buz mağaralarında pineklemekte olan önemsiz varlığınıza gelen bu çağrıyı da yabana attığınızda duvardaki kederli yüzlerden biri de sizinki olacak. Yapmanız gerekip de yapmadığınız eylemler listeniz kabarıyor mu? Yoksa böyle bir listeniz yok veya bunu aklınıza dahi getirmek saçma mı geliyor? Hala okuyorsanız düşünenlerdensiniz. Düşünenlerin böyle bir listesi olur.(sizin için hala umut var) Şimdi akan zamanı anlamlı hale getirmeye ne dersiniz? Karar verin, ama çabuk olun çünkü vakit daralıyor. Çakma tanrı Zeus’ un babası ve zaman tanrısı Kronos, kronometresinin başlatma düğmesine bastı. Yarış başladı. Geçmişe münhasır anı çöplüklerini bırakın. Çünkü o çöpleri yeyip, yeni çöpler üretip onları da topluyorsunuz. Kronolojiye uygun giderseniz duvardaki yüzlerden biri olacaksınız. Kromozomlarınıza kodlanmış şeytani canavarın hilelerine geliyorsunuz. Aynaya baktığınızda anlamsız bir mantrayı tekrarlarcasına “gereksizim ben” diye beşi, hatta kırkbeşi aşkın kez sesleniyorsunuz. Şeker adamın kancasındasınız. Şeker adam sizi lanetliyor.

Muro’yu vursunlar mı, yoksa Atatürk vatan haini miydi?

khun | 31 August 2008 17:51

Bence Yiğit Bulut yanılıyor, devletin Muro filmini engellemesi gerektiğini düşünerek.

Çocukların Muroculuk oynaması, sadece yeni sonuçlar doğuracak bir sonuçtur.
Her nasılsa başla(tıl)mış bir akım, engelemesi mümkün olan noktayı henüz geçmemiş bile olsa
engellenmemelidir. Dış desteği kesin olan hatta dışarıdan başlatıldığı belli bir hareketle
mücadele, engelleme girişimleriyle yapılabilemez. Tabii ki filmden bahsetmiyorum.
Bu ülkedeki neredeyse her evden bir şehit verilmişse artık biraz da psikoloji gibi sosyoloji
gibi çatışma dinamiği prensipleri gibi daha nitelikli yöntemleri devreye sokmak gerekmez mi?
Akımı yönlendirmek, kanalize etmek, enerjisini dağıtmak, sıradanlaştırmak, marjinalleştirmek,
genel çerçeve içindeki sıradan bir dinamik haline getirmek akılcı bir yöntem olmaz mı?