Bir gece usulca üzerinize lanet okunduğunu biliyor musunuz? Uykuya dalarken karanlık odanızda sırtınızı döndüğünüz gudubet ruhları veya gözlerini size dikmiş, duvardaki korkunç ve elem dolu yüzleri sezdiniz mi? Gecenin kör anında uykunuzdan eden bu uğursuzluğu bulmak için karanlığı dinlerken tıkır tıkır işleyen saat seslerinden başka yanıt alamadığınızda ne yaptınız? Oysa onlar size “tükeniyorsun, dikkat et” demeye çabalıyor. Kendilerinin kulak arkası ettiği bir öğüt. Zamanın kuşattığı, eskitip kısalttığı ömrünüzü nasıl kullandınız? Sahte bir keder, bir sevinç yığıntısından başka ne oldunuz? Oburluk, şehvet ve gülünç egonuzu eleseler ne kalır? Bir dalkavuktan, bir ulema bozuntusu, işine gelmeyeni üstüne alınmayan bir sapık olmaktan başka? Günlerdir aradığınız şarkıyı veya filmi sömürüp, tatminsizlik ve tamahkarlıkla yenisine dadanmaktan başka? Reklam arası dizi izledikten sonra elinize ne geçti? Hayal kurarken bile, hayatınızı yüksek reytingli bir film, kendinizi de yavşak başrol oyuncusu sanmaktan başka ne kurdunuz? Takdir mi bekliyordunuz?Beklemekten sıkılmadınız mı? Ya sahte takdirlerden? Ne kadar ömrünüz kaldı? “Kendimi değiştirmeliyim” diye aklınızdan geçirdiğiniz şu anda dahi, bu arzunuzun gürleyerek akan zaman nehrinde anlar içerisinde yitip gittiğini biliyorsunuz değil mi? Neden bu sahte hayatı sürgit etmekteki inat? Yoksa çoktan uykuya daldınız mı? İşitmiyor musunuz? Donmakta olan bir sefil mahlukatın, sinsice ve sessizce uykuya dalması, miskin miskin yok oluşa gitmesi gibi aheste aheste acı dolu sona yaklaşıyorsunuz. Yol kenarına sadece ve sadece sizin için dikilmiş “Stop” ve “Wrong Way” tabelalarını görmezden geliyorsunuz. Düşünesiniz diye buz mağaralarında pineklemekte olan önemsiz varlığınıza gelen bu çağrıyı da yabana attığınızda duvardaki kederli yüzlerden biri de sizinki olacak. Yapmanız gerekip de yapmadığınız eylemler listeniz kabarıyor mu? Yoksa böyle bir listeniz yok veya bunu aklınıza dahi getirmek saçma mı geliyor? Hala okuyorsanız düşünenlerdensiniz. Düşünenlerin böyle bir listesi olur.(sizin için hala umut var) Şimdi akan zamanı anlamlı hale getirmeye ne dersiniz? Karar verin, ama çabuk olun çünkü vakit daralıyor. Çakma tanrı Zeus’ un babası ve zaman tanrısı Kronos, kronometresinin başlatma düğmesine bastı. Yarış başladı. Geçmişe münhasır anı çöplüklerini bırakın. Çünkü o çöpleri yeyip, yeni çöpler üretip onları da topluyorsunuz. Kronolojiye uygun giderseniz duvardaki yüzlerden biri olacaksınız. Kromozomlarınıza kodlanmış şeytani canavarın hilelerine geliyorsunuz. Aynaya baktığınızda anlamsız bir mantrayı tekrarlarcasına “gereksizim ben” diye beşi, hatta kırkbeşi aşkın kez sesleniyorsunuz. Şeker adamın kancasındasınız. Şeker adam sizi lanetliyor.
Tercih sizin. Ya bu kronik hastalığınızla ve haliyle kendinizle barışık uykuya devam edin ya da bu kez aynaya kendinizi görmek için bakın. Kendinize bakın… Bakın. Zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anlamadınız mı? O halde anlayın. Acele edin! Zaman daralıyor. Aynada kendinizi gördüğünüzde ve muhasebe yaptığınızda şeker adamdan ve ruhunuza şekerle yapışan vakit harcama hastalığından kurtulacaksınız. Vicdanınız size vakit harcadığınızı fısıldayacak. Siz onu dinledikçe samimi olup, fısıldamaktansa bağırmaya başlayacak. Ona güvenin. Hayatınızı hemen değiştirin. Başlamak için ctrl + w tuşlarına basın.
yorumlar
dediklerini anladım sanırım. zamanın da farkına vardım. hakket hızlı da ne yapacağımız konusunda hala bocalıyorum. bu fısıltı çok çalışmaktan bana zaman mı ayıramadı acaba !kayvenk, saf hüzünleri severim ama tek kelime ile bunalıma girdiriyorsun. hem bunalıp hem nasıl değişiklik yapacağız yahu?bu arada, ben o şeker adamı bir lanetlersem kendine gelemez. 🙂
W basmıyor 🙁
resetle kendini lütfen 🙂
Şin gücün konuyu saptırmak mörf. Aaa aa
b.konu kendi sapıtıyorc.harran ovasıd.saat geç oldue.iyi geceler bücürük..cevap : e. (8 aydan az süren kaldı,marş marş doğru odana 🙂
@morfik, örneğin trafiğin akmasını beklerken öndeki araca veya kırmızı ışığa sinkaflı serzenişlerde bulunmanın müsebbibi de o sestir. daha önce mutlaka duymuşsundur.@avalianch, dostum w tuşun çalışmıyorsa işin bitik. lanetin panzehiri oydu.
yazının başı guzeldi len. lanet, gudubet ruhlar, sana donmuş yuzler falan.
eyvallah arrogante.
sonra mesaj olayına girmişsin..mesaj güzel de girişte beni etkisi altına alan korku/gerilim havasının dışına itelenince, yüzüme kapanan kapının ardından kendi etrafımda bir tur döndüm. salak salak etrafa bakıp “noluyee yaaa” didim. (kusadası, marmaris)
seni çok iyi anladım arrogante. çoğu kişi de öyle düşünecektir.ben de keşke şu yazılara arka plana ses efekti de eklenebilse diyordum. olsaydı ses editörü programlarla uğraşarak birkaç sn boyunca güzel güzel tıkırdayan metronom sesi koyup, sonra da etinden et koparılan bir kadın çığlığı ile biten bir ses kaydı koyacaktım.iyi ki yokmuş bu imkan diye seviniyorum şimdi. yoksa insanlar kulağımı çokca çınlatacaklardı 🙂
Zamanın geçmesini şeb-i arus’a biraz daha yaklaşma olarak da bakabiliriz pek rahat. Bkz.(Paradigma)———-Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman,beyaz bir karanlık ki, gittikçe artanağırlığının altında herşey silinmiş gibi,bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü;tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlaronun derinliğine iyice sokulamaz, korkar!Ama bu derin karanlık örtü sana çok lâyık;lâyık bu örtünüş sana, ey zulümlér sâhası!Ey zulümler sâhası… Evet, ey parlak alan,ey fâcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sâha!Ey parlaklığın ve ihtişâmın beşiği ve mezarı olan,Doğu’nun öteden beri imrenilen eski kıralıçesi!Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmedensefahate susamış bağrında yaşatan.Ey Marmara’nın mavi kucaklayışı içindesanki ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın.Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak,ey bin kocadan artakalan dul kız;güzelliğindeki tâzelik büyüsü henüz besbelli,sana bakan gözler hâlâ üstüne titriyor.Dışarıdan, uzaktan açılan gözlere, süzgüniki lâcivert gözünle nekadar canayakın görünüyorsun!Canayakın, hem de en kirli kadınlar gibi;içerinde coşan ağıtların hiç birine aldırış etmeden.Sanki bir hâin el, daha sen şehir olarak kuruluyorken,lânetin zehirli suyunu yapına katmış gibi!Zerrelerinde hep riyakârlığın pislikleri dalgalanır,İçerinde temiz bir zerre aslâ bulamazsın.Hep riyânın çirkefi; hasedin, kârgüdmenin çirkeflikleri;Yalnız işte bu… Ve sanki hep bunlarla yükselinecek.Milyonla barındırdığın insan kılıklarındanParlak ve temiz alınlı kaç adam çıkar?Örtün, evet ey felâket sahnesi… Örtün artık ey şehir;örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahbesi!Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;Kaatil kuleler, kal’ali ve zindanlı saraylar.Ey hâtıraların kurşun kaplı kümbetlerini andıran, câmîler;ey bağlanmış birer dev gibi duran mağrur sütunlar ki,geçmişleri geleceklere anlatmıya memurdur;ey dişleri düşmüş, sırıtan sur kafilesi.Ey kubbeler, ey şanlı dilek evleri;ey doğruluğun sözlerini taşıyan minâreler.Ey basık tavanlı medreseler, mahkemecikler;ey servilerin kara gölgelerinde birer yeredinen nice bin sabırlı dilenci gürûhu;“Geçmişlere Rahmet! ” diye yazılı kabir taşları.Ey türbeler, ey herbiri velvele koparan bir hâtıracanlandırdığı halde sessiz ve sadâsız yatan dedeler!Ey tozla çamurun çarpıştığı eski sokaklar;ey her açılan gediği bir vak’a sayıklıyanvîrâneler, ey azılıların uykuya girdikleri yer.Ey kapkara damlariyle ayağa kalkmış birer mâtemisembole eden harap ve sessiz evler;ey herbiri bir leyleğe yahut bir çaylağa yuva olankederli ocaklar ki, bütün acılıklariyle somutmuş,ve yıllardır tütmek ne… çoktan unutulmuş!Ey mîdelerin zorlaması zehirinden ötürüher aşâlığı yiyip yutan köhne ağızlar!Ey tabi’atin gürlükleri ve nimetleriyle dolubir hayata sâhip iken, aç, işsiz ve verimsiz kalıpher nâmeti, bütün gürlükleri, hep kurtuluş sebeplerinigökten dilenen tevekkül zilleti ki.. sahtadir!Ey köpek havlamaları, ey konuşma şerefiyle yükselmişolan insanda şu nankörlüğe lânet yağdıran feryât!Ey faydasız ağlayışlar, ey zehirli gülüşler;ey eksinlik ve kaderin açık ifadesi, nefretli bakışlar!Ey ancak masalların tanıdığı bir hâtıra: Nâmus;ey adamı ikbâl kıblesine götüren yol: Ayak öpme yolu.Ey silahlı korku ki, öksüz ve dulların ağzındakiher tâlih şikayeti yapageldiğin yıkımlardan ötürüdür!Ey bir adamı korumak ve hürriyete kavuşturmak içinyalnız teneffüs hakkı veren kanun masalı!Ey tutulmıyan vaitler, ey sonsuz muhakkak yalan,ey mahkemelerden biteviye kovulan “hak”!Ey en şiddetlikuşkularla duygusu kö¨rleşerekvicdanlara uzatılan gizli kulaklar;ey işitilmek korkusuyle kilitlenmiş ağızlar.Ey nefret edilen, hakîr görülen millî gayret!Ey kılıç ve kalem, ey iki siyasî mahkûm;ey fazilet ve nezâketin payı, ey çoktan unutulan bu çehre!Ey korku ağırlığından iki büklüm gemeye alışmışzengin – fakir herkes, meşhur koca bir millet!Ey eğilmiş esir baş, ki ak-pak, fakat iğrenç;ey tâze kadın, ey onu tâkîbe koşan genç!Ey hicran üzgünü ana, ey küskün karı-koca;ey kimsesiz; âvâre çocuklar… Hele sizler,hele sizler…Örtün, evet, ey felâket sahnesi… Örtün artık ey şehir;Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi!————-Birden kapandı birbiri ardınca perdeler…Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?Som zümrüt ortasında, muzaffer, akıp gidenFiruze nehri nerde? Bugün saklıdır, neden?Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri;Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri.Bir devri lanetiyle boğan şairin Sis´i.Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi.Hülyama bir eza gibi aksetti bir daha;-Örtün! Muebbeden uyu! Ey şehr! -O beddua…Hayır bu hal uzun süremez, sen yakındasın;Hala dağılmayan bu sisin arkasındasın.Sıyrıl, beyaz karanlık içinden, parıl parılBerraklığında bilme nedir hafta, ay ve yıl.Hüznün, ferahlığın bizim olsun kışın, yazın,Hiç bir zaman kader bizi senden ayırmasın.———Gözünü sevdiğim Bill gates boşuna yapmamış ekran kilawyesini 🙂