bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Alaçatı Bodrum Olur mu?

MerakliKedi | 04 September 2008 10:32

İki yıl önce gitmiştim ilk… Sessizliği, sakinliği, temizliği, düzeni ile dikkatimi çekmişti. Doğal kimliğini bozmamış ama modern görünümlü bir kentle karşılaşmıştım. Alaçatı böylece kalbimde yıllarca Cunda’nın doldurduğu, son zamanlarda yaşanan kalabalıklaşma ve bozulma ile oluşan boşluğu doldurmuştu. Bir Avrupa kasabası gibi, temiz, pak, bol çiçekli, düzenli, saygılı ve sevgi dolu bir belde idi.
Bu yaz başında bir daha gittiğimde, daha kalabalık geldi. Ürktüm… İki yılda yoksa bu kadar mı değişmişti. Ya bu hızla değişim devam eder de bozulursa….
Yaz sezonunu orada açmıştım, sonra bir yaz boyu yoğun tempoda çalıştıktan sonra esas tatili sezon kapanışında yine Alaçatı’da yaptım. Tam da Serdar Turgut’un Alaçatı da Bodrum’un yolunda mı ilerliyor diye yazdığı günlerde… Alaçatı’ya o ruhu veren Alaçatı Turizm Derneği’ni kuran ve yaşatan o kadınlar, oinsanlar varken olmaz diyerek okudum tüm yazıyı… Tatilin başında Dikili’deydik. Çok hevesli başladığımız tatil tesisin kötülüğü yüzünden ilk gecemizde otel değiştirmek zorunda bırakmıştı bizi. Biz de apar topar soluğu Alaçatı’da aldık. Hemen kendimizi Taş Otel’e attık. Rezervasyonumuz yok ama çok kötü bir tatil başlangıcı yaptık, bize bu tecrübeyi unutturacak bir odaya ihtiyacımız var dedik. Taş Otel her zamanki gibi doluydu. Ama o güzel kadın, o içten, o cıvıl cıvıl kadın bize biryer önermeden hemen durumun detayını öğrenmek istedi. Eğer problem Alaçatı’da yaşandıysa mutlaka müdahale edilmeliydi. Öylesine ilgili, öylesine kendini adamıştı ki, daha en başından bizi sarıp sarmalayıverdi. Sonra da bizi Sardunaki Otel’e yönlendirdi. Tatilin bundan sonrası fazlasıyla keyifli ve tatminkardı.
İşte böylesine beldesini sahiplenmiş insanların olduğu bir yer oranın bozulmasına izin vermez. Bodrum’da bir süredir Gümbet özelinde yoğunca yaşanan cinsel içerikli turizmi buralara getirmez, buraları meta haline dönştürmez bu güzel insanlar…
Biz turistler gittikten sonra da kendilerine yaşayacak bir Alaçatı bırakmayı hedeflemiş bu insanlar izin vermeyecektir bozulmaya…. En azından böyle inanmak istiyorum.

Taşları üst üste koymak

muratim | 03 September 2008 20:18

Sisyphos gibi, ölüler diyarında sarp bir tepeye büyük bir kayayı iterek cikarmaya mahkum edildik. Tıpkı onun gibi, tepeye her yaklastıgımızda kayayla birlikte yeniden aşşagıya yuvarlanıyoruz. (Tuhaf bir paradokstur ki Yunan mitolojisinde Sisyphos hırsızların ve dolandırıcıların üstadıdır!)
Bir Amerikan Doları karsısında ne kadar ederiz? Ne kadar daha aşşagılara ineriz? Ne kadar daha azalır kıymetimiz? Kimse bilmiyor. Ekonomistlerimiz ve ekonomi yöneticilerimiz, eskinin kahinleri kadar bile inandinci degil.

Dolar karşısında erimeyen degerler aramak ve onlara tutunmaktan başka garemiz yok. Paranım satın alamadıgı degerler, parayla kazanılmamış degerler, bu ülke insanının yaşami ve ruhu için belki de hiç bu kadar onemli olmamıştı.
Agır bir sisle kaplı ülkede, birbirimizin sesini duyuyor ve ufuksuz yönleri gösterip yol tarif ediyoruz. Toroslar’da siste yolunu şaşırmış Yorülere, üst üste yigilmiş taşlar yol gosterir. Orta Asya’da, yıgılmış taşlar bir gibi taşımaktadır. Oradan geçen insan dilek diler, cesaret toplar bu taş yığınından.
Fatih Pımar’in, 19 Asya’da kalmiş Oğuzlar icin gittigi Turkmenistan’da bir turbede üç
kadın, taşlari üst üste dizerek kendilerine bir yuva diliyorlardi.
Diinyanin en büyük ve en uzun göç hareketinin kurdugu bir uygarligi yaşıyoruz. Türk dünyasının en kalabalık ve en etkili gücü Oğuzlarm izleri pek çok yerde hiç bozulmadan yaşıyor.
Rotterdam,global dünyanın örnek kenti oalrak bu sayının modern kenti.Meksika’daki Huicholler ise doga ve iklimin sekillendirdigi bir hayati siirdiirme konusunda kararlılar. Aztek uygarlığının kurucusu sayılıyorlar. Carlos Castenada’nin tüm dünyaya tamttigi kutsal kakttis peyote He düşsel yolculuklara fikiyorlar.
Ahlat kenti, ortadoğudaki Islam kültürü ve filozofisinin eristigi zirveyi sunmasi ismdan benzersiz bir ornek olarak Anadolu’nun dogusunda yaşiyor. Bir Oguz kentiydi. Kentin filozofu Ebu Ali el Ahlati, “Adaletin hakemi insaftır” sözünü etmişti. Bugüne ve bize hala ışık tutuyor.
Paha biçilmez kültürlerimizi, dayanıklı geçmişimizi, Oguz göçeebelerinin taşları gibi üst üste dizip dilek tutalim, cesaret bulalim, yol soralim derim ben.

Umut`un Ölümü

suphi | 03 September 2008 19:49

Rusdunu ispat etmesine az bir zaman kala kalbi dayanamadi artik ve durdu. Elindeki ekmek yere dustu ve kuslara talan oldu.Uzerinde kimligi olmadigi icin kimligini teshis edemedi polisler.Bir taniyani da cikmadi.Bir seveni de yok muydu? Bir elinden tutani?
Yoktu belki.Nasirliydi elleri.Elleri kucuk, elleri soguk,elleri nasirli. Hangi kadin tutardi elinden.Bilemezdi, dunyayi da tavaf edemezdi. Ya topal ayagi izin vermezdi ya da zabita. Goruntu kirliligi olusturuyor diye yasaklanabilirdi umuma acik mekanlarda dolasmasi.
Cebinde bir parca kagit buldular ve kagida kara kalem yazilmis cirkin bir yazi; benim sadik yarim kara topraktir.
Nerden bilirdi ki vucudu bir universitenin arastirma hastanesinde kadavra olarak kullanilacakti.

GÜLÜMSE HADİ GÜLÜMSE!

Asturias | 03 September 2008 19:00

“Ağzını açan herkes gülümsüyor sayılmaz.” demiş Demokritos. Gülmek gercekten de sadece dişlerimizi gösterdiğimiz bir eylem mi sizce? Eğer öyleyse dişleri o kadar da güzel olmayan insanlar gülemez mi demek oluyor bu?

Öyle çok çeşidi var ki gülümsemenin hangidi gercek mutluluğun işareti ayıredemez duruma geldik. Örneğin dişçi koltuğunda otururken sıkıntılı güleriz(!), kendini beğenmişler aşağılarcasına gülerler, bir olayı tastiklerken onaylarcasına güleriz, biriyle karşılaşınca nezaketen güleriz. Ancak birçok gülme çeşidi içinden sadece bir tanesi gülmenin ifadesi: yanak kası, ağız kenarını simetrik olarak olarak yukarı doğru çekiyor ve göz kenarlarında kuş ayağı gibi kırışıklara yol acıyor. Gülmek vucudumuzun heryerini calıstıyor..

büyük adamlar küçük adımlarda yitirilir

dasein | 03 September 2008 18:30

Küçük adamları içimizde yitirdik.
Büyük adımlar halinde
Vücudumuza hayatımıza dağıldılar.
Çok acı pek acıya dönüştü.
Her dönüşümün içinde yalanlar diyarı akardı.
Hüzüne bakardık.
Bir delinin büyük bir deliğe baktığı gibi.
Aynı bir deli gibi.
Deliren bir delik
Gibi.

şiir kalplidir

dasein | 03 September 2008 18:09

Ayrılıklarda paylaşıyorduk böylece.
Bir şiir içkisi içiyor. Kendimizle ve şiirlerimizle dalga geçiyorduk. Çok bilmiş şairlerdik yeryüzünde diyorduk. Çok biliyorduk şiir haritasını. Çok işimiz var ve az yaramız var biraz daha deşelim kanasın acısın çoğalsın biz işimizi şiirimizi yapalım.
Şiir yapmaktır bizim işimiz.
İşimizden arta klanda yaşıyoruz an an her damlamızda..
Kötü niyetli şairleri eziyoruz. Dişliyor. Ve serbestçe dolaşıyoruz kalbimizde.
Derinlemesine yarılıyor kalbimiz. Kalbimizle duyuyoruz hiçbir şeyi.
Kalbimizde 1 delik bizi acıtan.

Geleceğin Geçmişe Yürüyüşü

teacher07 | 03 September 2008 15:52

Cavur icadı…Çok eskilerden başlayalım, Avrupa sayfa sayfa kitap, gazete basarken insanları aydınlanmaya yürüyorlardı. Matbaa cavur icadıdır, ülkeye giremez fetvası sonucu, günahtır diye yasaklandığını bilyor musunuz?

“ Cavur” dedikleri uzay yolcusu iken makine (araba) cavur icadı diye binmem diyenlerden haberiniz var mı?

Radyo, kaset çalar cavur icadıdır günah diyenleri de mi duymadınız?

Televizyon, cavur icadıdır, izlemek günahtır deyip, çocukların izlemesini yasaklayanları da mı duymadınız?

Bilmem hangi Arap firmasının reklamıdır, Arap harfleriyle yazılmış diye, minibüsünün camına asan şoför de var biliyor musunuz?