bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

fuhuş,manukyan ve uçkurumuz üzerine

nazokiraze | 02 November 2008 15:03

Fuhuş herkese değişik şeyler çağrıştırır. Burda meslek olarak fuhuştan bahsediyorum, evli kadınların yaptığı zinalardan, okul kızlarımızın erkek arkadaşlarıyla beraber yaşadıklarından, yada kafalarına göre zengin heriflerin koynuna giren kızlardan değil… Bu işi meslek edinen bu yolla resmi olarak para kazananlardan. Kimine göre çok kötü bir şey kimine göre çok gerekli, hayat kadınları olmasa millet sokakta ki karıya kıza rahat mı verir diyenler çoktur. İstanbul için seks haritası bile çıkartılmıştır.

2008 kpss

vatanda | 02 November 2008 11:35

Uzandığım koltukta dalmışım annemin dürtüklemesiyle uyandım. Aslında pekte uyandım denilemez hala yaşıyorum sanki. Gözlerimi kapattığımda güzel bir sahil kasabasında buldum kendimi ağzıma hafif tuz tadı gelmekte , esen rüzgar tenimi ürpertmekte. Etrafıma bakıyorum şaşkınlıkla ileride bir baraka üzerine kocaman bir ağ çatı gibi yerleştirilmiş, küçük bir tekne ve iki-üç kişi onlara doğru yürüyorum. Güneş hala gökyüzünde ama ay’da öbür taraftan kendini göstermekte ilerdeki gruba yaklaştıkça içimde garip bir ürperti başlıyor ilk anda neden olduğunu anlamasamda biraz sonra bu ürpertinin nedenini anlıyorum. Benim insan sandığım ilerdeki grup ağzı yüzü garip bir şekil almış insan görüntüsünde ama insandan başka herşeye benzeyen hal ve hareketleriyle çok başka garip yaratıklar çıkıyor. Titremeye başlıyorum hatta geri geri gitmek istediğimi hatırlıyorum ama nedense bacaklarım beni dinlemiyor. Sanki onlara doğru çekiliyorum. Yanlarına yaklaşıyorum. ürkek bakışlarla süzdüğüm bu garip yaratıklar benim geldiğimi yeni fark eder gibi vücutlarından çıkan gözleriyle bana sanki normal birşeymiş gibi bakıyorlardı. Bu beni daha da tedirgin etmişti. O sırada arkadaki yaratık diğerine insan diliyle ” İşte bir tane daha geldi bu akşam kaçıncı bu” diye söylendi. Konuşmalar beni hem korkutmuş hemde sevindirmişti benim gibi başka insanlar da buraya gelmişti demek. Ama burası neresiydi bu yaratıklar da neydi. Bana en yakın olan yaratık “Sen ordaki yaklaş buraya neden, niçin geldin” diye sordu. Vücudum benden ayrı bir nesne gibi onlara yaklaşmaya başladı. Tam yanlarına geldiğimde dilim yine düşüncelerimden başka olarak. ” Puslu bir geceden geliyorum. Güneşi arıyorum, sabahı bekliyorum. Buraların sultanına hizmet için bekliyorum” dedi. Ne söylediğimi anlamamış olmamla birlikte hala neden ve niçinler içinde kaybolmuş bir vaziyetteydim. Hiç bir şeye anlam veremiyordum. Yaratıklar hep bir ağızdan ” Güneşi bulmak elinde, Sultan içerde, hizmet zordur kazanmak ise imkansız.” diyerek ayağa kalktılar. arkada olan biraz daha insanımsı yaratık ileriye bir adım atarak ” Şimdi sende diğerleri gibi hiç bir şey anlamamışsındır. Şu anda gece ve gündüz adasındasın. İçerde güneş sultan durmakta, bizlerse sultanı koruyan cinleriz” diyerek bir anda ele benzettiğim uzantısından bir giysi ve kolye verdi. “Bunları giy, içeri girmen için şart” dedi. Önündeki cin yine aynı şekilde bir kılıç ve kalkan uzattı bana ve ” Bunları kuşan içeride hizmet için gerekli dedi”. En öndeki cin ise kocaman bir kazan çıkartıp içine deniz suyundan doldurdu ve altını yaktı. ” Kazanın içine gir ve temizlen saflık gerekli” dedi. Bütün söylenenleri bedenim harfi harfine uyguluyordu. İlk önce kazana girdim. Çok sıcak olacağını hatta pişeceğimi düşünürken oldukça serin hatta tenimde tatlı bir his uyandıran bir su ile karşılaştım. Bedenimin kontrolünü yeniden kazanmıştım. Hatta artık aklımdakileri bile söyleyebiliyordum. Kazandan çıktığımda bir an için kaçmak istedim. Ve tam o anda öndeki cin “Buradan kaçmak istiyorsun dimi ama kaçış yok. Senin gibi senden önce ve senden sonra gelenler içinde kaçış yok sen ve senin gibiler seçilmişlersiniz. Doğduğunuz gün gece ve gündüz savaşı için seçildiğiniz” diyerek beni diğer cin’e doğru sürükledi. Cin’in verdiği giysileri üzerime giydiğimde sanki hiçbirşey giymemiş gibiydim ama dışardan giysiye dokunduğumda çok kaba çok kalın ve sert bir ses çıkarıyordu. Kolyeyi boynuma taktığımda ise daha önce hiç görmediğim bir ışık hüzmesi gökyüzünde belirdi ve tamda kolyenin ortasına doğru ilerledi. Işığın içinde hayal meyal bir insan silüeti görüyordum ama sadece o kadar birde ses ” Sana güveniyorum” diyordu. Cinler ışığı görür görmez dizlerinin üzerine çöktüler ve hep bir ağızdan ” Işığın prensesi hoş geldin savaşçıyı kutsa ve galibiyet için yol göster” diye bağrıştılar. Işık hüzmesi kolyenin içine girdi ve parlamayı kesti. En son olarak elime bir kılıç ve kalkan verdiler. Kılıç buradaki herşey gibi garipti. Sadece sapı vardı ve elime aldığımda beyaz bir ışık saçıyordu. Benim kılıca böyle baktığımı gören cin ” Bu kılıç ruh kılıcıdır içindeki duyguları gösterir. Az önce içine girdiğin kazandaki su ruhunu temizledi, giydiğin giysiler sana güç verdi. Bu ruh kılıcı ise senin içindeki saflığı temizliği gösteriyor. İçeride daima böyle saf ve beyaz kalmalı. Rengi değişirse neler olur biz bile bilmiyoruz” diye açıklama yaptı. Ruhumun temiz olması beni sevindirmişti ama ruhum temiz değildi yaptığım onca yanlış onca kötü şey onlara neler olmuştu. Yine aynı cin sanki beynimi okurmuşcasına “Daha önce yaptığın kötülükler, yanlışlıklar, bütün hataların az önce suyla birlikte yok oldu. Şu anda en saf en temiz sensin. Geçmişi düşünme sadece hizmet etmeye odaklan ” diyerek o garip uzantısını kalkanın üzerinde gezdirdi. Kalkan bir anda o en normal halinden çıkıp parlamaya başladı ama öyle beyaz değil yeşil parlıyordu kalkan. “Bak” dedi parmağa benzeyen uzantısından bir parçayı garip dişleriyle kesti ve gri akan kanını kalkana sürdü kalkan bir anda büyüdü ve gri rengi yuttu. Resmen cinin kanını yuttu ve yine yeşil yeşil parladı. “bu kalkan yeşil zümrüt kalkanıdır. Senden öncekiler bu kalkanı alamadı senin bir özelliğin olmalı. Zümrüt kalkanının en büyük özelliği bizler gibi varlıkların kanı kalkan tarafından emilir ve sana zarar vermesini engeller. Dahası her türlü saldırıya karşı boyut değiştirir ve seni en iyi şekilde korur. Son olarak şayet içeride başına bir hal gelirse bu kalkan seni yok eder”. Son sözü içimde büyük bir korkuya neden oldu elimde tuttuğum şey beni öldürebilecekti ha. Birden aklıma uykuya daldığım geldi o anda uyanmak için bütün varlığımla çabaladım ama yine arkadaki cin bütün ümidimi böldü. ” Uyduğunu sanıyorsun ama şu anda uyanıksın. Burası gerçek ve şu anki herşey gerçek gözlerini kapattığın yerde değilsin ve buradan kurtulmanın tek yolu. Güneş sultanına hizmet etmektir. Yada gece yolcularına katılmak. “

MSN de dizi keyfi..

basche | 02 November 2008 10:37

http://www.veteknoloji.com/msn-den-online-bilim-kurgu-serisi-8754-.html

düşlerimde düşlediğim düş

furkan iren | 02 November 2008 10:18

düşlerimde düşlediğim düştür
yinede varolmak sebebim her vazgeçişimde hayattan
tutunduğum, kopamadığım o son bağ
tek vazgeçmeyiş nedenim yaşamaktan
zerre kadar umut kırıntısı içimdeki
yüreğimi sıkıştıran arka sokaklarda
sessizce kelimelerle, usulca acımasız
sen misin?
yoksa
benim sevdiğim umarsızca

kenarda kayıp bir adam
aynaya baktığımda her sabah gördüğüm
benliğime yabancı o suretin,
düşlerinde düşlediği düşü
gerçekliğinde bir türlü bulamayan
ve o gerçekliğinde bulamadığı
düşe hep olacakmışcasına inanan
kenardaki kayıp adamın
o yitirilmiş yaşantının
yitiş nedeni
yoksa
sen misin?

KİTAP VE İNSAN

yazartaha | 02 November 2008 10:04

Günümüzde kitaplar gün geçtikçe değerini yitirmektedir. Hâlbuki kitaplar bizleri ve bizlerin geleceklerini doğrudan etkiler…
Kitaplar, bizler okudukça yeşerir, dallanır ve budaklanır. Bunun yanı sıra bizlere de katkı sağlar. Onlardan birçok şey öğrenir ve bu öğrendiklerimizi hayatımız boyunca kullanırız. Gelecek için belki de ilk adımlardır kitaplar… Aslında bizlere bunların yanı sıra çok önemli bir şeyi de katarlar. Bu da kelime dağarcığımızdır. Kelime dağarcığı bizleri toplum içinde diğer insanlardan ayırır. Bir insanın konuşması ne kadar güzel olursa, toplumdaki yeri de o kadar iyi olur.
Diğer önemli katkısı da nesilden nesile aktarılmasıdır kitapların. Yani okuduklarımızın gelecekte de okunacak olmasıdır. Buna birçok örnek verebiliriz. Dede Korkut Hikâyesi, Ergenekon Destanı, Manas Destanı, Nutuk gibi… Bunlar çok daha önce yazılmış ve bu zamana kadar gelmiş kitaplardır. Bu kitaplar sayesinde geçmişteki birçok dil özelliklerini ve o dönemin kültürünü öğreniriz. Günümüzde de yazılan kitaplar; nesilden nesile aktarılarak, bizden sonrakilere miras bırakılacaktır.
Özetle; bizlere birçok katkısı vardır kitapların… Bizler onlara ne kadar sahip çıkarsak, onlarda bizlere o kadar yarar sağlar ve geleceğe de o kadar iyi aktarılır. Tıpkı Cemil Meriç’in dediği gibi: “ KİTAP İSTİKBALE YOLLANAN MEKTUPTUR”

MELANKOLİK…

| 01 November 2008 17:31

Melankoliğin sözlük anlamlarından biri;ortada makul bir sebeb olmadan üzgün olma hali.
Melankoli bazen insan hayatında yaşadığı ani şoklardan sonra çıkabileceği gibi,hiç bir neden olmadanda meydana gelebiliyormuş…
Bu ruh hali kimilerinde gizlenmiş depresyon göstergesi,kimilerinde ise karekter özelliği bile olabiliyor…

Bazı sanatçılar bile çalışmalarından dolayı melankolik
olarak tanınıyorlar.Mesela İllüstratör David LUPTON.
Sanatçı,çalışmalarında serbest el ve geleneksel illüstrasyon tekniklerini kullanıyor… Melankolik sanatçı olarak bilinen David Lupton’nun diğer çalışmalarına buradan bakabiliriz…

Andreas Feininger,fotoğraf sanatçısı...
Andreas Feininger,fotoğraf sanatçısı…

Ayrıca bir çok ressam, yazar, fotoğraf sanatçısı,senarist v.s…sanatçılar eserlerinin bir çoğunda melankolik takılmışlardır.
Yaşadığımız süre içerisinde bir çoğumuzun farkında
veya farkında olmadan melankoli içinde olduğumuz anlar şüphesiz olmuştur…
Melankolik resimler