bildirgec.org

yazartaha

11 yıl önce üye olmuş, 10 yazı yazmış. 9 yorum yazmış.

SÖZDE “TARAFSIZ SPOR GAZETECİLİĞİ”…

yazartaha | 12 March 2009 17:52

Türkiye’de tarafsız gazetecilik anlayışı son yıllarda bir tutturulmuş gidiyor. Bunu normal gazetelerde çok az olarak görebilsek de, spor gazetelerinde bunu görmek çok zor…
Evet, spor gazeteleri bu “Tarafsız Gazetecilik” kuralına uymuyorlar. Peki, nedir bu tarafsız gazetecilik? Tanımı çok basit aslında: Gazetelerin, gazetecilerin, şartlar ne olursa olsun tarafsız davranmaları! Bu kadar kısa ve öz bir tanımı var. Tanımı çok basit olmasına karşın uygulanması özellikle ülkemizde çok zor. Hele hele spor gazeteciliğinde. Bunda gazetelerin bir suçu var mı yok mu bilinmez ama kesin olan bir şey var; o da spor gazetelerinin tarafsız olmasını kesinlikle halkın istememesi… Kesinlikle halk spor gazetelerinin tarafsız olmasını istemiyor. Çünkü halk tarafsız değil. Bu gazeteleri okuyanlar ilk önce kendi tuttukları takımın sayfalarını ve köşe yazarlarını okuyor. Burada halkın bir suçu yok. Hatta bunları yapanlar çok da haklı. Fakat konu gazetecilik anlayışına gelince, iş bir anda şekil değiştiriyor.

ANADOLU FIRTINASI…

yazartaha | 11 February 2009 09:46

Bu sezon Anadolu fırtınası dinmek bilmiyor. Büyüklerin tahtını sallayan Anadolu takımları 3 büyüklere, geçen sezonu deyim yerindeyse “Mumla aratıyor”…
Evet, bahsettiğim takımlar, hepimizin bildiği gibi; Sivasspor, Trabzonspor, Ankaraspor ve Gaziantepspor… Bu takımlar gerek 3 büyüklere, gerek diğer takımlara kök söktürüyor, diğer bir değişle de tahtlarını sallıyorlar. Azıcık bütçeyle kocaman işler yapıyorlar. Özellikle 3 büyüklere karşı inanılmaz bir cesaretle mücadele ediyorlar. Bütçelerine bakmaksızın, kendilerinin 2–3 katı bütçeye sahip olan takımları yeniyorlar. Futboldaki gücün sadece para olmadığını bizlere ve rakiplerine gösteriyorlar. Futbolun mücadeleye, hırsa ve isteğe dayalı olduğunu herkese bildiriyorlar. İstiyorlar, çalışıyorlar ve başarıyorlar…

KAPTAN+SARI+KIRMIZI= GALATASARAY

yazartaha | 09 February 2009 10:51

Yıl 2009… Galatasaray yeni yıla yepyeni bir sayfa açarak başlamak istiyor. İstiyor istemesine ama istemekle de olmuyor. Uygulamaya geçirmek lazım diyor ve başlıyor uygulama çalışmalarına.Sakatlar haricinde tam kadro toplanılıyor antrenman için. Herkesin yüzünde gülücükler var. Herkes neşeli. Arkadaşlar birbirleriyle şakalaşıyor, konuşuyor… Antrenmanı bu konuşmalar da aksatmıyor. Bir yandan da ciddiyetle çalışıyorlar “Bu sene şampiyon biz olacağız” dercesine.

KAN KAYBI SÜRÜYOR…

yazartaha | 08 February 2009 09:25

Bu başlıkla hangi takımı anlatmak istediğimi anlamışsınızdır herhalde. Ligde kötü futboluyla herkesi şaşırtan, taraftarın beklentisini “Karşılıksız” çıkartan bu takım, 30.000 kombine kart sahibi kişiyi de “Neden bu kombine kartı aldım?” dedirten bir oyun oynuyor.
Evet, bahsettiğim takım Fenerbahçe. Taraflı tarafsız herkesin geçen sezon takdir ettiği Fenerbahçe… Şampiyonlar Liginde tarih yazan Fenerbahçe… Süper Lig’de geçen sezon hiç de fena bir görüntü çizmeyen Fenerbahçe… Ahmet Çakar’a bikini giydiren Fenerbahçe…
Bu yazdıklarıma birçok şey eklenebilir herhalde. Eklenir eklenilmesine ama bütün bunlar geçmişte kaldı artık. Fenerbahçe; gerek taraftarın, gerek futbolcuların geçen seneyi mumla aradığı bir sezon geçiriyor. Kötü oynuyor, yeniliyor, berabere kalıyor, en önemlisi de takım olamıyor. Fakat bunlar sanki hiç yaşanmamış gibi şampiyonluk yarışından da kopmuyor. Ne ilginç bir tezatlık bu… Tabii bunun birçok sebebi var. Bunların başını 6 takımın şampiyonluk yarışında olması çekiyor. Haftada mutlaka bu 6 takımdan biri puan kaybediyor. Bu takım Fenerbahçe olmazsa diğerlerinin üstüne çıkma şansını yakalıyor ve şampiyonluk yarışından kopmamış oluyor.
Bunlar bir yana, Fenerbahçe bu hafta İstanbul Büyükşehir Belediyespor’a konuk olacak. Geçen hafta Eskişehirspor’dan 6 yiyen Büyükşehir’e… Biliyorsunuz, geçen hafta Fenerbahçe evinde Gaziantepspor’la 1–1 berabere kalmıştı. Yani 2 puan kaptırmıştı diyemeyeceğim çünkü öyle bir oyun ortaya koymadı. Aksine 1 puan kazandı Fenerbahçe. Aragones’de bu yazdığımı sözleriyle doğruluyor zaten. Son birkaç dakikada Alex’in bazukası 1 puanı kazandırdı. O da olmasa bir hüsran daha yaşayacaktı taraftar. Fenerbahçe Büyükşehir maçıyla bir çıkış yakalamak isteyecek. Kötü oyununu sürdürürse bu çıkış çöküşe dönüşebilir tabii.
Bunlar Fenerbahçe açısından olumsuz taraflar. Bir de Büyükşehir’e bakalım. Onun da “Oyun Anlamında” Fenerbahçe’den farkı yok aslında. Geçen sezona göre kötü bir performans sergiliyor. Küme düşme tehlikesinden uzak olsa da her an o potaya yaklaşabilir ve sezon sonunda “Kaybeden” taraf olabilirler. Az önce de bahsettiğim gibi geçen hafta 6 yediler Eskişehirspor’dan. Aslında çok da kötü oynamadılar. İşlerini kırmızı kartlar zorlaştırdı. Kırmızı karttan sonra gol yemeleri de morallerini bozmuş olsa gerek ki bu dakikadan sonra bir daha toparlanamadılar. Maçı da büyük bir farkla kaybettiler. Eğer Fenerbahçe maçını da kaybederlerse düşme potasına iyice yaklaşacaklar.
Geçen sezon büyük takımlara karşı inanılmaz bir mücadele sergileyen bu takım bu sezon büyük bir düşüşün içinde. Elbette kurtulmak için bir galibiyete ihtiyaçları var ve bu da Fenerbahçe maçıyla olabilir. Hiç değilse adlarını hatırlatmak için bu galibiyete ihtiyaçları var. Bu yazımı iki takıma da seslenerek bitirmek istiyorum. Dilerim, her şey istediğiniz gibi olur…

ÖYLE BİR MAÇ Kİ…

yazartaha | 09 November 2008 19:12

http://arsiv.pilli.com/imaj/yazartaha/thumbs/fb-gs.jpgÖyle bir maç ki bu, dünyanın sayılı derbilerinden olsun…
Öyle bir maç ki bu, sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın gözü kulağı burada olsun…
Evet, bahsettiğim bu maç dünyanın sayılı derbilerinden Fenerbahçe-Galatasaray derbisi. Bu maçın yapılacağı gün, sabahın ilk saatlerinden itibaren Türkiye’de olağanüstü hal ilan ediliyor. Tüm Türkiye’nin kalbi 2 kat hızlı çarpıyor adeta bu derbide… Kadıköy’de olsun, Mecidiyeköy’de olsun maça saatler kala toplanılıyor stadyumun etrafında. Arkadaşlar birbirleriyle sohbet edip, maçın hakkına yorumlarda bulunuyorlar. Yorumlar yapılıyor ama aslında hepsinin aklında aynı düşünce var: “Biz Kazanacağız”! Fenerlisi olsun, Galatasaraylısı olsun bu düşünce var hepsinin aklında. İsterse şampiyonluğun belirleneceği maç olsun, isterse formalite maçı olsun ama herkes bir başka bakıyor bu maça…
Stadın önünde toplanıyor arkadaş grupları. Birbirlerine yemek ısmarlıyorlar, çay kahve içiyorlar üzerlerindeki bu heyecanı atmak için. Ama o kadar kolay atılmaz bu heyecan… Maç saatine kadar devam eder, hatta maçın sonunda bile dinmez bu heyecan. Hele bir de tuttuğun takım kazanmışsa Alllahhh! Keyfine diyecek olmaz insanın. Ta ki maçın etkisini üzerinden atana kadar…
Bunlar bir yana Fenerbahçe ve Galatasaray birbirlerinin ezeli rakipleridir ama ezeli dostlardır da aslında. Hiçbir zaman kulüp başkanları birbirlerine kötü bir söz söylememiştir. Maç öncesi “Başarılar” diyerek maçı seyretmeye koyulurlar, maçın sonunda ise “Tebrikler” diyerek birbirlerine karşı saygılarını gösterirler. Maç başladığında maçı seyredenler kadar, futbolcuların da kalpleri daha hızlı çarpar. Başka bir heyecanla oynarlar. Bilirler ki, bu maçı 70 milyon izliyor, tüm dünyanın kalbi bu maçta atıyor. Belki saha içinde ufak sürtüşmeler yapılır ama maç bitince birbirlerine sarılırlar dostçasına. Birbirlerine ne kadar zıt olsalar da, ne kadar çekişseler de; herkes bilir ki futbol sadece futbol değildir…
Tüm bunlar futbolun güzelliklerle dolu olduğunu gösteriyor bizlere. Fenerbahçe-Galatasaray derbisi de futbolun güzelliğine güzellik katıyor. Belki bu müthiş derbinin dünyanın en iyi derbisi olup olmadığı tartışılır ama futbolun en büyük heyecanlarından biri olduğu konusunda herkes hemfikir. Dilerim ki, bu süper derbi her zaman olduğu gibi ezeli ve ebedi olur ama daha da önemlisi her zaman dostça olur…

TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ? (2)

yazartaha | 06 November 2008 09:49

Bu başlık altında ilk yazımı “Küresel Isınma” konusunda yazmıştım. İkincisi yazım ise; dünyayı tehdit eden bir diğer tehlike olan “Nükleer Savaş” konusunda…
Nükleer savaş, diğer bir değişle “Nükleer Felaket” gerçekten çok önemli bir konu olarak dünyayı tehdit ediyor. Hatta öyle önemli bir konu ki; uluslararası strateji uzmanları; ellerinde nükleer silaha sahip olan ülkelerin, bunların başında A.B.D, İran, Rusya, Hindistan, Pakistan, hatta Kuzey Kore’nin, nükleer savaş olasılığını halen devam ettirdiği görüşünde. Tabii bunun ileri ki 70 yıl içerisinde gerçekleşme ihtimali oldukça düşük. Fakat böyle bir savaş gerçekleşirse insanlığa vereceği zarar çok büyük. Araştırmalara göre insanlığın %80’i böyle bir senaryonun karşısında yok olacağı görüşünde.
İlk olarak bu konu hakkında kısa bilgiler vermek istiyorum sizlere… Nükleer savaş ne demek? Nükleer savaş; nükleer silahların kullanıldığı savaşlar anlamına gelir. Peki, nükleer silahlar hiç kullanıldı mı? Evet; ilk olarak A.B.D tarafından Japonya’ya karşı kullanıldı. Acaba, nükleer silahlar üretiliyor mu? Tabi ki hala üretime devam edilmekte. İran, Rusya, A.B.D gibi ülkeler bu işin başını çekiyor. Eğer nükleer bir savaş çıkarsa bunun etkileri ne düzeyde olabilir? Aslında bu sorunun cevabı nükleer savaşın ne kadar dehşet verici olduğunu bizlere gösterir nitelikte. Olası bir nükleer savaşta; en aşağı düzeyde başlayıp %100 ölüm dozuna kadar olmak üzere radyasyon etkileri görülecek.
75 röntgene kadar: Herkes için tehlikesiz alınabilecek radyasyon miktarı
75 röntgen: Savaş dozu
150 röntgen: Hastalık başlangıç dozu
300 röntgen: Ölüm başlangıç dozu
450 röntgen : %50 öldürücü doz
600 röntgen: Herkes için %100 ölüm dozu
(Sivil savunma Genel. M. verilerine göre). Bu veriler bile insanın hakikaten tüylerinin diken diken olmasına neden oluyor.
Biraz önceki veriler savaşın vereceği zararların bir kısmı. Asıl siz şimdi yazacaklarıma bir göz atın:
1. Çin: 16.716.000
2. Hindistan: 12.424.000
3. Pakistan: 9.171.000
4. Brezilya: 7.962.000
5. Mısır: 7.834.000
6. İran: 7.431.000
7. Rusya: 6.273.000
8. Japonya: 5.890.000
9. Arjantin: 4.337.000
10. ABD: 4.056.000
11. Fransa: 3.509.000
12. İngiltere: 2.891.000
13. İsrail: 2.594.000
Bunlar ise gerçekten tüyler ürperten gerçekler. Bunlar nedir diye soracak olursanız nükleer savaşın gerçekleri. Olası bir nükleer savaşın ilk gününde ölecek insanların sayıları.
Nükleer savaşın nam-ı diğer “Nükleer Felaket”in getireceği zararlar ortada. Bünyelerinde nükleer silah bulunduran ülkeler bu derece büyük zarar verecek dehşeti görmemezlikten geliyor adeta. Üstüne üstlük, bir de bunlarla övünüyorlar. Allah aşkına; bunun neresi övünülecek nitelikte? Böyle bir savaşın olması sadece insanoğlunu da değil, hayvanların ve bitkilerinde sonunu getirebilecek güçte.
Kısacası; böyle bir savaşın olması tüm dünyanın kökünü kurutabilir. Ve bu son; nükleer silah bulunduran ülkelerin parmağının ucunda. Eğer bu ülkelerin biraz acıması varsa, dünyaya verebileceği zararlardan haberleri varsa, ne ileri ki 70 yılda, ne de 1000 yılda bu silahlara dokunmazlar. Ki bunun tersi olursa gerçekten dünyanın sonuna yaklaşılıyor demektir!

KİTAP VE İNSAN

yazartaha | 02 November 2008 10:04

Günümüzde kitaplar gün geçtikçe değerini yitirmektedir. Hâlbuki kitaplar bizleri ve bizlerin geleceklerini doğrudan etkiler…
Kitaplar, bizler okudukça yeşerir, dallanır ve budaklanır. Bunun yanı sıra bizlere de katkı sağlar. Onlardan birçok şey öğrenir ve bu öğrendiklerimizi hayatımız boyunca kullanırız. Gelecek için belki de ilk adımlardır kitaplar… Aslında bizlere bunların yanı sıra çok önemli bir şeyi de katarlar. Bu da kelime dağarcığımızdır. Kelime dağarcığı bizleri toplum içinde diğer insanlardan ayırır. Bir insanın konuşması ne kadar güzel olursa, toplumdaki yeri de o kadar iyi olur.
Diğer önemli katkısı da nesilden nesile aktarılmasıdır kitapların. Yani okuduklarımızın gelecekte de okunacak olmasıdır. Buna birçok örnek verebiliriz. Dede Korkut Hikâyesi, Ergenekon Destanı, Manas Destanı, Nutuk gibi… Bunlar çok daha önce yazılmış ve bu zamana kadar gelmiş kitaplardır. Bu kitaplar sayesinde geçmişteki birçok dil özelliklerini ve o dönemin kültürünü öğreniriz. Günümüzde de yazılan kitaplar; nesilden nesile aktarılarak, bizden sonrakilere miras bırakılacaktır.
Özetle; bizlere birçok katkısı vardır kitapların… Bizler onlara ne kadar sahip çıkarsak, onlarda bizlere o kadar yarar sağlar ve geleceğe de o kadar iyi aktarılır. Tıpkı Cemil Meriç’in dediği gibi: “ KİTAP İSTİKBALE YOLLANAN MEKTUPTUR”

TÜRKİYE’DE SPOR

yazartaha | 31 October 2008 17:01

Spor deniince ilk akla gelen futbol oluyor günümüzde. Halbuki spor futbol değil, daha da fazlasıdır…

Spor konusunda ilk olarak Türkiye’ye değinmek istiyorum. Türkiye sizce sporda ne kadar ilerlemiş? Bence Türkiye’nin bir ilerlemesi yok,aksine olduğu yerde sayıyor. Bunun nedeni ise spora yeteri kadar önem verilmemesi. Soruyorum! Türkiye’de kaç tane yüzme havuzu var? Daha doğrusu nerelerde yüzme havuzu var? Bir de bu soruyu Avustralya’ya soralım. Kaç tane var? Avustralya’nın her kasabasında birden çok yüzme havuzu var. Bu sadece Avustralya’da değil, bütün Asya ve Avrupa ülkelerinde böyle. Almanya’sından Hollanda’sına, Çin’inden Japonya’sına kadar. Neden mi? Asya ve Avrupa’da spora önem veriliyor. Bu yüzdendir ki hep dünya birincileri Asya ve Avrupa ülkelerinden çıkıyor. Bu bir tek yüzmede de değil, bütün spor dallarında böyle.Olimpiyat konusuna da değinmek istiyorum. Pekin 2008’de Türkiye’nin durumu ortada. Ev sahibi Çin 100 madalya alırken, biz ancak 8 madalyayla yetinmek zorunda kaldık. Çinliler niye bu kadar başarılı? Nasıl bu kadar madalya aldılar? Cevap basit… Spora önem veriyorlar. O altyapıyı oluşturmuşlar. Bizde ise bir altın madalyaya büyük başarı deniliyor. Acaba biz bu zamana kadar hangi olimpiyatta birinci olmuşuz? Cevap: Hiçbir olimpiyatta! Neden? Spor altyapısı yok. Daha doğrusu gereken ilgi yok.
Bu konuyu özetlemek gerekise; Türkiye’de spora gereken önem verilmiyor. Bu böyle devam etmemeli! Hiç değilse bir kademe kaydedilmeli. Dilerim ki bizde ilerleyen zamanlarda olimpiyat birincileri çıkarır ve ülkemizi en iyi şekilde temsil edecek sporcular yetiştirebiliriz…

OBAMA MI McCAIN Mİ?

yazartaha | 30 October 2008 09:21

Amerika’da Obama mı McCain mi tartışması sürerken geçenlerde müthiş bir düello yaşandı. Bu düellodaki başkahramanlar ise yine bu iki isim oldu.
Düello sert başladı aslında. Bunda McCain’in de payı büyüktü. Tartışma boyunca, Obama’nın hoşgörülü ve yumuşak tavırlarına karşın McCain sert ve her an saldırabilecek bir tavır içerisindeydi. Obama demokrat, McCain ise cumhuriyetçiydi ne de olsa. Bunun yanı sıra McCain Bush’un veliahdı olduğunu konuşmalarında gösterdi bizlere. McCain’in Obama’ya yaptığı saldırılar Obama tarafından yumuşak bir tavırla karşılandı. Buna karşın Obama McCain’in bazı sözlerine ‘haklısınız’ diyerek McCain’e ne kadar saygı duyduğunu, bizlere ve tüm dünyaya gösterdi. Bununla birlikte McCain’in savaştan yana olduğunu, Obama’nın ise strateji ve barış politikasının yanında olduğunu bu konuşmada bizler gibi herkes de gördü. Obama’nın sert rakibi karşısında ezildiği de oldu. McCain ise sürekli saldırı içerisindeydi ve Obama’nın her dediğine muhalefet olmaya devam ediyordu.
Bunlar bir yana; bu düelloda dikkat edilmesi gereken önemli unsurlar da vardı. Bunun başını çeken de her iki tarafın birbirlerine karşı saygılı olmasıydı. Birbirleri konuşurken kesinlikle müdahale etmemeleri, ahlak dışı konuşmaların olmaması Amerika’nın ne kadar ilerlemiş bir ülke olduğunu gösterdi bizlere. Bununla birlikte düello bitince birbirlerini ellerini sıkmaları da kayda değer bir ifadeydi.
Kısacası; bizim siyasetçilerimiz iki lafı bir araya getiremezken, bununla da kalmayıp ahlak dışı konuşmalar sergilerken; Amerika’nın birbirine tamamen zıt iki siyasetçisi gayet medenice konuşup, birbirlerine karşı saygı gösteriyorlar. Bu ne kadar büyük bir nimet. Daha da fazlası; bizim siyasetçilerimizin bundan ders alması gerekirken, hala aynı tavırları sergilemeye devam ediyor. Bunun kesinlikle değişmesi lazım.
Bu arada; bu son dediklerim kesinlikle Amerika’yı savunmak için değildi. Bu sadece bizim siyasetçilerimizin de bu şekilde birbirlerine karşı saygılı olması gerektiğine dair bir işaretti. Bunun yanı sıra Amerika’da kimin başkan, kimin muhalefet olacağı da hala tartışma konusu. Bunun cevabı ise bir hafta sonra verilecek. Yani Bush’un gitmesine bir hafta kaldı. Bu tüm dünya ülkelerini bayram edeceği bir gün olacak, orası kesin!

TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?

yazartaha | 28 October 2008 14:54

Dünya büyük bir tehlike altında. Bunun nedeni ise ne siyasi bir savaş, ne de ekonomik bir kriz. Bunun adı “Küresel Isınma”!Dünyayı dolayısıyla da Türkiye’yi tehdit eden unsur yukarıda bahsettiğim gibi küresel ısınma. Önemli bir konu olarak görünmese de bizleri ve bizden sonrakileri etkisi altına alabilecek bir felaket. Peki, bunu oluşturan daha doğrusu bizim başımıza salan kim? Cevap çok basit: Bizler. Niye mi? Çünkü bizler suyu tasarrufsuzca harcadık, doğayı kirlettik. Bir tek sebep bu mu? Hayır. Daha birçok neden var aslında. Ormanların giderek azalması, hızlı nüfus artışı gibi. Bunun yol açacağı felaketler nedir? Bu kadar önemli mi ki? Evet, bu kadar önemli. Buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor, daha da önemlisi her yıl sıcaklıklar artıyor. Buna bağlı olarak kasırgalar, seller, kuraklıklar da hiç azımsanmayacak kadar her yıl belli bir atış gösteriyor. Bu sadece bizlere de değil bitkilere de büyük zararlar veriyor. Bitkiler yeteri kadar yaşayamıyor, çiçekler soluyor. Hayvanları da etkiliyor küresel ısınma. Hayvanların ölümlerine kadar etki ediyor bu “Küresel Felaket”.Bunlar kötü de bizlere ne zararı var bu küresel ısınmanın? Bu soruya en iyi cevap bilim adamları tarafından verilmiş. Küresel ısınmanın etkisiyle; iklim değişikliklerine bağlı olarak, kalp ve solunum yolu, bulaşıcı ve alerjik hastalıklar gün geçtikçe artıyor ve insan neslinin tükenmesinde de önemli bir rol oynuyor.Peki, küresel ısınma karşısında bizler neler yapabiliriz? Nasıl kurtulacağız bu illet şeyden? Buna verilecek birçok cevap var aslında. Bunların hepsinden bahsedemesem de bu konuya karşı bizlere düşen görevleri vermek isterim. Bizlere düşen görevler;
1) Diş fırçalama sırasında suyu açık bırakmamak,
2) Yazıcıdan kâğıt çıktısını en aza indirmek,
3) Toplu taşıma araçlarını tercih etmek,
4) Elektronik araçlarla işimiz yoksa kapatmak gibi…Yani; küresel ısınma bir nevi “Küresel Felaket” niteliğinde. Bu sadece bizleri değil, tüm dünyayı etkiliyor. Biz yapsak ne olur ki, nasıl olsa başka biri bizim yaptığımızı bozacak demeyin! Unutmayın, bir kişi her şeyi değiştirebilir ve o kişi de bizler olabiliriz. Ayrıca ek bir bilgi daha; bilim adamlarına göre 2030’a kadar tüm dünya susuz kalacak!