bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

sızlatansın

| 30 January 2009 09:50

Ağzı kara zamanın ve kilitli. Bu nasıl bir çelişki. Ne zaman gevşese, içinde ne yüklü olduğunu bilmediğim bir yumak, tam tersinde ise bir sızı

Geçmiş ve gelecek zamanlar ağız birliği etmiş, ahbaplar şimdiki zamanla. Biz tekil ve bizken tekil. Biz derken tekil olmak, bir taşın altında kalmak mıdır bütün bedenimizle?

Göçer olan biziz, yarım yamalak zamanlarda ve numarasız tren koltuklarında. Burnumu dayadığım camın öte yanında hızlı hızlı geçen portakal bahçeleri. Hangisi geçen, hangisi kalan ve bırakılan.

Koca bir sızısın zaman, üstüme geldikçe sızlatansın.
Sızlat-ansın

FAKTÖRLER SEKTÖRLER AKTÖRLER

YALINSAK | 29 January 2009 19:10

Menfaat faktörünün etkisiyle politika sektöründe “Taş Devri”ni oynayan aktörlerin haddi hesabı yok. Asırlarca süregelen değerlerin alt üst olduğu bir zamanda “Yaba daba du” diyen ve başka bir diyeceği olmayan modern Fred Çakmaktaş’lardan aziz milletimin çekeceği var.

Bizi bataklığasürükleyen faktörler elbette tek değildir. Amma en önemlisi, veyaen tehlikelisi şüphesiz menfaat faktörüdür. Dün uğruna baş koyduğu değerleri yırtık ayakkabı gibi çıkartıp atan ve beğenmediği, nefret ettiği, kötülüğünü telkin ettiiği fikirleri, davranışları taç yapıp başına oturtan adamın çekicisi de iticisi de gayrimeşru menfaat olmuştur.

cılızlaşan gazete eki: radikal iki

kahramancayirli | 29 January 2009 18:01

ayılıp bayıldığım gazete eki: radikal iki
ayılıp bayıldığım gazete eki: radikal iki

radikal gazetesinin yanında pazar günleri ücretsiz olarak verilen radikal iki’yi 2003 yazından beri takip ediyorum. ediyordum demem daha doğru olacak aslında. çünkü 2008 yılbaşından beri radikal iki’ye bir haller oldu. editoryal anlamda bir değişiklik mi oldu desem değil, yine nazan özcan ilgileniyor ki kendisi radikal genç’i de çıkaran, gayet açık görüşlü, yenilikçi iyi bir gazetecidir. radikal iki eksildi, zayıfladı, kurudu sanki. düşünsenize 90ların sonlarında orhan pamuk’un, elif şafak’ın ve muhtelif popüler kalemlerin de iyi yazılarıyla yer aldığı eşsiz (bence eşsiz) bir platform oldu radikal iki, türk entelijansiyası için. yıldırım türker’in her sözcüğünün kıymetini bildik. ama şimdi? ahmet insel’i okumaktan sıkıldım, fuat keyman’dan da, baskın oran’dan da. yıldırım türker hariç radikal iki’nin sabit kalemlerinden açıkçası ben sıkıldım.
son zamanlarda sadece cenk özbay’ın müzik yazılarıyla orhan tekelioğlu’nun popüler kültür-medya eleştirilerini keyifle okuyorum. eskiden böyle miydi radikal iki…

MAŞALA

teacher07 | 29 January 2009 17:28

Köy düğnlerinde meydanı aydınlatan kocaman bir ateş vardır. Maşala, adı meşaleden gelse gerek. Ateş aynı zamanda meydanda sergilenecek seyirlik oyunların sahasını da aydınlatmaktadır. Oyunda rol alanlar, arap, külcü, değnekçi, doktor, politikacı, kadın giysili erkek dansöz vb. oyunculardır. İzleyiciler bazen kahkahadan kırılır, bazen de kadın giysilerinde erkekleri ilgiyle izlerler. Bu oyunlara da meydanda yakılan ateşten dolayı maşala derler.

Köy düğnlerinde tam bir imece uygulanır. “Düğün el ile, harman yel ile…” diye söylenen sözün doğruluğunu görmek için köy düğünleri iyi bir örnektir. Akrabalar, komşular, tüm köy halkı düğünlere katılırlar. Hatta birbirine küs olanlar bile düğünlere katılmadan edemezler. Maşala zamanı da köylülerin sabırsızlıkla bekledikleri eğlencedir. Genellikle düğünün son gecesi düzenlenir. Kına gecesi diye adlandırılan gece de oynandığı çoktur.

Meydanı aydınlatan ateşin etrafında, davul zurna eşliğinde halk oyunlarıyla başlar maşala. Bu arada seyirlik oyunların hazırlıkları sürmektedir. Elini yüzünü kurumla (is) boyayan oyuncu araptır. Erotik giysilerle hazırlanan köle dansözdür. Tabi ki bu kadın giysili, güzel oynayan bir erkektir. Eski keçe parçasından deve başı hazırlanır. Eski kilimlerden deve örtüsü hazırlanmış, devenin ayakları kilimin altında görünmeyen erkeklerdir. Sırtlarına küçük ekmek tekneleri bağlanmış birkaç kişi de kaplumbağa olarak hazırlanır. Önlüğü kırmızı boya ile kanlekeleri yapılmış doktor ve aletleri de hazırdır.

Değnekçi (bazı yörelerde tongur denir), Düğnün ve oyunların düzeninden sorumludur. Çantasındaki külleri etrafa savurarak külcü sahneyi boşaltır. Deve etrafındakileri ısırmaya çalışarak, deveci ve köle ile sahneye çıkar. Etraftakiler ısırılmamak için etrafa kaçışırlar. Bu hareket oyuna ilgiyi daha da kamçılar. Ortada arap köle kızı över, artırmayla köle satışını başlatır. Oradan buradan abuk sabuk artırıcıların çoğaldığı bir zamanda biri, kölenin marifetini görelim der. Davul zurna ile meydanda gençlerle birlikte oynatırlar. Bir ara köle kızı gençler kaçırırlar, arap da bağıra çağıra koşarak sahneden ayrılır.

Kitapçı

ozanTi | 29 January 2009 14:58

Bu öyküyü nerede okuduğumu hatırlamıyorum.Muhtemelen bir röportajda okumuşumdur ama notlarım arasına alırken nereden aldığımı yazmamışım.Şimdi ne yazayım diye düşünürken aklıma geldi de notlarıma baktım.İlk okuduğumdaki lezzeti bulunca buraya aktarıyım istedim.Öyküyü buraya aktarıp kendi öykümü de eklemek istiyorum.

Kitapçılık yapmaya karar verdiğim günlerdeydi.Yani, dükkânın henüz boyandığı,rafların ev vitrinin filan yapıldığı sıralar.Kitap almaya başlamamışız daha.Bir akşam, akrabalar eve konuk olarak gelmişlerdi.Yaşı elliyi aşmış bir kadın…Çocuklarının kimini avukat yapmı,kimini mühendis…Evdeki kitapların çokluğuna baktı baktı da… “Evladım” dedi, “Sizin için güç olmayacak mı dükkânın kitaplarını önce eve getirip sonra dükkâna taşımak?” Sağa sola küme küme yığılmış bunca kitap, ticaret için değil de, sadece okunmak için alınmış olsun… “Tövbe yarabbi!”

Bu okuduğunuz bir yerden aldığım öyküydü.Aşağıda okuyacağınızsa benim öyküm:

mesir macunu ye sırtın yere gelmez..

nazokiraze | 29 January 2009 14:22

İstiridye, çikolata, çilek, havyar, ançuez, şarap bilmemne pek çok besin maddesi afrodizyak olarak kullanılır. Aganigi naganigi fındıklar, bitki çayları ve manson korkusundan ismini zikretmedigim o mavi hap. İnsanoğlu yaradılışından bu yana afrodizyak peşinde koşmuştur, bu kültür her medeniyette vardır. Yalnız bir şey vardır ki tüm şifayı içinde barındırır, tüm çeşitleri harmanlamıştır oda mesir macunudur.

Mesir macunu çok yedim ben tüberkiloz geçiren her insan uzun zaman iyileşse de annesinin ballı, sütlü, macunlu, otlu tacizinden kurtulamaz. Uzun zaman geçmesine ragmen anamın yolladıgı isveç iksirleri, otlar, çöpler evden eksik olmaz, eşim evi büyücü evine çevirdin der bana. Tatlı sevmedigim için ballı, kaymaklı sütler bana her zaman itici gelmiştir, ama anneme şimdi hak veriyorum, sütünü pekmezsiz içmeyen oğluma nazaran bal veya pekmez görünce dırdıra başlayan kızımı görünce çok üzülüyorum. Yalnız tek dönem anamın gece sütlerini biryerlere dökmedim o da içinde mesir macunu koydugu zamanlar. Evet kavanozda akışkan haldeki mesir macunu, süte ekledigi zaman severek içtim belki bunun nedeni içindeki o harika baharatlardır.