bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Ben ve YALNIZLIĞIM…

admin | 26 February 2009 09:56

Bir tutam sevda düştü yüreğimin derinliklerine… Bir tutam umut, birazda çaresizliklerim şimdileri:

Aslında ben gecenin karanlığında unuturum meşakkatli günlerimi. Ve acımasız rüzgârlarım da vardır zaman zaman. Bir yok oluştan bir varoluşa sürüklenir dururum hep.
Takıntılarım olur… Bazen yıldızlar bazen de yıldızları kaplayan kül rengi bulutlar.

Hatırlıyorum da sen karanlıklardan korkardın hep. Gün dönencelerinde telaşlı koşuşturmaların olurdu. Yanakların pembeleşir, utandığını kimseden saklayamazdın: değişirdi her şeyin rengi…

en son ne zaman çocuktuk

admin | 26 February 2009 02:34

En son ne zaman küçüktük, ne ara büyüdük diye kendi kendine soran var mı? içimizde. Yahu ulan hayat ben kendimi çok hızlı yaşadım, çok genç anne oldum, pek çok şeyi içiçe yaşadım derken, bakıyorum etrafımdaki kimseler de hatırlamıyor, en son ne zaman çocuk olduklarını.Kızların babalarına, erkeklerin annelerine aşık oldukları çağlar ne ara bitti, gitti.(Babalar ve kızları )

Ortaokul bitince o okulun sıralarında mı kaldı çocuklugumuz , öyle ya liseye başlamak demek koca adamlar, genç kızlar olmak demekti.Bazılarımız ilkokul beşten sonra anladık kendimizi, ortaokul demek poster demekti, posteri olan gençti çocuk değil, ortaokul demek ince çorap giyebilmekti,anket defteri hazırlayabilmekti, birbirine mastürbasyonla ilgili sayısal şakalar yapabilmekti, okul kırıp sigara deneyebilmekti, birbirine tuvaletlerde ergenlikle ilgili çok gizli sorular sorup kıkırdamaktı.(Çocukluğun Son Günü)

Bozkırda Uyanmak

admin | 26 February 2009 01:14


Gecesinin içinde yürüdükçe, yüzünü kesen, acıtan bir soğuk hisseder insan… Mantosunun yakalıklarını kaldırsa da açık kalan yerlerinden inadına rahatsız eder, durur ayazı… Ne çeşitli yönlere savrulan aceleci kar taneleri ısıtabilir o anki imgelemini, ne de ceplerine sıkıştırdığı eldivenli elleri… Böyledir bu! Bozkır üzerine kurulu şehirler asla bir gram rahat vermez adama.

Ertesi gün, bankaya gelen havaleyi almak için gidecektir de, söyleyemez kimseye, daha aldığı gibi, paranın gideceği adresler olduğunu… “Borç yiğidin kamçısı” gibi terimler bir nevi eşeğe yüklenen altın semere benzer. Altın bir semerin vardır, evet, ama hala borçlu bir yiğitsindir. Öyle olman beklenir. Sanki birileri de senin öyle olman için bu hayatta didinir. Toprağı gibidir bu yüzden bozkır üzerinde yaşayan şehir insanları… Biraz kırgındır hayata karşı!

sevişirken..

admin | 25 February 2009 17:49

Artık övünülecek beraberlikler yaşayamıyorum, sevgisiz, sakız gibi yapış yapış ve sperm gibi akışkan ilişkilere alıştım ister istemez. Beraberliklerin saygısız, bir o kadar da saglıksızım diye bagırıyor sanki, midemiz bulanıyor, dişimiz ağrıyor ama yine de beraber olmaya çalışıyoruz hayatta hiçbirşey paylaşmadan.

Değişmemeliyim belki dolgun kalçalara gerçek aşkı, değişmemeliyim bir anlık zevke sevgiyi, sevginin sonu acı oldugu sürece yorgun bir kalpten daha önemli seviyesiz birliktelik, aşk fakiri bir fahişeyle geçirilecek tek bir gün, bir parça sevgi diye beynimi yiyip bitiren, fedakar insandan daha az acı verir hatta hiç vermez.

Bir İki Satır AŞK…

admin | 25 February 2009 17:01

Unutulmaz aşklar, başlangıç diye nitelendirilen bir “selam”la başlar mı?

Hayır efendim başlamaz! Eğer başlasaydı şimdiye kadar o unutamayacağına inandığın aşkı yaşıyor olurdun zaten, Orda- burda milletin fotoğraflarına bakıp hayaliyle fantazi kuruyor olmazdın! Aşkın bir kimyası vardır der bazı bilmiş kesim! Eğer bu doğruysa; o aşk dedikleri şeyin porçözden farkı yok! Yaptığı tek şey, köpüre köpüre seni eritmekten başka bir şey değil! Bununla birlikte aşkı besin pramidin de yer alan bazı gıdalarla alakalandıranlara da dokundurmadan geçmek olmaz…

Aşkı, kakolu fındık ezmesini bir tatlı kaşığı ile ağzına alıp, damağına yapıştırarak, eme eme yemek gibi bir şey sanıyorsan… Yok annem o öyle bir şey değil! Daha çok kırmızı TURP’a benziyor; yedikçe gaz yapıyor bünyede…. Yada turşusu yapılmış küçük acı bibere! Bi’girişi bi’de çıkışı büyük olay… “Yandım Allah!…” dedirten cinsten.

Aşkın herhangi biri ile yaşanacağını sanıyorsan eğer daha çokk…kk beklersin! Çünkü o hiçbir zaman gelmeyecek… Doğru kişiyi bulup ona aşık olduğunu sanarsan da, bil ki; o senin cır cır olacağının habercisidir! Aşık olacağının değil… Kısa bir süre sonra da bünyen gereğinden fazla su kaybettiğinden mütevellit, anormal tepkiler vererek sana bunun bir yanılsama olduğu hakkında ciddi kanıtlar verecektir… Ama bu sizin suçunuz değil; Siz Türk filmi modunda tertemiz duygularınızla, varolduğuna inandığınız aşkınızın sezerciğisinizdir. Yani bütün suç karşınızdaki Erol TAŞ rolünü üstlenen “kötü karakter” oyuncusunda… Bu kişiler genellikle aşk literatüründe “yalancı” olarak nitelendirilirler. Çünkü yalanlarıyla duygusal bir kabızlık yaşatmışlardır size! Yalancılık onların icraa ettikleri en iyi meziyetleridir. Duygusal kabızlık yaşamış geniş bir kitleyi temsilen bu yalancı kesime bir çift lafım var;

gözlüklü yılan

admin | 25 February 2009 16:12

Gözleri bozuk olduğu için değil, Hindistan halkınca bu isim takıldığı için gözlüklü yılandır kobranın adı. Hindistan’da flüt çalan Hint fakirlerinin gösterilerinde, kıvrak dans ederek eşlik eden kobra türüne gözlük yılan deniyor ve bu gözlüklü yılanın her ne kadar gözünde bir problem yoksa da kulakları sağırdır. Dans etme sebebi müzigin ritmi değil, flütün hareketlerini takip etmesindendir.

Naja naja olarak bilinen gözlüklü yılan, çok zehirlidir, 1,6 – 3 m arasında uzunluğa sahiptir ve sıcak bölgelerde yaşarlar.Hindistan’da gösteriler için sökülen, pek zehirli iki adet dişe sahiptirler, zehrin etkisi direk sinir sisteminedir, felce sebebiyet verebilirler.

23 Şubat Faymonville Karnavalı

admin | 25 February 2009 14:10

Belçika´nın Ardennes bölgesinde Faymonville adlı köyde her yıl ilginç bir karnaval düzenleniyor. Bu karnavalı ilginç kılan ise köyde hiç Türk yaşamıyor olmasına rağmen karnaval kortejindeki insanlarda ve araçlarda Türk Bayrakları bulunması ve halkın Türk kostümleri giyerek korteje katılması.
Bunun sebebi de Faymonville halkına Türk diye hitap edilmesi.Faymonville´de halk kendilerine Türk denmesinden mutluluk duyuyormuş. Köydekilerin Türk lakabı hakkında birçok rivayet var en yaygın olanı ise; Avrupa’da 16. ve 17. yüzyılda Türk’lerin işgal ettiği topraklarda işgalden zarar gören insanlara destek olmak için bir çeşit vergi toplanmaktaymış. Faymonville köylüleri bu vergi ödemesini reddetmişler. Bu nedenle köylülere “Hristiyanlık düşmanı ve Türk dostu” denilmiş.