bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

kazık

taha3045 | 09 May 2009 13:04

Kendimi pek bir hüzünlü gördüm bugün, sürüklenmiş götürülmüş,
yaşamının bir kısmı alınmış biri gibi…
Hüznüm beni beni benden almış,
format atılmam gerek acilen,
sıfırlasın biri gelip harddiskimi,
hatta dip formatı gerek bana
hafızamı kaybetmek istiyorum,
hiç yaşanmamış olsun bazı yaşadıklarım,görülmemiş, duyulmamış,
tadılmamış olsun ben tarafımdan.

Bugün kendimi pek bir ümitsiz gördüm,
nereye baksam bin anlam yüklemişim,
ayna neden beni böyle çirkin gösteriyor?
oturdugum koltuk neden böyle rahatsız
bardak bile düşman düştü kırıldı,
telefonum ise alabildigine sessiz,
sanki beni öldürmeye yeminli.

Küstüm, yemiyorum

Galanthus | 09 May 2009 10:51

Annem bir süreliğine yurtdışında ve evin büyük kızı olarak yeni anne benim. Babam yurtdışına gider evin babası ben olurum, arkadaşlar izne gider, ben onların işine de sahip çıkarım, annem gitti en sonunda şimdi de anneyim ben. Hep birilerinin yerini tam olarak doldurabilme çabası… İster istemez yoruyor insanı.

Asıl sorun şu ki, babam gittiğinde evle ilgili çok fazla yükümlülüğüm olmuyordu, pazardı marketti evin eksiklerini tamamladım mı sorun bitiyordu. Ama mesele annem olunca hiç öyle olmuyor, çünkü annem yemek yapıyor! Yazları annem kardeşlerimle gittiğinde benle babam gül gibi geçinip gidiyorduk. Babam yemek yapıyordu bende temizlik evdeki nüfusta azaldığı için tek sorun annemi özlemem oluyordu. Şimdi evdeki nüfus sayısı oldukça fazla.

KALPAZANLAR ( Die Fälscher )

estragon | 08 May 2009 16:12

Yüz milyonu aşkın insanın neler olduğunu anlayamadan, anlatamadan yok olup gittiği, kalıcı hasarlarının onlarca yıl insanların bedenlerinden ve ruhlarından silinip gidemediği, bir travmatik kriz İkinci Dünya Savaşı. Büyük yıkımın beraberinde yüksek tempolu bir üretim yarattığı göreceli gerçeği, her sene 40’larda geçen yeni bir film görmemize sebep olmakta.

Die Fälscher de bu filmlerden biri. Filmin önemli karakterlerinden komünist Adolf Burger’in “The commando of counterfeiters” adlı kitabına dayanıyor. Naziler, savaşın gidişatını ve dünya ekonomisini kendi lehlerine çevirme adına planladıkları sahte para basma işlemini, dönemin utanç kapılarının ardında yetenekli Yahudilere, Burger’in dediği gibi toplama kampındaki bir adam için “Sadece bir tatil “ karşılığında yaptırıyorlar.
Filmin başlıca hikayesi bu olmakla birlikte…Her ikinci dünya savaşı hikayesinde olduğu gibi; yeryüzünün acımasız bir makineye dönüşmesini izlerken, bir tarafta zavallı insancıkların gözyaşları belirir. Ancak hikayelerin can alıcı yanı, yoldaşlarına –çoğu zaman hayatta kalabilmek için- ihanet edenlerin ikilemleri ve çırpınışları olur. Sartre’da da, Brecht’de de , Schindlerin Listesin’de de bu ikilemler çarpıcı bir şekilde anlatılır. Die Fälscher ‘de de, bu ikilemi özellikle filmin iki ana karakteri Sorowitsch ve Burger’in karşı karşıya geldiğinde net olarak görebiliyoruz.
Bir tarafta dönemin ünlü ve yetenekli kalpazanı Sorowitsch; kuş tüyü yastıklar, şampanya ve kadın kokuları arasından getirildiği toplama kamplarında, hayatta kalmanın hırsı ve bunu başarmak için her yolun kabul edilebilir olduğunu savunurken. Diğer tarafta komünist Adolf Burger’in , adaşının önderliğindeki Nazi soykırımına karşı direnmenin bir yoldaşın asli görevi olduğu fikirleri beliriverir. Filmin asıl sorgulaması bu iki karakterin yaşamak, savaşmak, var olmak arasındaki çelişkileri ve aldıkları kararlar ekseninde belirir.
Sorowitsch rolünde Karl Markovics, Burger’i canlandıran August Diehl dengeli oyunculuklarıyla bu çelişkiyi başarılı bir şekilde yorumluyorlar. Özellikle Karl Markovics’in zaman zaman eğlenceli oyunculuğu, filmin dramatik yapısında akılda kalıcı renkler olarak yansıyor. Filmin bir başka ön plandaki karakteri Devid Striesow’un canlandırdığı Herzog adlı Nazi komutan. Genel olarak tipik itici nazi profili çizmesine rağmen savaş sonrası iş dünyasının sıkıcı beyaz yakalı, fırsatçı yöneticilerinin geleceğini temsil detayını iyi çizdiğini görebiliyoruz.

iki mektup

kahramancayirli | 08 May 2009 13:48

I

ya az önce iğrenç birşey oldu. bir çocukla yazıştım, çok yakışıklıydı, fiziği düzgün vesaire, hadi gel alayım seni gezer takılırız felan dedi. gittim ben de. meğer çocuğun 8 aydır sevgilisi varmış, ama “open relation”muymuş neymiş, bir yandan da başkalarıyla tanışıp yatıyorlarmış felan. evime nasıl kaçacağımı şaşırdım geri. çok garip geldi bana. belki de normal birşeydir bu çoğu insan için..ben 22 yıldır nerede yaşıyordum ki..bu insan olmak iğrenç birşey galiba haklısın..

iki gün önce de başka bir çocuğa denk geldim. hoş, yakışıklı, iyi, güzel, hoş beş felan, sebebini bilmiyorum, aklıma bir an sen geldin, -görüştüğümüzde- çocuğun üstüne kustum.