Yüz milyonu aşkın insanın neler olduğunu anlayamadan, anlatamadan yok olup gittiği, kalıcı hasarlarının onlarca yıl insanların bedenlerinden ve ruhlarından silinip gidemediği, bir travmatik kriz İkinci Dünya Savaşı. Büyük yıkımın beraberinde yüksek tempolu bir üretim yarattığı göreceli gerçeği, her sene 40’larda geçen yeni bir film görmemize sebep olmakta.Die Fälscher de bu filmlerden biri. Filmin önemli karakterlerinden komünist Adolf Burger’in “The commando of counterfeiters” adlı kitabına dayanıyor. Naziler, savaşın gidişatını ve dünya ekonomisini kendi lehlerine çevirme adına planladıkları sahte para basma işlemini, dönemin utanç kapılarının ardında yetenekli Yahudilere, Burger’in dediği gibi toplama kampındaki bir adam için “Sadece bir tatil “ karşılığında yaptırıyorlar.Filmin başlıca hikayesi bu olmakla birlikte…Her ikinci dünya savaşı hikayesinde olduğu gibi; yeryüzünün acımasız bir makineye dönüşmesini izlerken, bir tarafta zavallı insancıkların gözyaşları belirir. Ancak hikayelerin can alıcı yanı, yoldaşlarına –çoğu zaman hayatta kalabilmek için- ihanet edenlerin ikilemleri ve çırpınışları olur. Sartre’da da, Brecht’de de , Schindlerin Listesin’de de bu ikilemler çarpıcı bir şekilde anlatılır. Die Fälscher ‘de de, bu ikilemi özellikle filmin iki ana karakteri Sorowitsch ve Burger’in karşı karşıya geldiğinde net olarak görebiliyoruz.Bir tarafta dönemin ünlü ve yetenekli kalpazanı Sorowitsch; kuş tüyü yastıklar, şampanya ve kadın kokuları arasından getirildiği toplama kamplarında, hayatta kalmanın hırsı ve bunu başarmak için her yolun kabul edilebilir olduğunu savunurken. Diğer tarafta komünist Adolf Burger’in , adaşının önderliğindeki Nazi soykırımına karşı direnmenin bir yoldaşın asli görevi olduğu fikirleri beliriverir. Filmin asıl sorgulaması bu iki karakterin yaşamak, savaşmak, var olmak arasındaki çelişkileri ve aldıkları kararlar ekseninde belirir.Sorowitsch rolünde Karl Markovics, Burger’i canlandıran August Diehl dengeli oyunculuklarıyla bu çelişkiyi başarılı bir şekilde yorumluyorlar. Özellikle Karl Markovics’in zaman zaman eğlenceli oyunculuğu, filmin dramatik yapısında akılda kalıcı renkler olarak yansıyor. Filmin bir başka ön plandaki karakteri Devid Striesow’un canlandırdığı Herzog adlı Nazi komutan. Genel olarak tipik itici nazi profili çizmesine rağmen savaş sonrası iş dünyasının sıkıcı beyaz yakalı, fırsatçı yöneticilerinin geleceğini temsil detayını iyi çizdiğini görebiliyoruz.Türkçe adıyla Kalpazanlar, sinemasal açıdan büyük bir atılım yapmamakla beraber; izleyiciye büyük bir olaydaki, kimsenin bilmediği ilginç bir hikayeyi oldukça gerçekçi bir şekilde anlatmayı başarıyor.İyi seyirler.