bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Zamansız

limoncello | 05 August 2009 12:45

Diyecek birşeyi kalmamıştı. Söyleyecek söz bulamıyordu. Boğazında birşeyler düğüm olmuştu. Çok sevdiği zeytinyağlı barbunyadan bir çatal almış devamını getirememişti.
Kendi yapmıştı.
Hep kendi yaptığı yemekleri yerdi.
Güzel de yapardı açıkçası, seviyordu yemek yapmayı. Sevdiği şeyleri yaparsa insan hem daha mutlu olurdu hem daha başarılı, buna inandırmıştı kendini.
Ama sevdiği şeye sevdiği şeyleri söyleyememişti.
Zeytinyağlı barbunyayı masadan alıp buzdolabına geri koydu. Tabağı, çatalı da mutfak lavabosuna bıraktı. Masadaki ekmek kırıntılarını bir eliyle sıyırarak diğer avucunda topladı ve pencerden dışarı fırlattı.
Martıların haykırışlarını duydu. Üç-beş martının anında ekmek kırıntılarına hücum edişlerini seyretti.
Sonra masadaki yarımdan biraz daha büyük ekmeği alarak dört beş parçaya ayırdı ve onları da martılara attı.
Sahile çıkıp yürümeye başladı.
Çok uzun zaman yürüdüğü halde bir yere varamadığını farketti.

botter apartmanı ve diğerleri

nazokiraze | 05 August 2009 10:08

İstanbul’da yaşayıpta İstanbul’un bazı yerlerine gitmemiş olan var mıdır? Elbette vardır mesela ben hiç Pendik’e gitmedim ama Beyoğlu’na gitmemiş olan yoktur değil mi? Olmaz mı o da varmış (ben niye şaşırıyorsam ) Avrupa yakasında oturup hele hele Taksim’e 10 dakikada yaşayıp Beyoglu’na adım atmamış bir arkadaşım var benim.

Ben Beyoğlu’na aşığım babamın doğma büyüme Tophane’li oluşundan dolayı sürekli Kuledibi’ne giderken Taksim’de inip aşağı kadar yürümeyi tercih ederim. Başka zaman elli metre yürümeyen ben Pera’da fırıl fırıl olurum. Saint Antuan kilisesinde mutlaka dinlenmeden geçmem gerçekten bir başkadır Pera hemde bambaşka. Bu yazdıklarımın sebebi bu aralar oralara yolumun düşüp aşkımın depreşmesi yada özlem değil , Beyoğlu ile özdeşleşen Botter Apartmanı’ndan bahsetmek aslında.

izmir-istanbul II

kahramancayirli | 05 August 2009 09:24

Pazar sabahı Burhaniye’de uyanmıştım en son.
İzmir’den İstanbul’a deniz kenarından devam eden yollardan motorla gitme hedefiyle çıkmıştık yola.

akcay.bel.tr adresinden alınmıştır
akcay.bel.tr adresinden alınmıştır

Burhaniye’de poğaçalı küçük bir kahvaltıdan sonra devam ettik yola. Öğlen olmuştu, sıcaktı, denize girecek yer arıyorduk. İnsan olmasın, deniz bakir olsun istiyorduk. Ören’i geçtik. Akçay, yeni durağımız oldu. Akçay, basbayağı bir deniz kenarı kenti. Kocaman. Siteler, evler, sahiller. Denize girerken gözünüz dağda olsun.

Dönüşüm

limoncello | 04 August 2009 12:11

Bebeğinin birinci doğum gününü birlikte kutladılar. Kucağında tuttuğu mavi gözlü beyaz tenli bebeğine dört sene öncesini anlatıyordu. İlk ve son kez olabilirdi bu.
Askerden yeni gelmişti, evleneceklerdi. İlk buluşmalarında evlilikten vazgeçtiğini söylemişti ve anlattıkları kızın yüzünü allak bullak etmişti.
Kararı kesindi, böyle doğmuş ama böyle yaşamayacaktı.
Sperm bankasına ulaştığında mesai bitmek üzereydi. Görevliler onu beyaz renk ağırlıklı zevkli döşenmiş huzurlu bir odaya aldılar.
Spermlerini verdiğinde, anlaşmayı imzaladı.
İki sene sonra, sperm bankasına tekrar geldi ve dilekçesini görevlilere gösterdi.
Banka Müdürü bayanın elindeki dilekçeyi alarak özel kasasından anlaşmayı çıkardı ve karşılaştırdı. Bayana dönerek ”herşey kurallara uygun gözüküyor sperm nakli için bir sakınca gözükmüyor sizi doktorunuzla tanıştırayım” dedi.
Nakil için uygun anı beklemesi kırkiki gün sürmüştü.
Hamile kaldığını öğrendiğinde bunu ilk terkettiği sevgilisiyle paylaşmıştı. Kızın yüzü birkez daha allak bullak olmuş, gözlerinden dudaklarına ulaşan süzülen tuzlu yaşlara engel olamamıştı.
Bebeğine tekrar baktı. ”Seni çok seviyorum” dedi.