Diyecek birşeyi kalmamıştı. Söyleyecek söz bulamıyordu. Boğazında birşeyler düğüm olmuştu. Çok sevdiği zeytinyağlı barbunyadan bir çatal almış devamını getirememişti.Kendi yapmıştı.Hep kendi yaptığı yemekleri yerdi.Güzel de yapardı açıkçası, seviyordu yemek yapmayı. Sevdiği şeyleri yaparsa insan hem daha mutlu olurdu hem daha başarılı, buna inandırmıştı kendini.Ama sevdiği şeye sevdiği şeyleri söyleyememişti.Zeytinyağlı barbunyayı masadan alıp buzdolabına geri koydu. Tabağı, çatalı da mutfak lavabosuna bıraktı. Masadaki ekmek kırıntılarını bir eliyle sıyırarak diğer avucunda topladı ve pencerden dışarı fırlattı.Martıların haykırışlarını duydu. Üç-beş martının anında ekmek kırıntılarına hücum edişlerini seyretti.Sonra masadaki yarımdan biraz daha büyük ekmeği alarak dört beş parçaya ayırdı ve onları da martılara attı.Sahile çıkıp yürümeye başladı.Çok uzun zaman yürüdüğü halde bir yere varamadığını farketti.