bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Bekle ve Gör!

bige | 02 September 2009 15:15

http://www.flickr.com/photos/28064608@N08/2865432933/
http://www.flickr.com/photos/28064608@N08/2865432933/

Senin olacağım, daha önce hiç görmediğin rüyalar seni bulacak, benimle. Uyanmak istemeyeceksin ama bu acemilikten olacak. Çünkü uyansan da yanında olduğumu göreceğini bilmiyor olacaksın, tam bir acemi aşık edicem sen. Saçmalayacaksın, şaşkınlığını ört bast etme çabaların seni daha çekici yapacak ama şaşkınlığını gidermeyecek. Bense seni o hâlinle seviyor olacağım, istiyor olacağım tüm bedenimle, kuvvetimle!

Kar Kristalleri

ahmetyahya | 02 September 2009 14:32

Yazı geride bıraktığımız şu günlerde, hava sıcaklığıyla ve ya mevsimle bir alakası olmamasına rağmen her zaman ilgimi ve dikkatimi çeken bir konuyu sizinle paylaşmak istedim: Kar kristalleri.

Hepsi olağanüstü güzellikte ki bu harikaların nasıl bu hale gelebildiklerini hep merak etmişimdir. Hepsi altıgen, hepsi harikulade. Altıgen görünmelerinin sebebi kısaca su moleküllerinin birbirlerine bu şekilde bağlanması denilebilir. Ancak hepsinin farklı geometrik formlara sahip olmaları onları eşsiz kılan şeydir bence. Bu durum buzun moleküler yapısının farklı sıcaklıklara verdiği farklı tepkiden kaynaklanmaktadır.

ayaklar da özler

nazokiraze | 02 September 2009 14:03

Çok küçükken mahallemize köyden gelen , veya sıksık köyüne gidip gelen, o dönem ailesi işçi olan çocukların ve büyüklerin ayagına giydigi naylon çarıklar vardı, babaları içinse kara lastik denilen daha sevimsiz olanları kullanılırdı. Sonrasında bir akım başladı o renk renk köylü çarıkları bizim yaşımız hatta bizden büyük gençlerin bile efsanesi oluverdi. Yaz günü ayagından çıkarınca ayakkabının içindeki beyaz ve terden buruşmuş ayaga bakıp ne kadar bronzlaştıgımızı anlardık. Aslında günümüzde vitrinleri süsleyen babet hatta plastik ayakkabının evrim geçirmemiş hali diyebilirz bu çarıklara. Ama o dönem nasıl bir plastikse modaya uyan mantar olunca bırakırdı. Benimki beyazdı çiviyle delinmişti sonradan bunlar delikli ve şeffaf olarak fazlaca üretildi.

Sonra ilkokuldayken kot çizme modası başladı, çıldırmıştık herkes model model kot çizmeler ,ayakkabılar giymeye başlamıştı. Eğer bayramda jean çizme yada ayakkabı giymeyen biri olsa neredeyse herkes ona bakacaktı hey gidi günler hey.

Arıza

linet | 02 September 2009 13:13

Leş yiyiciler içimi didikleyip, beni sömürüyorlar gibi beynim durmadan kurup duruyor. Dün gördüğüm karga yerdeki yiyeceği nasıl gagasıyla parçalamaya çalışıyorsa, içimdeki kurtlar beni öyle yiyor. Sakin ol diye tekrarlıyorum içimden, sakin ol. Başaramıyorum, yaptığım tafraların, cümlelere verdiğim anlamların ne kadar dandik olduğunu görüyor, yine de o anlamları yüklemeden edemiyorum. Sanki kendimi üzmek için kelimelere bu anlamları yüklemek tek ve asli görevim. Kendi ellerimle inşa ettiğim binanın tam altına dinamit döşemekten ne farkı var bu yaptığımın. Bir depremde altında kalıp öleceğim nasılsa diyerek, olmayacak bir şeyi hayata geçirmeye çalışıyorum sanki. Ölümü çabuklaştırmak gibi. Oysa ölmek değil doyasıya yaşamak istiyorum, her katmanda, her adımda yaşadığım hazzı neden bu kadar çabuk unutuyorum. Derdim ne benim? Kendi kendini yiyip yok eden bir leş yiyici gibiyim, var mı öyle bir yaratık onu bile bilmiyorum. İnternet çalışmıyor, google girip bakamıyorum. Bir anda atan şalterlerim var benim, ne çabuk atıyor sigortalarım. Sonrası pis bir koku ve karanlık. O karanlıktan çıkmak için uğraşacağıma, daha derin ve siyah karanlıklarda boğuyorum kendimi. Kim yapar bunu kendine kim, tek kendime yapsam neyse, elimi uzatıp beni çıkartmasını isteyeceğim yerde, ben bu pis ve kötü düşüncelerimle yanımdakini de çekiyorum karanlığın en koyusuna. Sonra sessizlik uyuşmuş bir beyin, söylenecek sözler tükenmiş, kaçıp gitme isteği, kısa bir süre sonra pişmanlık.

Bakire

dimoedes | 02 September 2009 11:46

Fal bakılan bir cafede oturuyoruz. Sahipleri annem ve babam gibi sevdiğim iki insan. Fal bakan kadın gün boyu bir çok durumla karşılaşıyor ve doğal olarak bunu eşiyle paylaşıyor. Bir gün akşam cafede oturmuş sohbet ediyoruz. Laf dönüp dolaşıp gençliğin ilişkilerdeki durumuna ve bakireliğe geliyor. Cafe sahibinin eşi fıkra niteliğinde bir olay anlattı.Üniversitenin birinde bakirelik üzerine araştırma yapılıyor içlerinde sadece biri bakire çıkıyor. Araştırmacılar bu duruumu merak ediyor ve kızı çağırıp konuşuyorlar. Araştırma sonucunu açıklıyorlar ve sadece kendisinin bakire olduğunu söylüyorlar. Bu durumu merak ettiklerini ve nasıl kendini koruduğunu soruyorlar. Kız bakıyor ve gayet doğal bir şekilde: ‘ben bu kızlığı korumak için popomu ne kadar sıktım biliyor musunuz?’ diyor.Artık kalanıda sizin yorumlarınız….

İyi matematik bilen gerçek bir şair: Gonca Özmen

kahramancayirli | 02 September 2009 10:57

İyi matematik bilen gerçek bir şair: Gonca Özmen

Kahraman Çayırlı

siirkitaplari.com adresinden alınmıştır.
siirkitaplari.com adresinden alınmıştır.

Shakespeare’in “Macbeth: Olmayan bir şey olandan çok sarsıyor beni:Tek o kalıyor ortada, o olmayan şey!”iyle açılıyor, Belki Sessiz!Eksiltecek tek bir harfi kalmamış, Gonca Özmen şiirinin. O kadar yoğun ve yerinde sözcükler. Birhan Keskin şiirinde olduğu üzere uçurum sessizlikleri yüklü her bir dizesinde. Şiir’in olgun tarafında daha çok. Az çocuk.

edebiyatodasi.com.tr adresinden alınmıştır.
edebiyatodasi.com.tr adresinden alınmıştır.

Kitaba adını veren “Belki Sessiz” ve peşinden gelen “Bulutları Kaldır” mükemmel dizelerle dolu. Belki Sessiz’den: “Nasılsa çiçek açar bir çocuğun kesik kolu (s. 19)” veya Bulutları Kaldır’dan: “Anlamanın çatısı akıyor bak her evde (s. 21)” ve taşra kasabalarının sıkıntısı geçer okura “Bulutları Kaldır”ın daha ilk sözcüklerinden: “Giderek bir avluya benze (s. 21).”Ve beyaz bir sayfanın sıkıntısını duyumsatan derviş, olgun şair Özmen “Bana Beklet” şiiriyle daha da yükseliyor: “Ah hanginize baksam bir bahçe dağınıklığı. (s. 25)… Ah bilmemenin geniş huzuru. (s. 26)”İçinden “vadi, yaprak, incir, su, kadın, ırmak, patika, sincap, sardunya, karınca” kelimeleri geçen “Leke” şiiri üç kısımdan oluşuyor. Doğaya saygı duruşu aşka karışıyor, içine ırmak döken bir kadın karşılıyor biz şiirseverleri “Belki Sessiz”in sayfalarında. Gonca Özmen, Birhan Keskin’i ne çok andırıyor. Özellikle de Keskin’in “Ba” ve “Y’ol”una.“Bulutları Kaldır”da bıraktığımız avlu, “Sesin Diyorum”da yeniden karşımıza çıkıyor: “Sesin —o avlular dolusu (s.32)”. Derken “Elleriniz Vardı Barbar”da gerçek bir şairin sesi duyuluyor: “Allahın taş damında sevişirdik (s. 45)” Ve bir erkeğe yazılabilecek en güzel dizelerden biri olsa gerek “Ardından” şiirinin girişinde:

“Gökyüzü devam ediyor

BİR MEKTUP…

cinosarac | 02 September 2009 09:53

Artık iyice anladım kimselere benzemediğimi.Günlerdir,aylardır kaçıyorum kendimden..içimle konuşmayı unuttum.Unutmakta değil aslında bu;bir yorgunluk,bir bitkin düşme.Mutlu gözükmeye uğraşmaktan,herşey yolundaymış gibi yapmaktan bitkin düşme belki.Gece konuşulanların, gündüz hiçbir hükmü olmayınca;birbirimiz için kısa,keyifli ama önemsiz birer molamıyız diye düşünüyorum?Para ve zorunluluklarmı!bizi tanınmaz hale getirdi gündüzleri..Bıçak gibi kesiliyor gece ile gündüz.Bu gün çok iyi tanıdığımı sandığım biri,yarın hiç tanınmaz hale geliyor..ama hiç.Sabrım ve düşlerim sınanıyor adeta.Kendini yitirmek pahasınada olsa asla vazgeçilmeyen yalanlarla sona doğru!yaklaşıyor insanlar,sevdiklerim.Ve..bazen insan,bu hayatta en büyük yıkımın en güvendiği ve herkesten çok inandığı insandan geldiğini bilse bile,bilmezden gelir.Biliyorumki,bir ilişkinin olmazsa olmazları vardır.Sevgi,saygı,emek,anlayış,SADAKAT ve güven.İlişkiler ‘BİZ’olabilmekle anlam kazanır,devamlılık sağlar.Bazen kaybetmektir aşk ve hayat.İçimde garip bir hüzün var şimdi..Zor demekki aşkı yaşatmak,ben beceremediysem özür diliyorum.Biliyorum,sevgi anlamaktır;ancak sürekli anlayan taraf benmi olacağım.Bu durumda aşkı yanıma alıp sessizce gitmemmi gerekiyor.İçimde hiçbir kırgınlık taşımadan sadece kocaman iki insanın beceriksizliğine kızarak,şu minnacık yüreklerimizi bir arada tutamayışımıza içlenenerek,inatla ve hırsla yaptığın yanlışların ikimizide yakmasını beklemeden……İhanet hançeri öyle bir saplanırki tam kalbinin üstüne dayanamayacağını düşürsün.Akan kanın rengi siyaha döner o anda.Hırs ne demek,kalleşlik ne demek,nasıl ruhu kaybolur en sevdiğinin;dünya yarılıp içine nedir anlar insan.Aslında aldatılmaktan,yalanlardan daha fazla koyar adama SEVDİĞİNİN KENDİNİ KİRLETMESİNE KATLANMAK.Burnunun direği sızlar,sen anlayamazsın asla..Pişmanlığın;değiştirilemeyecek sonuçların geçmiş kayıplarının kısa adıdır aslında,sen bunuda anlayamazsın.Oysa anladım artık,her yüzün altında başka bir yüz gizliymiş.Belki insanlar bana enayisin diyebilir.Dünyayı,insanları,hayatları göründüğü gibi olduğuna inandığım ve öyle sevdiğim için…ARTIK VAKİT GELDİ VE BEN GİDİYORUM SEVGİLİ…..